umut coşkun
Üye
- Katılım
- 11 Haz 2010
- Mesajlar
- 1,805
- Tepkime puanı
- 0
- Yaş
- 43
- Ad Soyad
- Umut COŞKUN
- Meslek
- Bankacı
- Şehir
- Denizli
- İlgi Alanı
- Seçiniz
Osmanlı Devletinde,Kuşçuluk bizzat saray tarafından desteklenmiş ve protokolde de yeri olan bir meslek…Bu kuşların herbirinin ayrı ayrı bir özelliği var. Sanmayın ki aman sesi ne güzel sesi için veya görüntüsü için avlanıyorlar veya tutuluyorlar hayır…Bizzat savaşta kullanıldığı için özel bir öneme haizdir.
Osmanlı Devleti’nde dikkati çeken bir özellik, güvercinlerin Osmanlı sarayının değerli hayvanları arasında sayılması ve sarayda yetiştirilen güvercinlerde kesinlikle melez ırk bulundurulmamasıdır. Hatta saray yönetimi güvercinlerin eğitilmesi, ıslahı gibi konularda bilgisine başvurulmak üzere yurtdışından uzmanlar getirmekten bile çekinmemektedir. Bu konuda 1883 yılında Fransa’dan Möso Jumbar adlı bir güvercin uzmanı getirildiği ve uzmanın konu ile ilgili olarak yazdığı bir yazının çevirisinin güvercin yetiştiriciliğinde kullanıldığı gösteren bir belge bulunmaktadır.
Tarihi süreçle birlikte bu gelenek önce Selçuklulara sonra da Osmanlılara geçmiştir. Osmanlı Devleti’nde ise 17. yüzyılın sonuna kadar kuşçuluk daha çok saray ve çevresinde anlam kazanmış bir uğraştı. Osmanlı sarayında başlangıçta kuşçuluk, daha çok avlanma gereksinimi ile birlikte yürümüştür. İlk padişahlar ava önem veren kişilerdi. Bu dönemde sarayda, Doğancıbaşı, Atmacacıbaşı, Şahincibaşı, Çakırcıbaşı gibi kuşlarla ilgilenen rütbeli kişiler bulunmaktadır… Padişahlar V. Mehmet’ten sonra av ile ilgilenmemişlerdir. Ancak “şikar halkı” denilen bu av teşkilatı korunmuştur. 1600’lü yılların başında sarayda görevli 30 doğancı, 271 çakırcı, 276 şahinci, 45 atmacacı olmak üzere 592 görevli çalışmaktadır. İlerleyen yıllarda bu görevlilerin sayıları azalmıştır.
Ünlü Osmanlı gezgini ve bizimde hocamız olan Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde belirttiğine göre, 1600 lü yıllarda Osmanlı’da, İstanbul’da bulunan kuşbazlar 500 dükkan ve 600 kişiden oluşmaktaydı. Bu dönemde yetiştirilen güvercin ırkları ise şöyle sıralanmaktadır. Pal, taklabaz, şeber, cevizi, Şami, Mısıri, Bağdatlı, munakkit, alare, marselos (martoloz), demkeş, sabe, talazlı, pelenk, jebar, kızıl ala, kara ala, tekir ala, varkil ala, sade kut, taçlı kut, çakşırlı kut.
Osmanlı toplumunda kuşlarla ilgilenen kişilere genel olarak “kuşbaz” adı verilmektedir. Sarayın kuşbazları genellikle saray bahçelerinde bulunan ve “kuşluk” adı verilen bölümde yetiştirilen kuşlarla ve güvercinlerle de ilgilenmektedirler. Osmanlı toplumunda dikkati çeken bir özellik güvercinlerle ilgili her türlü belgenin titizlikle ve düzgün olarak kayıt edilmiş olmasıdır.
Kaynak.: Anadolu Güvercin Kültürü derneği
TARİH ÖNCESİ DÖNEMDE KUŞLAR VE GÜVERCİNLER PALEOLİTİK ÇAĞ
İnsanlık tarihinde yaklaşık olarak MÖ. 10 bin yılından başlayıp en eski zamanlara kadar uzayan döneme paleoletik çağ adı verilmektedir. Dünya tarihinde bilinen en eski kuş betimlemesi üst paleolitik çağa ait olup günümüzden yaklaşık 30–35 bin yıl öncesine aittir. Bu kuş betimlemesi bir baykuş ait olup Chauvet mağarasında duvar resmi olarak bulunmuştur. Polonya Bilimler Akademisi Türkologlarından Edward Tryjarski güvercinin paleolitik çağın sonlarına doğru yani günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce Anadolu’da evcilleştirildiği ve buradan dünyaya yayıldığı görüşündedir. Ancak bu görüşü destekler arkeolojik bulgulara henüz ulaşılamamıştır. Edward Tryjarski’nin bu görüşü daha çok dilbilimsel (etimolojik) araştırmalara dayanmaktadır. Anadolu’da paleolitik çağ günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce başlayıp daha gerilere doğru devam etmektedir. Ülkemizde paleolitik çağa ait kalıntılar bulunduran en önemli merkez Antalya yakınlarındaki Karain mağarasıdır. Bu mağarada dönemi aydınlatacak çok önemli bulgular elde edilmiş olmakla birlikte kuşlar ve güvercinlerle ilgili bir bulguya henüz ulaşılamamıştır. Bu mağaradaki kazı çalışmaları günümüzde de devam etmektedir.
MEZOLİTİK ÇAĞ
MÖ. 10 bin ve 8 bin yılları arasındaki 2 bin yıllık dönem mezolitik çağ olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde oksitli boyalarla boyanmış mağara duvar resimleri görülmeye başlanmıştır. Antalya yakınlarındaki Beldibi ve Belbaşı mağaraları, Samsun yakınlarındaki Tekeköy başlıca merkezler arasındadır. Beldibi mağarasında duvara yapılmış ilginç bir geyik figürü bulunmaktadır. Bu döneme ait güvercin ile ilgili bir figür bulunamamıştır.
NEOLİTİK ÇAĞ
Anadolu’da neolitik çağ MÖ. 8 bin ile 5500 yılları arasında yaşanmıştır. Günümüzden 10.000 yıl öncesinde başlayan bu çağda avcılığın sistemli hale geldiği ve başta köpek olmak üzere bazı hayvanların evcilleştirildiği arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Bu dönemin sonlarına doğru güvercinin de evcilleştirilmiş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu görüşü destekler arkeolojik bulgu yoktur. Neolitik dönem, insanlığın tarihinde kuş betimlemelerinin arttığı bir dönem olarak dikkati çekmektedir. Bunun bir nedeni de insanın soyut zeka ve buna bağlı olarak simge kullanma konusunda geliştirdiği yeteneklerde aranmalıdır. Neolitik dönem yerleşimlerinden Göbeklitepe taş stelleri üzerinde sıklıkla kuş betimlemelerine rastlanmaktadır. Bunların içinde bir leylek figürü dikkat çekicidir. Gene bu steller üzerinde kuşların ağ ile yakalanışlarını gösteren sahneler vardır. Kuşların canlı yakalanmasının evcilleştirmeyi de getirmiş olması doğaldır. Anadolu’da bu dönemin en önemli yerleşim merkezlerinden biri olan Konya yakınlarındaki Çatalhöyük’te yapılan kazılarda elde edilen bulgular sonucu, Çatalhöyük sakinlerinin çağın en önemli kentsel yerleşimine sahip oldukları ve tarım ile hayvancılıkta oldukça ileri gittikleri anlaşılmıştır. Çatalhöyük’te sıklıkla akbaba figürlerine rastlanmıştır. Bu figürlerin ölümü simgelediği düşünülmektedir. Bu dönemde Anadolu’da akbabanın ölümü simgelemesine karşın uğursuzluk olarak nitelenmediği tam tersine kutsal olarak değerlendirildiği sanılmaktadır. Bunun nedeni tanrıların gökyüzünde yaşadığına inanılması ve uçma yeteneği bulunmayan insanoğlu ile tanrılar arasında ancak uçabilen kuşların aracılık yapabileceğinin düşünülmesidir. Bu dönemde ölünün gömülmeden önce akbabalar tarafından yenmesine izin verildiği tahmin edilmektedir. Çatalhöyük’te ölülerin akbabalarca yendiğini gösteren betimlemeler bulunmuştur. Böylelikle ölünün tanrılara daha kolay ulaşabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle bu görevi yerine getiren akbabalar kutsal bir kuş olarak kabul edilmektedirler. Neolitik dönemde Çatalhöyük’te güvercin ile ilgili bir bulguya rastlanmamıştır.
KALKOLİTİK ÇAĞ
Neolitik çağı izleyen kalkolitik dönem, Anadolu’da günümüzden yaklaşık 7 bin yıl önce başlamıştır. Kalkolitik çağ, MÖ 5500 ile 3 bin yılları arasında yaşanmıştır. Şehirleşmenin hızla geliştiği bu dönem çanak çömlek yapımının yaygınlaştığı bir çağdır. Maden ve özellikle de bakır kullanımının yaygınlaştığı bir dönemdir. Bu çağda Anadolu’da Burdur yakınlarındaki Hacılar, Denizli yakınlarındaki Beycesultan, Afyon yakınlarındaki Kusara höyük, Tuz gölünün güneyindeki Canhasan, Mersin yakınlarındaki Yümüktepe gibi şehirleşmiş önemli yerleşim bölgeleri bulunmaktadır. Bu yerleşim ağı Anadolu’nun uygarlık tarihi açısından ne denli önemli bir bölge olduğunun çok güzel bir göstergesidir. Kalkolitik döneme ait Halaf’da bulunan bir kap üzerinde güvercingiller ailesinden kumru figürüne rastlanmıştır. Bu çağ Anadolu’da hayvanların evcilleştirilmesinin ve insanların yararına kullanılmasının geliştirildiği bir çağdır. Dünyada güvercinlerin evcilleştirilmesine ilişkin ilk bulgular bu döneme aittir. Bu konudaki en eski bilgiler, MÖ. 4500 yıllarına, yani günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir. Köken olarak evcil güvercinin ilk olarak Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmektedir. Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu, güvercinlerin günümüzden 6000 yıl önce Ön Asya’da evcilleştirilmeye başlandığını ancak bu sürecin izleyen yıllarda Anadolu’da devam ettiğini belirtmektedir. Evcil güvercinlerin kalkolitik çağda Asya kökenli gelişip buradan Mısır ve Mezopotamya’ya doğru bir dağılım izlediği ve buradan da Anadolu’ya geldiği genel olarak kabul edilmekle birlikte son yıllarda yapılan araştırmalar ve özellikle arkeolojik, kültürel ve etimolojik incelemeler, güvercinin Anadolu’da eskiden beri var olduğunu ve Anadolu kökenli olarak yayılmış olabileceği de düşündürmektedir. Özellikle Hitit İmparatorluğu döneminde Anadolu’da ayrı bir kuş kültürü olduğu bilinmektedir. Asya’da bulunmayan bazı kuş türlerinin bu kültürde yer alıyor olması, bu kültürün Asya kökenli olmadığını göstermektedir. Gene Mısır ve Mezopotamya’da makbul kabul edilen ve saygı gören baykuş karga ve akbaba gibi kuşların Anadolu kültüründe aynı çağda ölümü ve uğursuzluğu çağrıştırdığı için yer almıyor olması, Anadolu’nun kendine özgü bir kuş kültürü geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Bu kültürel farklılık Anadolu kuş kültürünün Mısır ve Mezopotamya etkisi ile gelişmediğini kanıtlar niteliktedir.
TUNÇ ÇAĞI
Tunç çağı Anadolu’da MÖ. 3 bin ile 2 bin yılları arasında yaşanmıştır. Bu çağda Anadolu’da Çorum yakınlarındaki Alacahöyük, Malatya yakınlarındaki Arslantepe, Çanakkale yakınlarındaki Troya ile Horoztepe, Hasanoğlan, Mahmatlar gibi önemli yerleşim yerleri dikkat çekicidir. Bu çağa ait yerleşim yerlerinde çıkartılan çanak ve çömlekler üzerinde bir çok kuş türünün yanı sıra kumru ve güvercin figürlerine de rastlanmaktadır. Bu bulgular güvercinin günümüzden en az 5 bin yıl önce Anadolu’da yaygın olarak bulunduğunun tartışma götürmez kanıtlarıdır. Aynı çağda Anadolu’ya komşu ülkelerin sanatında da benzer bulgulara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çağa ait Mezopotamya buluntularında Sümer uygarlığına ait kalıntılar arasında üzerlerinde güvercin ve kumru figürleri bulunan mühür ve bazı arkeolojik eserler elde edilmiştir. Sümer şehirlerinden bir olan Ur’da Elübeyt tabakasında ve gene Ur ve Kiş’de ortaya çıkartılan bazı mezar buluntularından bölgede güvercin yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Bir Sümer tanrıçası olan ve bereket ile cinsel aşkı simgeleyin tanrıca İştar adına yapılmış tapınakta kurşundan yapılmış kumru heykelleri bulunmaktadır. MÖ. 3 bin yılına ait Mısır kayıtlarında, 5. Mısır hanedanlığı zamanında güvercinlerin yemek amacı ile yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Bu dönemlerde güvercin hem eti hem de gübresi için yetiştirilmekteydi. O dönemde güvercin eti sofraların makbul bir yiyeceğiydi. Güvercin gübresinden yararlanmak için de güvercin kulesi adı verilen yüksek ve üzerinde güvercinlerin girebilecekleri delikler bulunan kuleler yapılmaktaydı. Bu yapılar, Anadolu’da yakın tarihe kadar bulunan hatta kullanılmamakla birlikte son örnekleri günümüzde de bulunan boranhaneleri çağrıştırmaktadır. Anadolu’da gördüğümüz gibi çok erken dönemlerde başlayan şehirleşme ve hayvanların evcilleştirilme sürecini bağlı olarak gelişen güvercin yetiştiriciliği, Avrupa ve dünya ülkelerine çok sonra yayılmıştır. Bugün bizim dünya ırklarının çoğunun Anadolu kökenli olduğunu söylememizin temelinde bu olay vardır. Evcil güvercinlerin örneğin Avrupa’ya gelmesi çok sonraları olmuştur. Avrupa’ya ilk güvercin MS. 2. yüzyılda Romalılar döneminde girmiştir. Avrupa’da güvercin yetiştiriciliğinin yaygınlaşması ise MS. 14. yüz yıla rastlamaktadır.
GÜVERCİNLER HAKKINDA EN ESKİ BİLGİLER
Güvercin, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği kuş türü olarak bilinmektedir. Bu konudaki en eski bilgiler, M.Ö 4500 yıllarına, yani günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir. Köken olarak evcil güvercinin ilk olarak Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmekle birlikte son yıllardaki bulgular güvercinin Anadolu kökenli bir gelişim göstermiş olabileceğini de düşündürmektedir.
Günümüz bilim insanları arasında evcil güvercinin atasının kaya güvercini Columba livia ) olduğu görüşü oldukça yaygındır. Bu görüş 1850’li yıllarda evrim teorisi üzerine çalışırken güvercinlerle ilgili araştırmalarda bulunan Charles Darwin’e aittir. Darwin, evcilleştirilmiş yabani bitki ve hayvan türlerinde çeşitliliğin daha fazla olduğunu gözlemiş ve bunun nedenleri üzerinde durmuştur. Evcil güvercin çeşitlerinin beslenmesi ve üretilmesi ile ilgili çeşitli deneyler yapmıştır. Bu denemeleri sırasında farklı ırkları birbiri ile eşleştirerek yeni güvercin ırkları elde etmiştir. Elde edilen yeni ırkın, başlangıçta kullandığı ırklardan oldukça farklı özelliklere sahip olması üzerine, bunun nedeninin kendi seçimi olduğunu kavramıştır. Seleksiyon adını verdiği bu seçimin evcil türlerde ırkın değişimini getirdiğini tespit etmesi üzerine, doğada bulunan türlerde ırkların değişiminin nasıl olduğu üzerine çalışmaya başlamış ve evrim teorisi olarak bilinen teoriyi geliştirmiştir. Günümüz bilim insanları da aynı kanıyı paylaşmakta ve evcil güvercinin, kaya güvercini de dahil olmak üzere farklı 2 ya da 4 yabani güvercin türünün bir melezlenmesi sonucu ortaya çıktığı görüşünde birleşmektedirler...
Osmanlı Devleti’nde dikkati çeken bir özellik, güvercinlerin Osmanlı sarayının değerli hayvanları arasında sayılması ve sarayda yetiştirilen güvercinlerde kesinlikle melez ırk bulundurulmamasıdır. Hatta saray yönetimi güvercinlerin eğitilmesi, ıslahı gibi konularda bilgisine başvurulmak üzere yurtdışından uzmanlar getirmekten bile çekinmemektedir. Bu konuda 1883 yılında Fransa’dan Möso Jumbar adlı bir güvercin uzmanı getirildiği ve uzmanın konu ile ilgili olarak yazdığı bir yazının çevirisinin güvercin yetiştiriciliğinde kullanıldığı gösteren bir belge bulunmaktadır.
Tarihi süreçle birlikte bu gelenek önce Selçuklulara sonra da Osmanlılara geçmiştir. Osmanlı Devleti’nde ise 17. yüzyılın sonuna kadar kuşçuluk daha çok saray ve çevresinde anlam kazanmış bir uğraştı. Osmanlı sarayında başlangıçta kuşçuluk, daha çok avlanma gereksinimi ile birlikte yürümüştür. İlk padişahlar ava önem veren kişilerdi. Bu dönemde sarayda, Doğancıbaşı, Atmacacıbaşı, Şahincibaşı, Çakırcıbaşı gibi kuşlarla ilgilenen rütbeli kişiler bulunmaktadır… Padişahlar V. Mehmet’ten sonra av ile ilgilenmemişlerdir. Ancak “şikar halkı” denilen bu av teşkilatı korunmuştur. 1600’lü yılların başında sarayda görevli 30 doğancı, 271 çakırcı, 276 şahinci, 45 atmacacı olmak üzere 592 görevli çalışmaktadır. İlerleyen yıllarda bu görevlilerin sayıları azalmıştır.
Ünlü Osmanlı gezgini ve bizimde hocamız olan Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde belirttiğine göre, 1600 lü yıllarda Osmanlı’da, İstanbul’da bulunan kuşbazlar 500 dükkan ve 600 kişiden oluşmaktaydı. Bu dönemde yetiştirilen güvercin ırkları ise şöyle sıralanmaktadır. Pal, taklabaz, şeber, cevizi, Şami, Mısıri, Bağdatlı, munakkit, alare, marselos (martoloz), demkeş, sabe, talazlı, pelenk, jebar, kızıl ala, kara ala, tekir ala, varkil ala, sade kut, taçlı kut, çakşırlı kut.
Osmanlı toplumunda kuşlarla ilgilenen kişilere genel olarak “kuşbaz” adı verilmektedir. Sarayın kuşbazları genellikle saray bahçelerinde bulunan ve “kuşluk” adı verilen bölümde yetiştirilen kuşlarla ve güvercinlerle de ilgilenmektedirler. Osmanlı toplumunda dikkati çeken bir özellik güvercinlerle ilgili her türlü belgenin titizlikle ve düzgün olarak kayıt edilmiş olmasıdır.
Kaynak.: Anadolu Güvercin Kültürü derneği
TARİH ÖNCESİ DÖNEMDE KUŞLAR VE GÜVERCİNLER PALEOLİTİK ÇAĞ
İnsanlık tarihinde yaklaşık olarak MÖ. 10 bin yılından başlayıp en eski zamanlara kadar uzayan döneme paleoletik çağ adı verilmektedir. Dünya tarihinde bilinen en eski kuş betimlemesi üst paleolitik çağa ait olup günümüzden yaklaşık 30–35 bin yıl öncesine aittir. Bu kuş betimlemesi bir baykuş ait olup Chauvet mağarasında duvar resmi olarak bulunmuştur. Polonya Bilimler Akademisi Türkologlarından Edward Tryjarski güvercinin paleolitik çağın sonlarına doğru yani günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce Anadolu’da evcilleştirildiği ve buradan dünyaya yayıldığı görüşündedir. Ancak bu görüşü destekler arkeolojik bulgulara henüz ulaşılamamıştır. Edward Tryjarski’nin bu görüşü daha çok dilbilimsel (etimolojik) araştırmalara dayanmaktadır. Anadolu’da paleolitik çağ günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce başlayıp daha gerilere doğru devam etmektedir. Ülkemizde paleolitik çağa ait kalıntılar bulunduran en önemli merkez Antalya yakınlarındaki Karain mağarasıdır. Bu mağarada dönemi aydınlatacak çok önemli bulgular elde edilmiş olmakla birlikte kuşlar ve güvercinlerle ilgili bir bulguya henüz ulaşılamamıştır. Bu mağaradaki kazı çalışmaları günümüzde de devam etmektedir.
MEZOLİTİK ÇAĞ
MÖ. 10 bin ve 8 bin yılları arasındaki 2 bin yıllık dönem mezolitik çağ olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde oksitli boyalarla boyanmış mağara duvar resimleri görülmeye başlanmıştır. Antalya yakınlarındaki Beldibi ve Belbaşı mağaraları, Samsun yakınlarındaki Tekeköy başlıca merkezler arasındadır. Beldibi mağarasında duvara yapılmış ilginç bir geyik figürü bulunmaktadır. Bu döneme ait güvercin ile ilgili bir figür bulunamamıştır.
NEOLİTİK ÇAĞ
Anadolu’da neolitik çağ MÖ. 8 bin ile 5500 yılları arasında yaşanmıştır. Günümüzden 10.000 yıl öncesinde başlayan bu çağda avcılığın sistemli hale geldiği ve başta köpek olmak üzere bazı hayvanların evcilleştirildiği arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Bu dönemin sonlarına doğru güvercinin de evcilleştirilmiş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu görüşü destekler arkeolojik bulgu yoktur. Neolitik dönem, insanlığın tarihinde kuş betimlemelerinin arttığı bir dönem olarak dikkati çekmektedir. Bunun bir nedeni de insanın soyut zeka ve buna bağlı olarak simge kullanma konusunda geliştirdiği yeteneklerde aranmalıdır. Neolitik dönem yerleşimlerinden Göbeklitepe taş stelleri üzerinde sıklıkla kuş betimlemelerine rastlanmaktadır. Bunların içinde bir leylek figürü dikkat çekicidir. Gene bu steller üzerinde kuşların ağ ile yakalanışlarını gösteren sahneler vardır. Kuşların canlı yakalanmasının evcilleştirmeyi de getirmiş olması doğaldır. Anadolu’da bu dönemin en önemli yerleşim merkezlerinden biri olan Konya yakınlarındaki Çatalhöyük’te yapılan kazılarda elde edilen bulgular sonucu, Çatalhöyük sakinlerinin çağın en önemli kentsel yerleşimine sahip oldukları ve tarım ile hayvancılıkta oldukça ileri gittikleri anlaşılmıştır. Çatalhöyük’te sıklıkla akbaba figürlerine rastlanmıştır. Bu figürlerin ölümü simgelediği düşünülmektedir. Bu dönemde Anadolu’da akbabanın ölümü simgelemesine karşın uğursuzluk olarak nitelenmediği tam tersine kutsal olarak değerlendirildiği sanılmaktadır. Bunun nedeni tanrıların gökyüzünde yaşadığına inanılması ve uçma yeteneği bulunmayan insanoğlu ile tanrılar arasında ancak uçabilen kuşların aracılık yapabileceğinin düşünülmesidir. Bu dönemde ölünün gömülmeden önce akbabalar tarafından yenmesine izin verildiği tahmin edilmektedir. Çatalhöyük’te ölülerin akbabalarca yendiğini gösteren betimlemeler bulunmuştur. Böylelikle ölünün tanrılara daha kolay ulaşabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle bu görevi yerine getiren akbabalar kutsal bir kuş olarak kabul edilmektedirler. Neolitik dönemde Çatalhöyük’te güvercin ile ilgili bir bulguya rastlanmamıştır.
KALKOLİTİK ÇAĞ
Neolitik çağı izleyen kalkolitik dönem, Anadolu’da günümüzden yaklaşık 7 bin yıl önce başlamıştır. Kalkolitik çağ, MÖ 5500 ile 3 bin yılları arasında yaşanmıştır. Şehirleşmenin hızla geliştiği bu dönem çanak çömlek yapımının yaygınlaştığı bir çağdır. Maden ve özellikle de bakır kullanımının yaygınlaştığı bir dönemdir. Bu çağda Anadolu’da Burdur yakınlarındaki Hacılar, Denizli yakınlarındaki Beycesultan, Afyon yakınlarındaki Kusara höyük, Tuz gölünün güneyindeki Canhasan, Mersin yakınlarındaki Yümüktepe gibi şehirleşmiş önemli yerleşim bölgeleri bulunmaktadır. Bu yerleşim ağı Anadolu’nun uygarlık tarihi açısından ne denli önemli bir bölge olduğunun çok güzel bir göstergesidir. Kalkolitik döneme ait Halaf’da bulunan bir kap üzerinde güvercingiller ailesinden kumru figürüne rastlanmıştır. Bu çağ Anadolu’da hayvanların evcilleştirilmesinin ve insanların yararına kullanılmasının geliştirildiği bir çağdır. Dünyada güvercinlerin evcilleştirilmesine ilişkin ilk bulgular bu döneme aittir. Bu konudaki en eski bilgiler, MÖ. 4500 yıllarına, yani günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir. Köken olarak evcil güvercinin ilk olarak Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmektedir. Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu, güvercinlerin günümüzden 6000 yıl önce Ön Asya’da evcilleştirilmeye başlandığını ancak bu sürecin izleyen yıllarda Anadolu’da devam ettiğini belirtmektedir. Evcil güvercinlerin kalkolitik çağda Asya kökenli gelişip buradan Mısır ve Mezopotamya’ya doğru bir dağılım izlediği ve buradan da Anadolu’ya geldiği genel olarak kabul edilmekle birlikte son yıllarda yapılan araştırmalar ve özellikle arkeolojik, kültürel ve etimolojik incelemeler, güvercinin Anadolu’da eskiden beri var olduğunu ve Anadolu kökenli olarak yayılmış olabileceği de düşündürmektedir. Özellikle Hitit İmparatorluğu döneminde Anadolu’da ayrı bir kuş kültürü olduğu bilinmektedir. Asya’da bulunmayan bazı kuş türlerinin bu kültürde yer alıyor olması, bu kültürün Asya kökenli olmadığını göstermektedir. Gene Mısır ve Mezopotamya’da makbul kabul edilen ve saygı gören baykuş karga ve akbaba gibi kuşların Anadolu kültüründe aynı çağda ölümü ve uğursuzluğu çağrıştırdığı için yer almıyor olması, Anadolu’nun kendine özgü bir kuş kültürü geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Bu kültürel farklılık Anadolu kuş kültürünün Mısır ve Mezopotamya etkisi ile gelişmediğini kanıtlar niteliktedir.
TUNÇ ÇAĞI
Tunç çağı Anadolu’da MÖ. 3 bin ile 2 bin yılları arasında yaşanmıştır. Bu çağda Anadolu’da Çorum yakınlarındaki Alacahöyük, Malatya yakınlarındaki Arslantepe, Çanakkale yakınlarındaki Troya ile Horoztepe, Hasanoğlan, Mahmatlar gibi önemli yerleşim yerleri dikkat çekicidir. Bu çağa ait yerleşim yerlerinde çıkartılan çanak ve çömlekler üzerinde bir çok kuş türünün yanı sıra kumru ve güvercin figürlerine de rastlanmaktadır. Bu bulgular güvercinin günümüzden en az 5 bin yıl önce Anadolu’da yaygın olarak bulunduğunun tartışma götürmez kanıtlarıdır. Aynı çağda Anadolu’ya komşu ülkelerin sanatında da benzer bulgulara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çağa ait Mezopotamya buluntularında Sümer uygarlığına ait kalıntılar arasında üzerlerinde güvercin ve kumru figürleri bulunan mühür ve bazı arkeolojik eserler elde edilmiştir. Sümer şehirlerinden bir olan Ur’da Elübeyt tabakasında ve gene Ur ve Kiş’de ortaya çıkartılan bazı mezar buluntularından bölgede güvercin yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Bir Sümer tanrıçası olan ve bereket ile cinsel aşkı simgeleyin tanrıca İştar adına yapılmış tapınakta kurşundan yapılmış kumru heykelleri bulunmaktadır. MÖ. 3 bin yılına ait Mısır kayıtlarında, 5. Mısır hanedanlığı zamanında güvercinlerin yemek amacı ile yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Bu dönemlerde güvercin hem eti hem de gübresi için yetiştirilmekteydi. O dönemde güvercin eti sofraların makbul bir yiyeceğiydi. Güvercin gübresinden yararlanmak için de güvercin kulesi adı verilen yüksek ve üzerinde güvercinlerin girebilecekleri delikler bulunan kuleler yapılmaktaydı. Bu yapılar, Anadolu’da yakın tarihe kadar bulunan hatta kullanılmamakla birlikte son örnekleri günümüzde de bulunan boranhaneleri çağrıştırmaktadır. Anadolu’da gördüğümüz gibi çok erken dönemlerde başlayan şehirleşme ve hayvanların evcilleştirilme sürecini bağlı olarak gelişen güvercin yetiştiriciliği, Avrupa ve dünya ülkelerine çok sonra yayılmıştır. Bugün bizim dünya ırklarının çoğunun Anadolu kökenli olduğunu söylememizin temelinde bu olay vardır. Evcil güvercinlerin örneğin Avrupa’ya gelmesi çok sonraları olmuştur. Avrupa’ya ilk güvercin MS. 2. yüzyılda Romalılar döneminde girmiştir. Avrupa’da güvercin yetiştiriciliğinin yaygınlaşması ise MS. 14. yüz yıla rastlamaktadır.
GÜVERCİNLER HAKKINDA EN ESKİ BİLGİLER
Güvercin, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği kuş türü olarak bilinmektedir. Bu konudaki en eski bilgiler, M.Ö 4500 yıllarına, yani günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir. Köken olarak evcil güvercinin ilk olarak Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmekle birlikte son yıllardaki bulgular güvercinin Anadolu kökenli bir gelişim göstermiş olabileceğini de düşündürmektedir.
Günümüz bilim insanları arasında evcil güvercinin atasının kaya güvercini Columba livia ) olduğu görüşü oldukça yaygındır. Bu görüş 1850’li yıllarda evrim teorisi üzerine çalışırken güvercinlerle ilgili araştırmalarda bulunan Charles Darwin’e aittir. Darwin, evcilleştirilmiş yabani bitki ve hayvan türlerinde çeşitliliğin daha fazla olduğunu gözlemiş ve bunun nedenleri üzerinde durmuştur. Evcil güvercin çeşitlerinin beslenmesi ve üretilmesi ile ilgili çeşitli deneyler yapmıştır. Bu denemeleri sırasında farklı ırkları birbiri ile eşleştirerek yeni güvercin ırkları elde etmiştir. Elde edilen yeni ırkın, başlangıçta kullandığı ırklardan oldukça farklı özelliklere sahip olması üzerine, bunun nedeninin kendi seçimi olduğunu kavramıştır. Seleksiyon adını verdiği bu seçimin evcil türlerde ırkın değişimini getirdiğini tespit etmesi üzerine, doğada bulunan türlerde ırkların değişiminin nasıl olduğu üzerine çalışmaya başlamış ve evrim teorisi olarak bilinen teoriyi geliştirmiştir. Günümüz bilim insanları da aynı kanıyı paylaşmakta ve evcil güvercinin, kaya güvercini de dahil olmak üzere farklı 2 ya da 4 yabani güvercin türünün bir melezlenmesi sonucu ortaya çıktığı görüşünde birleşmektedirler...