polllat
Üye
- Katılım
- 22 Ara 2008
- Mesajlar
- 2,598
- Tepkime puanı
- 2
- Yaş
- 31
- Ad Soyad
- sinan öztekin
- Meslek
- öğrenci
- İlgi Alanı
- Kemirgenler
Yazar olma hayalleriyle yaşlanmış biri olarak Manik’ in hayatını romanlaştırmayı beceremedim bir türlü. Oysa, müthiş romanlar yazmayı hayal ederdim ki, herkesin dudakları uçuklayacaktı okuyunca. Hayır, korku romanları değil, Stephan KİNG olmak istemedim hiçbir zaman. Yani herkes şaşıp kalacaktı demek istiyorum.
Ünlü olma hayalleriyle karalamalar yapmaya başladım. Remington marka daktilomu aldığım gün mutluluktan uçuyordum. Benimle yapılacak söyleşilerde neler diyeceğimi düşüne düşüne dönmüştüm eve. İmza günlerinde romanlarımı imzalarken neler yazacağımı, aklıma geldikçe bir kenara not ederdim. Yabancı dillere çevrilecek romanlarımın tanıtımı için yurtdışı gezileri hayal ederdim. Alacağım ödüllerde yapacağım konuşmaların metinlerini hazırlardım. Bütün bunlar zamanla sönüp gitti. Romanlarımı yazamadım. Kala kala elimde iki roman taslağı (özet desem daha doğru olur) kaldı. Manik’ in hayatını romanlaştıramayacağımı anlayınca unutulup gitmesini istemediğim maceralarımı öyküleştirmeye karar verdim. Hani, öyküden, romana geçilir, derler. Belki benim için de önce öykü yazmanın bir faydası olur, diye düşündüm.(Aslında ben bu düşünceyi saçma sapan bulurum ya da bulurdum, ama, n’aparsınız işte, bir umut.) Roman yazmak için aldığım, benimle birlikte yaşlanan Remington’ umu önüme çektim ve Manik’ in maceralarımdan birini içimden geldiği gibi öyküleştirdim.
GÜVERCİN MUKADDES BİR KUŞTUR
“ Peygamberimiz, efendimiz Mekke’den Medine’ ye hicret ederken kendisini öldürmek isteyen kafirlerden korunabilmek için bir mağaraya sığınır. Bir örümcek mağaranın önüne ağ örer. Bir güvercin de hemen yuva yapıp yumurtalarını bırakır. Mağaranın önüne gelen kafirler yuvasından havalanan gök güvercinini, yuvadaki yumurtaları ve örümcek ağını görünce mağaraya hiç kimsenin girmemiş olduğunu düşünüp uzaklaşırlar. Sizin anlayacağınız, güvercin mukaddes bir kuştur. Hatta, güvercinler peygamberimize saygıdan ötürü Kabe’ nin duvarlarına konmazlar. Güvercin beslemek sevaptır. Onlara taş atmak, öldürmek ise en büyük günah... “
Derdi Dayko. Rengarenk güllerle, hanımelileriyle, kasımpatılarıyla, menekşelerle kaplı koskocaman bahçesinde yeşil badanalı, büyük bir kulübe vardı. İçinde de sayısız güvercin. Kulübenin önündeki mermer kaplı geniş alanda dolaşırlar, uçuşurlardı. Arada havalanıp gezintiye çıkanlar çok geçmez dönerlerdi kulübelerine. Bazıları da mermer alandan sıkılıp bahçeye geçer, çiçeklerin arasında dolanırdı. Güvercinleri her şeyiydi Dayko’ nun. Buğday, mısır ve ekmek kırıntısından oluşan yemlerini mermer alana serptikten sonra taburesine kurulup nargilesine köz koyar, huzur içinde Güvercinlerin dem çekişlerini dinlerdi. Güvercinlerden biri ölmesin, yas tutardı Dayko. Dualar okurdu. Günlerce yanına yaklaşılmazdı. Kedilerden nefret ederdi, kaç Güvercinini kaptırmıştı o lanet olasıcılara. Güvercin toplayıcılara karşı her zaman hazırlıklıydı. Kaç Güvercinin havalandığını bilir, en yüksektekini bile gözlerini kısıp baktı mı tanırdı. Biz sadece bayramlarda gidebilirdik Dayko’ nun bahçesine. Güvercinlere zarar verirler diye çocukları, başlarında büyükler yokken kulübenin çevresine yanaştırmazdı. Bir kere babamla gitmiştim. Babam bir şeyler anlatıyor, Dayko sorular soruyordu. Arada bir rakamlar duyuyordum ama gözüm güvercinlerdeydi. Kulübenin yanına gidip yem atmak istiyordum. Bir ara, suyunu içtikten sonra temizliğe girişen kırçıllı taklacıyı fark ettim. Yörenin en çok takla atan güvercini, şampiyon taklacı. Dayko’ ya döndüm, babamla sıkı sıkı tokalaşıyorlardı. Tokalaşma bitince yanağımı okşadı.
“ Şu kırçıllı “, dedim, “ Şampiyon taklacı o, değil mi ? “
“ Aferin ufaklık “ dedi. Elimden tutup kulübenin yanına götürdü. Avucuma yem koydu, güvercinlere doğru savurdum. Bir sürü güvercin yem kapmak için uçuştu, ayaklarımın ucuna kadar geldiler.
MANİK AMCAMDIR BENİM
İki katlı, bahçeli evlerin yıkılıp yerine apartmanlar, katlı otoparklar, kocaman alış veriş merkezleri yapılmadığı, peynirimizi mahalle bakkalından aldığımız yıllardı Manik' in serserilik yaptığı yıllar. Kabadayılığı ile ün salan Manik benim amcamdı. Belalı adamdı. Yasak, günah yoktu Manik' de. Kafasına koyduğunu yapar, almak istediğini alırdı. Kimsenin gözünün yaşına bakmazdı. İşlerini gördüğü çok önemli dostları vardı. Kim olduklarını bilmiyorduk. Bazen günlerce ortadan kaybolur, sonra bir gece geç saatte yorgun argın eve dönerdi. Silah taşımazdı, ismi yetiyordu istediğini yaptırmaya. Ama onca yapıp ettiklerine rağmen polisle falan başı derde girmemişti. Kimsenin söylediğine kulak asmaz, burnunun dikine giderdi. Bir tek babam söz geçirebilirdi Manik' e, bu yüzden başı çok ağrımıştı babamın. Bostanlar mahallesindeki iki katlı, küçük bahçeli evde hepbirlikteydik. Alt katta biz oturuyorduk, üst katta büyükannemle Manik. Evlenmemişti Manik bir çok kadınla dost hayatı yaşadığını daha sonraları babamdan öğrenmiştim. Kadınlardan biri eve kadar gelip hır çıkartmıştı. Manik gözümüzün önünde kadını dövmeye başlamıştı. Babam zor almıştı kadını Manik' in elinden. O zamanlar neler olduğunu anlayamamıştım. Beni çok severdi Manik. Günlerce ortalardan kaybolduktan sonra döndüğünde bana hediyeler getirirdi. İlk meşin futbol topumu, ilk bisikletimi Manik almıştır bana. Beni hep yanında gezdirirdi. Durmadan birilerine para gönderirdi benimle, birilerinden çantalar aldırırdı.
“ Dikkat et “, derdi, “ içlerinde kırılacak eşyalar var elinden düşürme sakın. Sağda solda oyalanma, bozuşuruz yoksa. “
DAYKO’ YA SORAN MI VAR !
“ Paranın lafı mı olur, Manik, kayık senin “ , dedi, Manik' in para uzatan elini saygıyla geri iten balıkçı. Gerçekten saygı mı duyuyordu Manik' e yoksa korktuğu için mi almamıştı parayı. Kim bilir, yarın, öbürgün, işi düşerse Manik de onu kollar diye mi düşünmüştü.? Kayığa atladık. Balıkçı kayığı suya iter itmez Manik küreklere asıldı. Keyifli keyifli ıslık çalıyordu. Körfezin ortalarına geldiğimizde kürekleri bıraktı. Torbadan çaparileri çıkardı. Hazırladı. Bir iki kez nasıl fırlatacağımı gösterdi. Neler yapmam gerektiğini anlattı. Fırlatabildiğim kadar uzağa fırlattım. Ardından Manik' in benimkinden çok daha uzakta suya daldı. Hafif bilek hareketleriyle misinayı oynatıyordu. Aynısını beceremiyordum. Arada bir misinayı yukarı doğru kaldırıp indiriyordu.
“ Biliyor musun ,seninle çok güzel bir iş yapacağız becerirsek ne istersen alırım “, dedi. Heyecanlandım birden.
“ Ne yapacağız ? “
“ Dayko’ nun şampiyonunu biliyorsun değil mi ? “
“ Biliyorum, harika bir güvercin. “
“ Kaç para eder sence o güvercin ? “
“ Satın mı alacağız ? “
“ Yok be yeğen , biz değil, başkası satın alacak. “
“ Dayko satmaz ki. “
“ Dayko’ ya soran mı var ! .”
Ne demek istediğini tam anlayamadan oltam gerginleşip gevşedi. Hızla çekmeye başladım. İstavritti çaparidekiler.
“Yarın gece hazır ol. Kimseye bir şey söyleme “, dedi çaparideki istavritleri çıkarıp kovaya atarken.
GÜVERCİN DOLU ÇUVAL
Gecenin ıssızlığında Dayko’ nun bahçesinin duvarına yanaştık. Omuzuna astığı küçük merdiveni çıkarıp duvara yasladı Manik. Merdivenden çıkıp kendini yukarı çekti. Ayağını duvarın üstüne attı. Ata biner gibi oturdu duvara. Eğildi, elini bana uzattı. “Hadi bakalım, yeğen “ dedi. Merdivenden çıkıp elini tuttum. Beni duvarın üstüne çekti. Ata biner gibi oturdum karşısına. Dayko’ nun bahçesine, kasımpatıların üstüne atladı. Elimdeki kalın demir parçasını ve çuvalı eğilip ona uzattım. Güvercinlerin olduğu kulübeye doğru yürüdü. Öyle korka korka, sinerek falan değil, her zamanki gibi dimdik, kendinden emin. Kulübenin kapısındaki zinciri çuvalla sardı. Kalın demiri zincirle kapının arasına geçirdi. Kendine doğru çekti. Bir iki zorladı, kilidi kıramadı. Ceketinin cebinden demir testeresini çıkarttı. Bir sigara yakıp zinciri kesmeye başladı. Sigarasını yere atıp söndürdüğünde zincirin de işi bitmişti. Sessizce zinciri kapıdan çıkardı. Kapıyı hafifçe aralayıp çuvalla birlikte kulübeye daldı. Bir süre güvercin gurultuları, kanat çırpışları yayıldı gecenin ıssızlığına. Elinde güvercin dolu çuvalla kapıyı aralayıp dışarı çıktı. Zinciri doladı tekrar kapıya. Sakin, keyifli adımlarla geri döndü. Eğildim, zar zor yetişip merdiveni yukarı çektim. Bahçe tarafına indirdim. Merdivenden çıktı. “Tut bakalım,” deyip, çuvalı bana uzattı. Çuvalın ağzını kınnapla bağlamıştı. Oldukça ağırdı, Manik çabucak duvarın üstüne tırmanmasa çuval elimden kayıverecekti. Eğilip elimden aldı çuvalı. Duvarın öbür yanına geçirdi. Ben de merdiveni duvarın öbür yanına indirdim. “Tut bakalım “, dedi. Bir kez daha tuttum çuvalı. Merdivene indi. Uzanıp çuvalı elimden aldı. Dayko’ nun evinde ışık yandı. “ Işık “, dedim. Eliyle atlamamı işaret etti. Atladım. “ Bu iş bu kadar, yeğen “, dedi. Merdiveni omuzuna astı, duvarın kenarından sakin sakin yürüyüp uzaklaştık. Manik' in elinde güvercin dolu çuval.
ŞAMPİYON TAKLACI
Eve vardığımızda ezanı okunuyordu. Büyükannem penceredeydi. Güvercin dolu çuvalı evin yan tarafındaki kömürlüğe götürdük. Kömürlüğün ışığını yaktı Manik. İki kütük bulup oturduk. Bana boş bir çuval uzattı. Tuttum. Güvercin dolu çuvalın ağzını çözdü. Tam açmadan elini içine daldırdı. Güvercinlerden birini çıkarttı. Gök güvercini. “Bu mu ?” dedi. “Değil “, dedim. Benim tuttuğum çuvalın içine attı. Mavili beyazlı paçalı güvercin. “ Bu mu ?” ,dedi. “Değil “, dedim. Benim çuvala attı. Beyaz yeleli. “ Bu mu ?” “ Değil “. Grili mısırı. “ Bu mu ?” “ I - ıh “. Benim çuval yavaş yavaş dolmaya başladı. Tekrar elini daldırdı Manik. “ Ulan, o karanlıkta bir de alamadıysak “, dedi. Elini çıkardığında Şampiyon Taklacı avucunun içindeydi. “ Bu işte “, dedim. Can derdinde başını oynatıyordu Şampiyon. “ Tut, bakalım “, dedi. Tuttum. Şampiyon Taklacı avucumda. Kırçıllı tüyleri yumuşacık, yavaşça öptüm ensesinden. Korkmuştu, başını sağa sola oynatıyor, gurulduyordu. Manik çuvalların ağzını bağladı. Önceden hazırladığı mukavva kutuyu getirdi. Üç beş yerine delik açtı. Şampiyonu kutunun içine koydum. Hemen kapattı kutuyu Manik kınnapla bağladı. Kenara çekti. Çuvallardan birinin ağzını çözüp hafifçe araladı. Elini daldırdı. Beyaz paçalı çıktı çuvaldan. Çuvalı ağzını ayağının altına aldı. Yan taraftaki kovayı önüne çekti. Paçalının kafasını tuttuğu gibi kıvırıp koparttı. Bembeyaz tüyleri koyu kırmızıya boyandı paçalının. Kovanın içine attı. Gözlerime inanamamıştım. İkincisini çıkarttı çuvaldan. Aynı şekilde koparttı kafasını. Midem bulandı. Bağırmak istedim, onu engellemek , güvercinleri kurtarmak istedim, ama yerimden kıpırdayamadım. Şaşkınlıktan gözlerim büyümüştü. Üçüncüsüne dayanamadım, kendimi yere atıp kustum. “ Onları yok etmemiz gerek yeğen, yoksa bizi ele verirler.”, dedi. Ağlaya ağlaya kaçtım kömürlükten. Büyükannem merdivendeydi sarıldım. Eve girdik. Hem ağlıyordum, hem kusuyordum. Büyükannem yüzümü yıkadı. Yatırdı. Manik' i öldürmek istiyordum. Nefret ediyordum ondan, nefret ediyordum. Büyükannem süt ısıtmış. İçtim. Üstümü örttü. Güvercin ölüleriyle uyudum.
KIRNAP DOLAŞIYOR VÜCUDUMA
Günlerce ortadan kayboldu Manik. Onu görmek istemiyordum. Defolsun gitsindi. Nefret ediyordum Manik' ten. Bir caniydi o. Kömürlüğe gittim kaç kez. Ortalıkta güvercinlerden hiç bir iz yoktu. Bir kan damlasına bile rastlayamamıştım. Dem çekişleri, kanat sesleri dolduruyordu kömürlüğü. Kulaklarım uğulduyordu. Kanatlar çarpıyordu her yanıma. Bir kınnap dolanıyordu vücuduma. Boğazımda bir güvercin kafası. Kusuyordum, kusuyordum, çıkmıyordu. Kimseye bir şey söyleyemiyordum. Büyükanneme koşuyordum. Sarılıyordu bana, okuyup üflüyordu. Akşam yemeğinde babam söylemişti Dayko’ nun kalp krizi geçirdiğini. Güvercinleri çalınınca dayanamamış. Hastaneye kaldırmışlar. Büyükannemle göz göze geliyoruz. Büyükannem beni sofradan kaldırıyor. Dudaklarımı ısırmışım.
“ Güvercinler ... “, diyor, yüzüne bakıp susuyorum.
GÜVERCİN KÜMESİ
Başımın okşanması ile uyanıyorum. Manik yatağımın kenarına oturmuş gülüyor. “Git“, deyip tekmelemeye başladı. “ Git buradan “. Ayaklarımı tuttu.
“ Giyin de bahçeye gel “, dedi.
“ Gelmeyeceğim işte, nefret ediyorum senden. “
Kolumdan tuttuğu gibi kaldırdı beni yataktan. Pencerenin önüne götürdü. Bahçeye baktım. Tahtadan yapılmış, yeşil boyalı, küçük bir güvercin kümesi. Büyükannem kümesin önünde güvercinlere yem veriyor. Manik' e bakıyorum. Gülüyor. Yatağımın yanında, yerde duran kutuyu gösteriyor. Şampiyonu koyduğumuz kutu.
“ Şampiyon Taklacı mı ? “ diyorum.
“ Almakta vazgeçti, herif. Çok para istiyormuşum. Kızdım, satmadım. “, diyor.
"ALINTIDIR"
Arkadaşlar bu makale internette gezinirken karşıma çıktı. Çok hoşuma gitti. Sizlerinde beğeneceğinizi düşünüp paylaşmak istedim...
...........SİNAN ÖZTEKİN.............
Ünlü olma hayalleriyle karalamalar yapmaya başladım. Remington marka daktilomu aldığım gün mutluluktan uçuyordum. Benimle yapılacak söyleşilerde neler diyeceğimi düşüne düşüne dönmüştüm eve. İmza günlerinde romanlarımı imzalarken neler yazacağımı, aklıma geldikçe bir kenara not ederdim. Yabancı dillere çevrilecek romanlarımın tanıtımı için yurtdışı gezileri hayal ederdim. Alacağım ödüllerde yapacağım konuşmaların metinlerini hazırlardım. Bütün bunlar zamanla sönüp gitti. Romanlarımı yazamadım. Kala kala elimde iki roman taslağı (özet desem daha doğru olur) kaldı. Manik’ in hayatını romanlaştıramayacağımı anlayınca unutulup gitmesini istemediğim maceralarımı öyküleştirmeye karar verdim. Hani, öyküden, romana geçilir, derler. Belki benim için de önce öykü yazmanın bir faydası olur, diye düşündüm.(Aslında ben bu düşünceyi saçma sapan bulurum ya da bulurdum, ama, n’aparsınız işte, bir umut.) Roman yazmak için aldığım, benimle birlikte yaşlanan Remington’ umu önüme çektim ve Manik’ in maceralarımdan birini içimden geldiği gibi öyküleştirdim.
GÜVERCİN MUKADDES BİR KUŞTUR
“ Peygamberimiz, efendimiz Mekke’den Medine’ ye hicret ederken kendisini öldürmek isteyen kafirlerden korunabilmek için bir mağaraya sığınır. Bir örümcek mağaranın önüne ağ örer. Bir güvercin de hemen yuva yapıp yumurtalarını bırakır. Mağaranın önüne gelen kafirler yuvasından havalanan gök güvercinini, yuvadaki yumurtaları ve örümcek ağını görünce mağaraya hiç kimsenin girmemiş olduğunu düşünüp uzaklaşırlar. Sizin anlayacağınız, güvercin mukaddes bir kuştur. Hatta, güvercinler peygamberimize saygıdan ötürü Kabe’ nin duvarlarına konmazlar. Güvercin beslemek sevaptır. Onlara taş atmak, öldürmek ise en büyük günah... “
Derdi Dayko. Rengarenk güllerle, hanımelileriyle, kasımpatılarıyla, menekşelerle kaplı koskocaman bahçesinde yeşil badanalı, büyük bir kulübe vardı. İçinde de sayısız güvercin. Kulübenin önündeki mermer kaplı geniş alanda dolaşırlar, uçuşurlardı. Arada havalanıp gezintiye çıkanlar çok geçmez dönerlerdi kulübelerine. Bazıları da mermer alandan sıkılıp bahçeye geçer, çiçeklerin arasında dolanırdı. Güvercinleri her şeyiydi Dayko’ nun. Buğday, mısır ve ekmek kırıntısından oluşan yemlerini mermer alana serptikten sonra taburesine kurulup nargilesine köz koyar, huzur içinde Güvercinlerin dem çekişlerini dinlerdi. Güvercinlerden biri ölmesin, yas tutardı Dayko. Dualar okurdu. Günlerce yanına yaklaşılmazdı. Kedilerden nefret ederdi, kaç Güvercinini kaptırmıştı o lanet olasıcılara. Güvercin toplayıcılara karşı her zaman hazırlıklıydı. Kaç Güvercinin havalandığını bilir, en yüksektekini bile gözlerini kısıp baktı mı tanırdı. Biz sadece bayramlarda gidebilirdik Dayko’ nun bahçesine. Güvercinlere zarar verirler diye çocukları, başlarında büyükler yokken kulübenin çevresine yanaştırmazdı. Bir kere babamla gitmiştim. Babam bir şeyler anlatıyor, Dayko sorular soruyordu. Arada bir rakamlar duyuyordum ama gözüm güvercinlerdeydi. Kulübenin yanına gidip yem atmak istiyordum. Bir ara, suyunu içtikten sonra temizliğe girişen kırçıllı taklacıyı fark ettim. Yörenin en çok takla atan güvercini, şampiyon taklacı. Dayko’ ya döndüm, babamla sıkı sıkı tokalaşıyorlardı. Tokalaşma bitince yanağımı okşadı.
“ Şu kırçıllı “, dedim, “ Şampiyon taklacı o, değil mi ? “
“ Aferin ufaklık “ dedi. Elimden tutup kulübenin yanına götürdü. Avucuma yem koydu, güvercinlere doğru savurdum. Bir sürü güvercin yem kapmak için uçuştu, ayaklarımın ucuna kadar geldiler.
MANİK AMCAMDIR BENİM
İki katlı, bahçeli evlerin yıkılıp yerine apartmanlar, katlı otoparklar, kocaman alış veriş merkezleri yapılmadığı, peynirimizi mahalle bakkalından aldığımız yıllardı Manik' in serserilik yaptığı yıllar. Kabadayılığı ile ün salan Manik benim amcamdı. Belalı adamdı. Yasak, günah yoktu Manik' de. Kafasına koyduğunu yapar, almak istediğini alırdı. Kimsenin gözünün yaşına bakmazdı. İşlerini gördüğü çok önemli dostları vardı. Kim olduklarını bilmiyorduk. Bazen günlerce ortadan kaybolur, sonra bir gece geç saatte yorgun argın eve dönerdi. Silah taşımazdı, ismi yetiyordu istediğini yaptırmaya. Ama onca yapıp ettiklerine rağmen polisle falan başı derde girmemişti. Kimsenin söylediğine kulak asmaz, burnunun dikine giderdi. Bir tek babam söz geçirebilirdi Manik' e, bu yüzden başı çok ağrımıştı babamın. Bostanlar mahallesindeki iki katlı, küçük bahçeli evde hepbirlikteydik. Alt katta biz oturuyorduk, üst katta büyükannemle Manik. Evlenmemişti Manik bir çok kadınla dost hayatı yaşadığını daha sonraları babamdan öğrenmiştim. Kadınlardan biri eve kadar gelip hır çıkartmıştı. Manik gözümüzün önünde kadını dövmeye başlamıştı. Babam zor almıştı kadını Manik' in elinden. O zamanlar neler olduğunu anlayamamıştım. Beni çok severdi Manik. Günlerce ortalardan kaybolduktan sonra döndüğünde bana hediyeler getirirdi. İlk meşin futbol topumu, ilk bisikletimi Manik almıştır bana. Beni hep yanında gezdirirdi. Durmadan birilerine para gönderirdi benimle, birilerinden çantalar aldırırdı.
“ Dikkat et “, derdi, “ içlerinde kırılacak eşyalar var elinden düşürme sakın. Sağda solda oyalanma, bozuşuruz yoksa. “
DAYKO’ YA SORAN MI VAR !
“ Paranın lafı mı olur, Manik, kayık senin “ , dedi, Manik' in para uzatan elini saygıyla geri iten balıkçı. Gerçekten saygı mı duyuyordu Manik' e yoksa korktuğu için mi almamıştı parayı. Kim bilir, yarın, öbürgün, işi düşerse Manik de onu kollar diye mi düşünmüştü.? Kayığa atladık. Balıkçı kayığı suya iter itmez Manik küreklere asıldı. Keyifli keyifli ıslık çalıyordu. Körfezin ortalarına geldiğimizde kürekleri bıraktı. Torbadan çaparileri çıkardı. Hazırladı. Bir iki kez nasıl fırlatacağımı gösterdi. Neler yapmam gerektiğini anlattı. Fırlatabildiğim kadar uzağa fırlattım. Ardından Manik' in benimkinden çok daha uzakta suya daldı. Hafif bilek hareketleriyle misinayı oynatıyordu. Aynısını beceremiyordum. Arada bir misinayı yukarı doğru kaldırıp indiriyordu.
“ Biliyor musun ,seninle çok güzel bir iş yapacağız becerirsek ne istersen alırım “, dedi. Heyecanlandım birden.
“ Ne yapacağız ? “
“ Dayko’ nun şampiyonunu biliyorsun değil mi ? “
“ Biliyorum, harika bir güvercin. “
“ Kaç para eder sence o güvercin ? “
“ Satın mı alacağız ? “
“ Yok be yeğen , biz değil, başkası satın alacak. “
“ Dayko satmaz ki. “
“ Dayko’ ya soran mı var ! .”
Ne demek istediğini tam anlayamadan oltam gerginleşip gevşedi. Hızla çekmeye başladım. İstavritti çaparidekiler.
“Yarın gece hazır ol. Kimseye bir şey söyleme “, dedi çaparideki istavritleri çıkarıp kovaya atarken.
GÜVERCİN DOLU ÇUVAL
Gecenin ıssızlığında Dayko’ nun bahçesinin duvarına yanaştık. Omuzuna astığı küçük merdiveni çıkarıp duvara yasladı Manik. Merdivenden çıkıp kendini yukarı çekti. Ayağını duvarın üstüne attı. Ata biner gibi oturdu duvara. Eğildi, elini bana uzattı. “Hadi bakalım, yeğen “ dedi. Merdivenden çıkıp elini tuttum. Beni duvarın üstüne çekti. Ata biner gibi oturdum karşısına. Dayko’ nun bahçesine, kasımpatıların üstüne atladı. Elimdeki kalın demir parçasını ve çuvalı eğilip ona uzattım. Güvercinlerin olduğu kulübeye doğru yürüdü. Öyle korka korka, sinerek falan değil, her zamanki gibi dimdik, kendinden emin. Kulübenin kapısındaki zinciri çuvalla sardı. Kalın demiri zincirle kapının arasına geçirdi. Kendine doğru çekti. Bir iki zorladı, kilidi kıramadı. Ceketinin cebinden demir testeresini çıkarttı. Bir sigara yakıp zinciri kesmeye başladı. Sigarasını yere atıp söndürdüğünde zincirin de işi bitmişti. Sessizce zinciri kapıdan çıkardı. Kapıyı hafifçe aralayıp çuvalla birlikte kulübeye daldı. Bir süre güvercin gurultuları, kanat çırpışları yayıldı gecenin ıssızlığına. Elinde güvercin dolu çuvalla kapıyı aralayıp dışarı çıktı. Zinciri doladı tekrar kapıya. Sakin, keyifli adımlarla geri döndü. Eğildim, zar zor yetişip merdiveni yukarı çektim. Bahçe tarafına indirdim. Merdivenden çıktı. “Tut bakalım,” deyip, çuvalı bana uzattı. Çuvalın ağzını kınnapla bağlamıştı. Oldukça ağırdı, Manik çabucak duvarın üstüne tırmanmasa çuval elimden kayıverecekti. Eğilip elimden aldı çuvalı. Duvarın öbür yanına geçirdi. Ben de merdiveni duvarın öbür yanına indirdim. “Tut bakalım “, dedi. Bir kez daha tuttum çuvalı. Merdivene indi. Uzanıp çuvalı elimden aldı. Dayko’ nun evinde ışık yandı. “ Işık “, dedim. Eliyle atlamamı işaret etti. Atladım. “ Bu iş bu kadar, yeğen “, dedi. Merdiveni omuzuna astı, duvarın kenarından sakin sakin yürüyüp uzaklaştık. Manik' in elinde güvercin dolu çuval.
ŞAMPİYON TAKLACI
Eve vardığımızda ezanı okunuyordu. Büyükannem penceredeydi. Güvercin dolu çuvalı evin yan tarafındaki kömürlüğe götürdük. Kömürlüğün ışığını yaktı Manik. İki kütük bulup oturduk. Bana boş bir çuval uzattı. Tuttum. Güvercin dolu çuvalın ağzını çözdü. Tam açmadan elini içine daldırdı. Güvercinlerden birini çıkarttı. Gök güvercini. “Bu mu ?” dedi. “Değil “, dedim. Benim tuttuğum çuvalın içine attı. Mavili beyazlı paçalı güvercin. “ Bu mu ?” ,dedi. “Değil “, dedim. Benim çuvala attı. Beyaz yeleli. “ Bu mu ?” “ Değil “. Grili mısırı. “ Bu mu ?” “ I - ıh “. Benim çuval yavaş yavaş dolmaya başladı. Tekrar elini daldırdı Manik. “ Ulan, o karanlıkta bir de alamadıysak “, dedi. Elini çıkardığında Şampiyon Taklacı avucunun içindeydi. “ Bu işte “, dedim. Can derdinde başını oynatıyordu Şampiyon. “ Tut, bakalım “, dedi. Tuttum. Şampiyon Taklacı avucumda. Kırçıllı tüyleri yumuşacık, yavaşça öptüm ensesinden. Korkmuştu, başını sağa sola oynatıyor, gurulduyordu. Manik çuvalların ağzını bağladı. Önceden hazırladığı mukavva kutuyu getirdi. Üç beş yerine delik açtı. Şampiyonu kutunun içine koydum. Hemen kapattı kutuyu Manik kınnapla bağladı. Kenara çekti. Çuvallardan birinin ağzını çözüp hafifçe araladı. Elini daldırdı. Beyaz paçalı çıktı çuvaldan. Çuvalı ağzını ayağının altına aldı. Yan taraftaki kovayı önüne çekti. Paçalının kafasını tuttuğu gibi kıvırıp koparttı. Bembeyaz tüyleri koyu kırmızıya boyandı paçalının. Kovanın içine attı. Gözlerime inanamamıştım. İkincisini çıkarttı çuvaldan. Aynı şekilde koparttı kafasını. Midem bulandı. Bağırmak istedim, onu engellemek , güvercinleri kurtarmak istedim, ama yerimden kıpırdayamadım. Şaşkınlıktan gözlerim büyümüştü. Üçüncüsüne dayanamadım, kendimi yere atıp kustum. “ Onları yok etmemiz gerek yeğen, yoksa bizi ele verirler.”, dedi. Ağlaya ağlaya kaçtım kömürlükten. Büyükannem merdivendeydi sarıldım. Eve girdik. Hem ağlıyordum, hem kusuyordum. Büyükannem yüzümü yıkadı. Yatırdı. Manik' i öldürmek istiyordum. Nefret ediyordum ondan, nefret ediyordum. Büyükannem süt ısıtmış. İçtim. Üstümü örttü. Güvercin ölüleriyle uyudum.
KIRNAP DOLAŞIYOR VÜCUDUMA
Günlerce ortadan kayboldu Manik. Onu görmek istemiyordum. Defolsun gitsindi. Nefret ediyordum Manik' ten. Bir caniydi o. Kömürlüğe gittim kaç kez. Ortalıkta güvercinlerden hiç bir iz yoktu. Bir kan damlasına bile rastlayamamıştım. Dem çekişleri, kanat sesleri dolduruyordu kömürlüğü. Kulaklarım uğulduyordu. Kanatlar çarpıyordu her yanıma. Bir kınnap dolanıyordu vücuduma. Boğazımda bir güvercin kafası. Kusuyordum, kusuyordum, çıkmıyordu. Kimseye bir şey söyleyemiyordum. Büyükanneme koşuyordum. Sarılıyordu bana, okuyup üflüyordu. Akşam yemeğinde babam söylemişti Dayko’ nun kalp krizi geçirdiğini. Güvercinleri çalınınca dayanamamış. Hastaneye kaldırmışlar. Büyükannemle göz göze geliyoruz. Büyükannem beni sofradan kaldırıyor. Dudaklarımı ısırmışım.
“ Güvercinler ... “, diyor, yüzüne bakıp susuyorum.
GÜVERCİN KÜMESİ
Başımın okşanması ile uyanıyorum. Manik yatağımın kenarına oturmuş gülüyor. “Git“, deyip tekmelemeye başladı. “ Git buradan “. Ayaklarımı tuttu.
“ Giyin de bahçeye gel “, dedi.
“ Gelmeyeceğim işte, nefret ediyorum senden. “
Kolumdan tuttuğu gibi kaldırdı beni yataktan. Pencerenin önüne götürdü. Bahçeye baktım. Tahtadan yapılmış, yeşil boyalı, küçük bir güvercin kümesi. Büyükannem kümesin önünde güvercinlere yem veriyor. Manik' e bakıyorum. Gülüyor. Yatağımın yanında, yerde duran kutuyu gösteriyor. Şampiyonu koyduğumuz kutu.
“ Şampiyon Taklacı mı ? “ diyorum.
“ Almakta vazgeçti, herif. Çok para istiyormuşum. Kızdım, satmadım. “, diyor.
"ALINTIDIR"
Arkadaşlar bu makale internette gezinirken karşıma çıktı. Çok hoşuma gitti. Sizlerinde beğeneceğinizi düşünüp paylaşmak istedim...
...........SİNAN ÖZTEKİN.............