Şahsen yazıyı ben alıntı yaptım. Pcmde ve kullanabilir harici harddiklerimde tüm aldığım eklediğim bilgiler ve nereden alındıkları mevcuttur. Şahsen kimseden bi çekincem yok. Yine tekrarlıyorum Berkay beyin sitesinden alıntı yapılmış olsaydı Mutlaka sitedeki yazının aynısı eklenirdi.
Berkay Beyin sitesindeki yazıyı ekte veriyorum. Birde benim linkini yolladığım sitelere bakınız. hangi sitelerden alıntı yapılmış veya yapılmamaış gayet açıkça ortadadır. Aykut bey sizede şunu söyleyebilirim; Size siteyi tam olarak açmadan önce mail atmıştım.o mail duruyorsa eğer herşey ortadadır.
[not]1. Kuşlar
Dünya üzerinde 1998'de bilindiği kadarıyla, toplam 42.580 karasal omurgalı hayvan türü yaşamaktadır (Wilson 2000: 131). Omurgalı hayvanların yaklaşık 3000 türü amfibi, 4100 türü memeli ve 6000 türü de sürüngendir (Özçelik-Aydemir 1994: 45). Tüm omurgalıların içinde yaklaşık 9040(1) türle en fazla çeşitlilik gösteren sınıf ise kuşlardır ve şimdi bildiğimiz bu rakamın tarihöncesinden bu yana yaklaşık %25 azalarak 12.000'den 9000lere düştüğü tahmin edilmektedir (Wilson 2000: 160). Kuşların bu kadar çeşitli olması, şüphesiz onların bulundukları ortama iyi uyum sağlayabilmelerindendir. Bulundukları ortamlara kolay uyum sağlamalarından dolayı kuşlar, bulundukları ortamı ve konumu tanımlatacak göstergelerdir (Özçelik 1994: 56). Kuşların herhengi bir bölgedeki dağılım ya da sayılarının değişmesi bölgedeki çevresel değişimleri belirlemek için kullanılabilir (Gürkan 2001: 24). Tüm bu özellikleriyle kuşları "biyoindikatör" olarak tanımlamak zor değildir.
Kuşlar sürüngenler gibi yumurtlayarak ürerler ve ayakları aynı sürüngenlerin derileri gibi pulludur (Bilgin 2000: 94 ve Barış 1999). Bugünkü bilgilerimize göre, kuşlar iki ayaklı etçil dinozorlardan evrimleşmişlerdir. Kuşların bilinen ilk kayıtları Geç Jurasik döneme aittir. Bu dönemden önce, Geç Trias ve Trias-Jurasik dönemlerine ait bilinen iki fosil ise Protoavis olarak tanımlanmışlardır. Genel kabule göre, şimdilik bilinen ilk kuş olan Archaeopteryx'in uçma yeteneği vardır ve o dönem yaşayan akrabalarından morfolojik olarak oldukça farklıdır. Erken Kreatase'de yaşamış kuşlar göreli olarak küçüktür. Kreatese sonunda kuş türlerinin iyice çeşitlendiği görülür ve dalabilen, dişli ve uçma yeteneği olmayan kuşlar ortaya çıkar; bunlar ilk dalgıçlar olarak tanımlanabilir. Bu döneme ait çeşitli kuş fosilleri Kuzey Amerika, Asya ve Afrika'da bulunmuşlardır. Günümüz kuşlarının çoğu bir yıl içinde erişkin olurlar, fakat fosil kuşların bazılarının büyümelerinin daha yavaş olduğu ve bazen de büyümelerinin durakladığı bilinir. Fosil kuşların büyüme hızlarının daha yavaş olmasının nedeni vücut ısılarıyla ilgilidir. Genel olarak, kuşların Mezozoik'te geliştiklerini ve bugünkü kuş özelliklerinin kuş evriminin son aşamalarında ortaya çıktıklarını söyleyebiliriz (Chiappe 1995:349-354).
Kuşların evrimlerinin son aşamalarında kazandıkları özelliklerden bazıları memelilerin özelliklerine benzer. Bunlar dört odalı kalpleri, sinir sistemleri ve vücut ısılarıdır (yaklaşık 41 C derece). Genel olarak kuşların kanatlı, iki ayaklı, gagalı ve tüylü hayvanlar oldukları söylenebilir. Memelilerin kemiklerinde ilik varken, kuşların kemiklerinin içi boştur ya da havayla doludur. Bu yüzden kuşların kemikleri çok hafifitir. Yalnızca kanat kemiklerinde, kemik çeperlerinin arasında kemik parçaları vardır (Bilgin 2000: 94 ve Barış 1999).
Kuşlar oldukça aktif canlılardır ve özellikle sabah ve akşam saatlerinde oldukça hareketlidirler (Özçelik-Aydemir 1994: 47). Bu kadar hareketli olmalarının bir sonucu da yüksek besin tüketimleridir. Bu gereksinimlerini karşılamak için bazen araçlar kullanırlar. Örneğin böcekle beslenen bazı küçük kuşlar bir dal parçasını ağaçtaki karınca yuvasına sokarak bir süre beklerler ve böylece yakın akrabalarımız olan insansı maymungiller gibi avlanabilirler. Yeşil sırtlı balıkçıl ise suya serptiği mısır tanelerini yemeye gelen balıkları avlar (Özçelik 1995: 75). Pek çok antropolog insandan başka hayvanlara zekayı yakıştıramasa da, kuşlarda bir zekanın olduğu tartışılmazdır. Örneğin kuzgun ve papağanlar yediye kadar sayabilir ve bunu yakın akrabalarımız insansı maymungillerden çok daha çabuk öğrenirler (Bilgin 2000: 95). Kuşlarda bir tür sosyal örgütlenmeden de söz edilebilir. Örneğin pek çok kuş, tehlikenin fazla olduğu alanlarda topluluk halinde bulunmayı tercih eder ve pek çok kuş tehlikeleri diğerlerine duyurmak için öter (Dawkins 1999: 84-85).
2. Kuşlar ve Kültür Tarihi
Çağdaş arkeoloji, yalnızca maddesel kültür ürünleriyle ilgilenmez; kültürleri yaşadıkları doğal çevreyle birlikte de ele alır (Özdoğan 2001: 11). Bunun için arkeolojinin işbirliği yaptığı bilim dallarına her geçen gün yenileri katılmaktadır. Şüphesiz bu bilim dallarının incelediği konular da kazı alanlarından çıkmaktadır. Örneğin bir kazıda bulunan kemikleri arkeozoolog, bitkileri arkeobotanist ve maden nesneleri de arkeometallurjist inceler.
Antalya'da kuşlarla ilgili bir tabela (Foto: Rana Dinçer).
Kuşlar arkeolojiyle ilgili olarak iki yolla incelenebilirler. Bunlardan biri ve belki de en güveniliri, kazıda bulunan kuş kemiklerinin incelenmesi ve saptanabilen kuş türleri yardımıyla doğal çevrenin anlaşılmasıdır. Örneğin ülkemizin tarihi bir arkeometrik yöntemle tespit edilmiş en eski buluntu yeri olan Yarımburgaz Mağarası'nda Z açmasının 3. biriminde bir sülüne (Phasianus sp.) ait olması olası olan bir uyluk kemiği bulunmuştur (Arsebük et al. 1990: 13). Sülünün ormanlık alan sınırlarında, çalılık, sazlık alanlarda yaşayan (Peterson et al. 1969: 108) bir kuş olduğunu bilmek, dönemin çevre koşulları ve/veya insanların ilişki içinde oldukları ekolojik ortamlar hakkında önemli bir bilgidir. Ayrıca bugün bölgemizde doğal olarak bulunan tek sülün(2) türünün, Yarımburgaz Mağarasının bulunduğu İstanbul'da ve çevresinde yaşamaması (Heinzel et al. 2002: 114) çevrenin yaklaşık 400.000 yılda geçirdiği değişikliklerden biridir.
Kuşları arkeolojiyle ilgili olarak incelemenin bir başka yolu da, arkeolojik kayıtlardaki kuş betimlerini incelemektir. Burada önemli bir sorun, kuş betimlerinin çevreyle ilgili bilgi verip vermemesiyle ilgilidir. Betimlenen kuş türü geçmiş toplumun yaşadığı doğal çevrede yaşamış olabilir. Bir kuş türünün o toplumla birlikte yaşamamış olması ve/fakat yine de o toplum tarafından betimlenmiş olması da olasıdır. Kuş betimlerinin incelenmesi bir toplumun beğenilerinin, çevreye ve kuşlara nasıl baktığının ve belki de inançlarının anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Betimlenen bazı kuşların tanınamayacak kadar sembolik bir biçimde betimlenmiş olmaları da önemli bir sorundur. Yine de daha deneyimli bir kuş gözlemcisi tanıyabildiğimiz kuş türü sayısını arttırabilir.
3. Tarihöncesi Kuş Betimleri
3.1. Paleolitik Çağ
Dünya tarihinde bilinen en eski kuş betimlemesi Chauvet Mağarası'ndadır (Özesmi 1999: 4). Yaklaşık 30-35.000 yıl öncelerine ait Üst Paleolitik Çağ mağara sanatının bir örneği olan bu kuş pek çok yerde bir baykuş olarak tanımlansa ve genel olarak öyle sayılabilse de, kulak tüylerinin varlığından dolayı (Chauvet et al. 1995: Fig. 33), olasılıkla bir puhudur. Kulak tüyleri olan diğer baykuş türleri ishakkuşu ve kulaklı orman baykuşudur. Chauvet Mağarası'ndaki puhunun sırtı çizilmiştir ve/fakat yüzü tam olarak arkasına dönüktür. Bu baykuşların kafalarını 180 derece çevirebilmeleriyle ilgili de en eski betimdir (Clottes 2001: 162).
Chauvet Mağarası'ndaki puhu betimi şimdilik bilinen en eski kuş betimi (Chauvet et al. 1995: Fig. 33).
3.2. Neolitik Çağ
Neolitik Çağın başlamasıyla birlikte şimdilik bildiğimiz betimlenen kuş türü sayısı da artar. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ yerleşimleri olan Nemrik (Aurenche-Kozlowski 2000: Fig. 3/7), Jerf el Ahmar(3) (Stordeur 2000: Fig. 10) ve Nevali Çori'de (Hauptmann 1999: Fig. 14/A-B) yırtıcı kuş betimlemeleri ortaya çıkar. Aynı döneme ait Göbekli Tepe'deki taş stellerin üzerinde de kuş betimlemeleri vardır. Kuşların belki bir ağ ile yakalanmasının betimlendiği sahne oldukça ilginçtir (Schimidt 2000: Fig. 6). Yine Göbekli Tepe'de bulunan stellerin üzerinde çeşitli hayvanlarla birlikte bir de "olası" leylek betimi vardır.
Göbekli Tepe'de bir taş dikmenin üzerine oyulmuş bu betim, belki de kuşların bir ağ ile yakalanmasını anlatıyor (Schimidt 2000: Fig. 6).
Çanak Çömlekli Neolitik Çağda Çatal Höyük mabetlerindeki akbaba betimlemeleri olasılıkla ölümün sembolü olarak duvarlara çizilmişlerdir (Yakar 1991: 317). Burada betimlenen kara akbabaların (Kılıç 2002: 25) başsız insanlara saldırıyormuş gibi betimlenmiş olması (Müller-Karpe 1968: Tf. 120-121 ve Kılıç 2002: Res. 1) ölü/ölü atayla ilgili ayinlerde, cesedin üzerindeki etlerin önce akbabalar tarafından temizlendiğini ve cesedin ondan sonra gömüldüğünü anlatıyor olabilir (Yakar 1991: Fig. 159).
3.3. Kalkolitik Çağ (Halaf Kültürü)
Kalkolitik Çağda(4) betimlenen kuşlar bahri (Mallowan-Rose 1935), kaşıkçı (Merpert-Munchaev 1993a: Fig. 8.3 ve Oppenheim 1943: Tf. LVIII), flamingo (Merpert-Munchaev 1993a: Fig. 8.30 ve Merpert-Munchaev 1993b: Fig. 9.12, 9.33), leylek (Oppenheim 1943: Tf. LVIII), kuğu (Mallowan-Rose 1935: Pl. V), akbaba (Merpert-Munchaev 1993a: Fig. 8.30), kumru(5) (Mellaart 1975: Fig. 10) ve puhudur (Merpert-Munchaev 1993b: Fig. 9.37). Halaf kültürünün gerek yayıldığı alan ve gerekse etkileşim kurmuş olabileceği alanlar içinde, kuşların belki yüz binlerce yıldır süren Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasındaki göçlerinin izlenebileceği alanlar da vardır. Bu durumda çanak çömlekte betimlenen kuşların sadece yerel özelliklerden çok, tüm Eski Dünya'nın ekolojisini yansıtması olasıdır.
Kültepe'de bulunan bu kap kuş biçiminde (Foto: B. Dinçer, Anadolu Medeniyetleri Müzesi).
Kuş bezekleriyle bezenen çanak çömleklerin bazılarında, betimlenen kuş cinslerinin ve hatta türlerinin saptanabilmesi, şüphesiz, çevrenin iyi gözlemlenmiş ve bu gözlemlerin ayrıntılı bir şekilde çanak çömleğe çizilebilmiş olmasından dolayıdır. Bundan yola çıkarak Halaf kültürü topluluklarının, çevrelerini iyi tanıdıklarını ve gözlemlerini ayrıntılı bir şekilde yansıtabildiklerini düşünmemiz yanlış olmayacaktır. Diğer yandan önemli bir sonuç da tanımlanabilen sekiz kuş türünden dördünün (flamingo, kaşıkçı, bahri, kuğu) göller ve sazlıklar gibi sulak alanlarda yaşamakta oluşudur. Bu da Halaf topluluklarının sulak alanlarla olmuş olan ilişkisinin anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Sonuç olarak, bir kültürün ilişki içinde olduğu kuşların tanınması, o kültürün yaşadığı doğal ortam, besin ekonomisi, çevresiyle olan ilişkileri ve mitolojik öğelerinin anlaşılmasına olanak sağlayabilir.
Urmiye çanak çömleğinde kuşlar (Foto: B. Dinçer, Anadolu Medeniyetleri Müzesi).
3.4. Tunç Çağları
Tunç Çağlarına ait çanak çömlekler üzerinde betimlenen kuş türleri şunlardır: Kaşıkçı, flamingo, leylek, ördek, kuğu, akbaba, kumru/güvercin ve baykuş (Müller-Karpe 1968: Tf. 5, 31, 88-89, 95, 100, 139, 300, 302, 306).
Beycesultan'dan kuş biçimli bir kap (Foto: B. Dinçer, Anadolu Medeniyetleri Müzesi).
4. Tarih Çağlarında Kuşlar
Kuşlar Sümer mitolojisinde önemli bir yere sahiptirler. Gilgameş'in sözde babası Uruk kralı Emmekar bir falcıdan kızının doğuracağı çocuğun kendisini öldürüp krallığı elinden alacağını duymuş. Bunun üzerine kral kızını bir kuleye kapattırmış ve yanına da bir bekçi koymuş. Fakat kız yine de hamile kalmış ve doğan çocuğu gören bekçi kraldan korkarak çocuğu, yani Gilgameş'i kuleden aşağıya atmış. O sırada kulenin altından bir kartal geçmekteymiş. Çocuğun düştüğünü gören kartal onu özenle alıp bir bahçeye bırakmış (Çığ 2000: 9-10).
Gordion'dan bir kuş betimi (Foto: B. Dinçer, Anadolu Medeniyetleri Müzesi).
İlk kez Sümerlerin yazdığı Tufan efsanesinde de kuşların önemli bir rolü vardır. Tufan bittiğinde, çevrede bir kara parçasının bulunup bulunmadığını anlamak için önce bir güvercin uçurulmuş, konacak yer bulamayan güvercin geri dönmüştür. Bunun üzerine bir kırlangıç bırakılmış, fakat o da aynı nedenden geri dönmüştür. En son olarak, bir karga uçurulmuştur ve karga konacak bir yer ve yiyecek bulduğu için geri dönmeyince çevrede bir kara parçasının olduğu anlaşılmıştır (Çığ 2000: 70).
Sultanhanı hiyerogliflerinde, olasılıkla bir yırtıcı kuş (Foto: B. Dinçer, Anadolu Medeniyetleri Müzesi).
Boğazköy, Kuşaklı ve Keban baraj gölü çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkan metinlere dayanılarak, Hititlerin kuşlardan kaz, keklik, birkaç tür ördek, kartal, şahin ve turnayı tanımladıkları bilinmektedir (Ünal 1999: 221).
Yunan mitolojisinde baş tanrı Zeus'un alametlerinden birisi kartaldır (Ertuğrul 1997: 7). Bu dönemden sonra kuşların kanatlarını, çoğunlukla gökyüzünde olduğu düşünülen tanrılardan haber getiren meleklerin sırtında görmeye başlarız (Ertuğrul 1997: 52) ve bu betim günümüzde de sürer. Tanrılar hep yukarıdadır ve insan hep aşağıdadır; onlara ulaşmak için kanat ve uçmak gerekir. Uçağın, roketlerin icadından önce insanlar için en ulaşılmaz alanlardan biri de gökyüzüydü ve belki de bu yüzden kuşlar hep tanrıyla insan arasındaymış gibi düşünüldü.
Roma dönemine ait bir kartal heykelciği. (Foto: B. Dinçer, Anadolu Medeniyetleri Müzesi).
Hıristiyanlık'ta da kuşlar önemli simgelerdir. Örneğin güvercin kutsal ruhu simgeler. Bu konuda çok iyi bir betimlemeyi ressam Michelangelo'nun Yahya'nın İsa'yı vaftiz ederken betimlediği resimde görebiliriz: Bu resimde kutsal ruh, bir güvercin şeklinde Yahya ve İsa'nın üzerlerinden uçmaktadır. El Greco da, "Cebrail'in Meryem'e Haber Getirmesi" adlı tablosunda melek Cebrail'i kanatlı olarak resmetmiştir. Ayrıca İncil'in çeşitli yerlerinde yaklaşık 25'ten fazla yerde kuşlardan söz edilmiş ve akbaba yenmesi yasaklanmıştır.
İslam efsanelerinde de kuşlardan sıkça söz edilmiştir. İslam'a Sümer efsanelerinden girdiği anlaşılan Tufan efsanesi İslam'da biraz daha değişiktir. Nuh'un yaptığı geminin başı ve arkası bir horozu andırmaktadır ve genel olarak gövdesi kuşa benzemektedir. Bu geminin en altına dört ayaklı hayvanlar, ortasına insanlar ve en üst katına da kuşlar konmuştur. Bu, İslam'da da tanrının yukarıda olduğu ve kuşların tanrıyla insan arasında olduğunun düşünüldüğünü göstermektedir. Nuh Tufanı olarak bilinen tufan efsanesinin sonunda Nuh, yine bir kara parçasına yakın olup olmadıklarını anlamak için kuşlardan yararlanır. Fakat artık uçurulan kuşların sıralaması değişmiştir; önce karga uçurulur. Fakat karga suda yüzen bir leşe konduğu için geri dönmez ve daha sonra güvercin uçurulur. Güvercin ayaklarında yosun, ağzında zeytin dalıyla gemiye döndüğünde karanın yakın olduğu anlaşılır. Bunun üzerine tanrı bu fedakarlığı dolayısıyla güvercinin boynuna bir nişan takar(6) (İslam Ansiklopedisi: "Nuh").
Ünlü hattat Mustafa Rakım'ın bir eseri (Ana Brittanica).
Yaygın olarak bilinen bir başka İslam efsanesi de peygamber Muhammet'in düşmanlarından kaçarken saklandığı mağarayla ilgilidir. Efsaneye göre, Muhammet mağaraya girip saklandığında bir örümcek hemen mağaranın girişine ağ örmüştür ve bir güvercin de mağara içindeki yuvasında bulunur. Bunları gören düşmanları mağarada kimsenin olamayacağını düşünümüştür. Müslümanlar, kuşlara olan bu borçlarını yaptıkları büyük yapılardaki kuş köşkleriyle ödemeye çalışmışlardır (Demiröz 1998). Osmanlı mimarisinin özellikle 18 ve 19. yüzyıl eserlerinde bu tür kuş köşklerini görmek hala mümkündür (Özel 1998: 288-291).
Beyazıt Seyyid Hasan Paşa medresesi duvarında, 18. yüzyılda yapılmış bir kuş köşkü (Foto: B. Dinçer).
Çağdaş sanatta kuşların ne kadar büyük bir yer tuttuklarını anlatmak ne yazık ki, bu küçük yazıda mümkün değildir. Ancak, burada iki örneğe değinebiliriz. Hollandalı ressam Van Gogh'un intiharından önce yaptığı son resmin, bu konuda bazı tartışmalar sürse de, "Buğday Tarlası ve Kargalar" olduğu düşünülmektedir. 1890'da çizilen bu resimde fırtınalı bir gökyüzünde uçuşan kargalar vardır. Van Gogh şöyle yazmıştır: "Kafesteyim, bir kafesteyim ve ihtiyacım olan her şey yanımda, aptallar! İsteyebileceğim her şeye sahibim! Ah sevgili tanrım, özgürlük istiyorum, yani diğer kuşlar gibi bir kuş olmak." (Spence 2000: 18-19). Bu yazının da gösterdiği gibi, kuşlar çok zaman özgürlüğün de simgesidir.
Picasso'nun Türkiye'de de sergilenmiş bir baykuş seramiği (Walther 1993).
Çağdaş sanatla ilgili bir diğer örnek de, Picasso'nun yapıtlarıdır. Picasso'nun Türkiye'de de sergilenmiş seramiklerinin arasında baykuş ve ördek betimleri de vardır. Çocukluğunda yaptığı resimlerde sık sık güvercinlere yer veren Picasso, güvercinin evrensel bir barış simgesi olmasında önemli rol oynamıştır. 1949'da, yaptığı bir güvercin resminin üyesi olduğu Fransız Komünist Partisi'nce hazırlanan "Dünya Barış Kongresi"nin afişinde kullanılmasından sonra Picasso, doğan kızına "güvercin" anlamına gelen "Paloma" adını koymuştur (Walther 1993: 64).
5. Sonuçlar
İnsanların kuşları simge olarak kullanmalarını tarihin her döneminde görebiliriz ve bu simgelerden yola çıkarak bazen toplumların yaşadıkları doğal çevreyle ilgili bilgiler, bazen de mitolojilerini öğrenebiliriz. Bugün de bu tür simgeler kullanılır. Pek çok ülkenin ordularının simgesi, gücü simgeleyen kartaldır. Kartal Roma İmparatorluğu'nun simgesi olduğu gibi, bugün de Amerika'nın simgesidir. Eski Mısır'da şahinlerin güneşle ilgili oldukları düşünülürdü ve bugün de pek çok toplum şahinlerin ruhlarla ilgili olduğunu düşünür. Bugün şahin, Asyalı toplumların çoğunda bir prestij sembolüdür.
Kütahya porselenlerinde bir güvercin (Foto: B. Dinçer, Anadolu Medeniyetleri Müzesi).
Betimlenen en eski kuş olan baykuş, Yunan mitolojisinde Athena'nın simgesidir. Bugün çoğunlukla kötülükle ilgili olarak düşünülür; hatta Meksika'da şeytanın simgesi olarak görülür. Yine de Meksika'nın da dahil olduğu, dünyanın pek çok yerinde insanları baykuş bibloları biriktirir.
Doğadaki leşleri yiyerek, bulaşıcı hastalıkların yayılmasına engel olan akbabalar, çoğunlukla ölümle ilgili olarak düşünülür. Eski Mısır'da büyüsel güçleri olduğuna inanılan akbabalar, İnkalar için tanrılara mesaj götüren bir kuştur.
Amerika Birleşik Devletleri, 11 Eylül 2001'den sonra başlattığı Afganistan savaşına "Onurlu Kartal (Noble Eagle)" adını verdi. Amerika'nın da, Roma İmparatorluğu gibi, kendisine simge olarak kartalı seçmesi ilginç.
Güvercinler dünyanın her yerinde barışın sembolüdürler. Pek çok din için kutsal sayılırlar. Sembolizmde güvercin ya da kumruların önem kazanmasının bir nedeni de insanlarla birlikte, şehirlerde yaşamalarıdır. Güvercin ve kumru betimlerinin ortaya çıkışını hem şehirleşmenin bir aşaması olarak görebiliriz, hem de, bu kuşların insanlarla birlikte yaşama alışkanlıklarını ne zaman kazandıklarını bu betimlerden yola çıkarak saptayabiliriz.
Mersin'in Silifke ilçesinin simgesi bir kınalı kekliktir, heykel kötü yapılmış ama simge ilginç (Foto: B. Dinçer).
Tarihöncesine genel olarak baktığımızda, insanın betimlediği yaklaşık on tür kuş kuş olduğunu, bunlardan altısının sulak alanlarda yaşayan kuşlar olduklarını, üçünün yırtıcı kuşlar olduklarını görürüz. Paleolitik Çağ için şimdilik bilinen yalnızca bir kuş betimi olsa da, betimlenen kuş türü sayısının Neolitik Çağ'la birlikte arttığını söyleyebiliriz. Bu artışın Neolitik Çağ'ın daha iyi bilinmesinden dolayı olmadığını kabul edersek, Neolitik Çağ'ın simge kullanımı konusunda da yenilikler getirdiğini düşünebiliriz.
NOTLAR
1- Türkiye'de yaklaşık 450 kuş türü bulunmaktadır (Avcı 2000: 191).
2- Kuşların Latince tür isimleri, metin içinde fazla karışıklık yaratmamak için yazılmamıştır, ayrıca günümüz kuşlarının tarihöncesi kuşlarla aynı tür adı altında olup olmadıkları da bilinmemektedir.
3- Çizimin altındaki metinde bu kuşun bir yırtıcı olduğu yazılsa ve bunu doğru kabul etsek de, bu kuşun, gaga yapısından dolayı, bir flamingo olması bizce daha olasıdır.
4- Kalkolitik Çağla ilgili olarak özellikle Halaf kültürü (Tell Arpachiyyah, Yarim Tepe II ve III, Tepe Gaura ve Tell Halaf yerleşmeleri) boyalı çanak çömlekleri incelenmiştir.
5- Kumrunun şehirlerde ve diğer yerleşim yerlerinde insanlarla birlikte yaşayan bir kuş olması (Heinzel et al. 2002: 198) kanımızca şehirleşmeyle ilgili önemli bir ipucudur.
6- Boynunda "tufan anısına" bir nişan bulunan kuş güvercin olamaz. Çünkü güvercinlerin boynunda bir çizgi yoktur. Ancak boynunda çizgi bulunan kuş kumrudur. Böylelikle yüzyıllardır bilinen bilginin tam olarak doğru olmadığı anlaşılmıştır.
KAYNAKÇA
Arsebük, G., F.C. Howell, M. Özbaşaran,
1990, "Yarımburgaz 1988", XI. Kazı Sonuçları Toplantısı, T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara: 9-38.
Aurenche, O., S. K. Kozlowski,
2000, "Continuité Convergences Influences et Innovations Dans la Préhistoire Récente de Mésopotamie", J. Guilaine (ed.), Premiers Paysans du Monde, Editions Errance, Paris: 83-95.
Avcı, M.,
2000, "Yeryüzünün Coğrafya Bölgeleri ve Türkiye'nin Yeri", Coğrafya Dergisi 8: 157-200.
Barış, S.,
1999, "Kuşların Genel Özellikleri", Kuş Gözlem Okulu dersi, İstanbul 22-23 Mayıs 1999.
Bilgin, C. C.,
2000, "Gökyüzüne Dargın Kuşlar", Gezi 29: 92-106.
Chauvet, J. M., E. B. Deschamps, C. Hillaire,
1995, La Grotte du Chauvet, Editions du Seuil, Paris.
Chiappe, M. L.,
1995, "The First 85 Million Years of Avian Evolution", Nature 378: 349-355.
Clottes, J.,
2001, "Chauvet Mağarası", National Geographic Türkiye Ağustos 2001: 150-168.
Çığ, M. İ.,
2000, Gilgameş, Kaynak Yayınları, İstanbul.
Dawkins, M. S.,
1999, Hayvanların Sessiz Dünyası, F. Baytok (Çev.), TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara.
Demiröz, Ş. (Yapımcı),
1998, Kuş Köşkleri, Film: 22 dakika, H. Y. Yenigün (Yönetmen), II. İstanbul Arkeoloji Filmleri Festivali, 4-7 Mayıs 1999.
Ertuğrul, Ö.,
1997, Mitoloji ve İkonografi, Dragon Yayıncılık, İstanbul.
Gürkan, Z.,
2001, "Doğal Sistemlerin Korunması ve Kuşlar", İbibik 1 (Temmuz 2001): 24-27.
Hauptmann, H.,
1999, "The Urfa Region", M. Özdoğan, N. Başgelen (eds.), Neolithic in Turkey Vol.: II (Plates), Arkeoloji ve Sanat, İstanbul: 37-55.
Heinzel, H., R. Fitter, J. Parslow,
2002, Türkiye ve Avrupa'nın Kuşları, K. A. Boyla (Çev.), Doğal Hayatı Koruma Derneği, İstanbul.
İslam Ansiklopedisi,
1964, "Nuh", İslam Ansiklopedisi Cilt: 9, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul: 344-346.
Kılıç, A.,
2002, "Sağlık Polisi Kara Akbaba", İbibik 2 (Nisan 2002): 25.
Mallowan, M. E. L., J. C., Rose,
1935, "Excavations at Tell Arpachiyyah, 1933", Iraq II: 1-178.
Mellaart, J.,
1975, The Neolithic of The Near East, Thames and Hudson Ltd., London.
Merpert, N. Ya., R. M. Munchaev,
1993a, "Yarim Tepe II: The Halaf Levels", N. Yoffee, J. J. Clarc (Eds.), Early Stages in the Evolution of Mesopotamian Civilization, The University of Arizona Press, Tucson: 128-162.
1993b, "Yarim Tepe III: The Halaf Levels", N. Yoffee, J. J. Clarc (Eds.), Early Stages in the Evolution of Mesopotamian Civilization, The University of Arizona Press, Tucson: 163-205.
Müller-Karpe, H.,
1968, Handbuch der Vorgeschichte (Zweiter Band, Jungsteinzeit Tafeln), C. H. Beckische Verlagsbuchhandlung, München.
Özçelik, M. F.,
1994, "Anadolu'dan Dünya Doğasına Bir Nefes, Sultansazlığı", TÜBİTAK Bilim ve Teknik 320: 54-61.
1995, "Kuşların Yaşamı", TÜBİTAK Bilim ve Teknik 329:74-79.
Özçelik, M. F., G. O. Aydemir,
1994, "Kuş Gözlemciliği", TÜBİTAK Bilim ve Teknik 319: 44-51.
Özdoğan, M.,
2001, Türk Arkeolojisinin Sorunları ve Koruma Politikaları, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
Özel, M.,
1998, Türkiye'nin Şaheserlerinden Örnekler, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara.
Özesmi, U.,
1999, "En Eski Sanatta da Baykuş Var!", İbibik 2 (Nisan 1999): 4.
Peterson, R., G. Mountfort, P. A. D. Hollon,
1969, A Field Guide to the Birds of Britain and Europe, Collins Clear-Type Press, London.
Schmidt, K.,
2000, "Göbekli Tepe and the Rock Art of the Near East", Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi III: 1-14.
Spence, D.,
2000, Van Gogh; Sanat ve Duygular, S. Aydın (Çev.), Alkım Kitabevi, İstanbul.
Stordeur, D.,
2000, "Jerf el Ahmar et L'émergence du Néolithique au Proche Orient", J. Guilaine (ed.), Premiers Paysans du Monde, Editions Errance, Paris: 33-60.
Ünal, A.,
1999, The Hittites and Anatolian Civilizations, Etibank, İstanbul.
Yakar, J.,
1991, Prehistoric Anatolia; The Neolithic Transition and The Early Chalcolithic, Graphit Monographs, Jerusalem.
Walther, I. F.,
1993, Pablo Picasso; Yüzyılın Dahisi, A. Antmen (Çev.), ABC Kitabevi, İstanbul.
Wilson, E. O.,
2000, Doğanın Gizli Bahçesi, A. Biçen (Çev.), TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara.[/not]