Ben 3 yaşımdayken babamın kekliği vardı, İstanbul'daki evimizin balkonunda ona yuva yapmıştı. Ben kendimi bildim bileli hayvanlara ve doğaya çok düşkündüm. Babamda bana çocukluğunda beslediği güvercinlerden, köydeki hayatından ve hayvanlarından bahsederdi. Bana o zamanlar İstanbul gibi büyük bir şehir çocuğu olarak masal gibi gelirdi, köy yaşamı. Ailem izin verse eve fil bulsam getirirdim, o derece meraklıydım hayvan beslemeye
) Sokaktan kedimi getirmedim, bahçeye köpekmi getirmedim, muhabbet kuşu, kanarya, ördek, tavuk, paçalı cin horozlar-tavuklar, saka, iskete,florya...vb. Hatta hayvanlara düşkünlüğümden dolayı köydeki akrabalarım yabani angut ördeği yakalamışlardı; onu bile bir vesileyle bana göndermişlerdi
)) İstanbul Kadiköy'deki akvaryumcular-kuşçular çarşısı da çocukluğumda sıkça gidip hayallere daldığım bir mekandı. Ordaki eski kuşçuların uçurduğu kuşları saatlerce izlerdim. Küçüğüm diye hep hasta-oyunsuz kuşları bana satarlardı. İyi bir kuşa sahip olmak benim için ulaşılamaz bir hayaldi sanki
) Nihayetinde yıllar geçti, kimi zaman eğitim sebebiyle, iş-güç sebebiyle ara versekte kendi soy kuşlarımızı üretmek ve uçurmakta çok şükür nasip oldu. Artık küşlarım daha az uçsada atmacaya yem olmasa derdindeyim
)) Hiç mi hiç pişman değilim kuş beslemekten ve ömrümün sonuna kadarda beslemek istiyorum. Bir eğitimci olarakta kuş besleyen kardeşlerime şunu söylemek isterim; Sizlerin önceliği eğitiminizdir. Eğitiminizde ne kadar başarılı olursanız istediğiniz hobileri yapmakta da o kadar özgürleşirsiniz. Ailenizde sizleri bu güzel sevdanızdan koparmaya çalışmaz. Saygı ve Sevgilerimle...