Geyik Muhabbeti (Atış Serbest)

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan cengiz_demirci
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
  • Cevaplar Cevaplar 168
  • Görüntüleme Görüntüleme 35K
Katılım
6 Mar 2009
Mesajlar
111
Tepkime puanı
0
Yaş
59
Siteyi ziyaret et
Ad Soyad
cengiz demirci
Meslek
memur
İlgi Alanı
Kediler
selam arkadaşlar bu sayfada konuşabilir ve başınızdan geçen olayları yazabilirsiniz.hasan kaplan bey sizi bekliyoruz.yazılarını en kısa zamanda görmek dileğiyle hoşçakal.
 
Re: geyik konuşuyor atış serbest

merhabalar,
cengiz arkadaşıma daveti için teşekkür ederim.
site kurulduğundan beri takipçisiyim ama üye olamdığım için okuyucu olarak takip ediyordum, tabi reklamlarından çekmediğim kamlamıştı.bu güne kadrda üye olmamıştım. arkadaşlardan davet geldi bizede uymak düştü.
KUşçu siteleri belki üyelerinln çokluğu ile önemli olduğu sanılır ama üyeler kadar belkide üye olmayan insanlar onlardan daha çok yazıları takip eder, sitelerde ne kadar canlı ne kadar katılım olur, insanlar aradığını bulursa o kadar verimli olur ayakta kalır, sanal alemde kavgaların, çekişmelerin ve hoşgörünün kaybolduğu yerlerde insanların ilgisi zayıflar ve bir süre sonra kaybolur, bu bir şeyler öğrenmek, yeni dostluklar kurma arayışındaki insanları soğutur, o sitelerden uzaklaşmasına neden olur. bu aynı zamanda o sitelr içinde olumsuzluğun olumsuzluğudur, erimedir. bana ne diyemezsiniz, denilirse en kötüsü ozaman olur, kuşçuluk bazen profesenyonel bir bakışı gerektirdiği gibi çoğu zamanda amatör bir zevki sevdayı çağıştırmalı, onlarca insan bu sevdaya gönül veren gerek zaman, gerek yer, iklim gerek elindekilerin yetersizliği ile eksiklerini tamamlamak veya aradıkları bulmak amacıyla bu tür sitelere bakarlar, bende zaman buldukça hergün birileri bir şey yazmışmı bir şeyler okuyup öğrenmeye çalışırım, internetin yaygınlaşması ile kuşçuluk dünyamızd değişti artık dünyanın bir ucu elinizin altında bir tıkla insanların ne tür kuş beslediğini, kuşçuluğa nasıl baktığını anlayabiliyorsunuz , bende bu tür sitelerin varlığı sayesinde onlarca şiye öğrendim halende öğreniyorum, bu kadar çok kuş türü ve besleyicisini görünce şaşırdım sürekli takla kuş besleyen bir insan olarak sanki kuşçuluk dünyasının takla kuştan ibaret olduğunu sanırdım, gördümkü her tür kuş ve bir okadar onlardan zevk alan besleyici var hemde hatırır sayıda insan var .
daha önceleri AGDK Anadolu Güvercin Kültürü derneği sitesinde geyik muhabbeti atış serbest kısmında arada bir yazılarım oluyordu, yazdıklarım karşısında genelde çok eleştiri alsamda gerek konu ile ilgili adı geçenlerin ve arkadaşlarımın hoşgörüleri yazmamın devam etmesinde önemli etken oldu. onun için belki ilerde yazacak bir şeyler bulamazsam daha önce yazdığım o yazılarılardan da eklemeyi düşünoyurm. ben yazmaya başladıkça bir baktım başka arkadaşlar yazmaz oldu, bir süre sonra bir baktımki koca memlekette atıcı olarak avcılarla rekabete giren bir ben kalmışım, (avcı kardeşlerim alınmasınlar) yalnızlık kadar kötü bir şey yoktur. onun için arkadaşlar böyle bir sayfa açtığında korkutum zamanla yalnız kalırım diye, sayfanın bir süre sonra yok olup gitmesi bizim elimizde olduğu gibi yaşaması gündemde kalmasıda bizim elimizde, askerlik yapan onca insanın askerlik anıları bitmez neden diye düşünürüm onca yıllık kuş besleyen insanların bir askerlik anıları kadar anıları yok, hiç bir şey yaşamadılarmı? başlarına kuşla ilgili bir olay gelmedi mi? bunu hoş tatlı, bazen komik,bazen alaycı bazen iğneliyicibir şekilde anlatamazmıyız. her anlatılan, yazılan yazıda ders alınacak öğrenilecek bir şey vardır, kuşçuluğun okulu yok evet pratikte yetişiliyor ma bu sitelerde yazılanlar kuşçuluğun okullarının temelidir. eğitim yerleridir doğru yazılır anlatılrısa insanlar doğruyu öğrenir, her insanın başından geçen diğperleri için bir tecrübe olur.
1972 den beri Ankara, Mamak, Saimekadın semtinde kuş beslemeye çalışıyrum. daha önce abim beslerdi, 60 lı yılların ortalarında elimden tutar mahalledeki kuşçuları dolaştırırdı, niye kuşçuları derseniz ? ozamanlar mahallemizde futbol, kuş ve boks revaçtaydı, abimgil boksta yediğim dayakları görünce futbolda da yediğim gollerle kaleci yaşarı geçince son seçenek olarak kuşçuluğu layık görmüş her gittiği ku.unun yanına benide götürürdü. 1972 yılının bahar aylarında kendi kümesimi oluşturdum. ilk kuşlarım Ankara deyimi ile kut (paçasız) takla aşmayan kuşlardı. yaklaşık 40 yıl içinde kendimi geliştirdim. artık kuşlarımın paçası var ama gene takla atmıyorlar yani tek değişiklik paçaları ve renkleri oldu.
o yüzden olacak hiç kimseye hava atamadım, hep rekabetlerde ezildim, bir iki sinirlendim kafa tutacağım oldu, resti gördüm dedim ama kuşlar benim gördüğümü görmemiş olacak ki bir o kadar yemek borcum oldu, artık kimseyle restleşmiyorum. genelde dinliyorum her anlatana hak veriyorum, insanlar bir araya geldiğinde tatlı rekabet bitmez, her anlatıcı ispatını bir şahitle tamamlamaya çalışır ,ne kadar inalılır nekadar ispatlanır bilmem genelde kuşçuluk dünyası akşamları hareketlenir masalar uçan oynuyan 100, 200, 300 metre giden hatta bir o kadar takla vuran kuşalarla inler ne zaman bir yere gitsem ve birinin anlatmaya başladığını görsem rahmetli babamın bana anlattığı hikaye aklıma gelir.
"tilki ile maymun arkadaşlarmış, bir gün giderlerken yolları bir mezarlığa düşer. bizim tilkinin aklına bir kurnazlık gelir maymuna hava atmayı ister, mezarlıktaki mezarları göstererek maymuna söylenmeye başlar, görüyon mu maymun kardeş burda yatanlar varya hepsi babamın bir zamanlar kölesiydiler der. Maymun söyle sağına soluna bakar at tikli kardeş at der nasıl olsa yalanı nı çıkaracak biri yok."
benimki de o misal, zaman zaman bu sayfada atacağım, yalanımı çıkaran da olacak çıkaramayanda, o yüzden hep birden atarsak yazarsak benide yalnız bırakmamış olursunuz.

saygılarımla.
 
Re: geyik konuşuyor atış serbest

selamunaleykum hasan abi
kuscular org hosgeldin insallah hep birlikde guzel gunlerde guzel muhabbetler edecegiz izin suresi kisa olunca yeterli vakit bulup fazla muhabbet sansim olmuyo o yuzden kuscular org de bunu gideriyoruz
abi yazini okurken baya guldum allahda seni guldursun insallah tekrar aramiza hos geldin hasan abi
mesut gokmen bey sizinde yazilarinizi okuruz insallah kuscular org de
saygilarimla ferhat
 
s.a hasan abi davetimize icap ederek bizi gururlandırdın. burdan yazılarını takip etmeye devam edecem. tekrar hoşgeldin.
 
selamunaleykum hasan abiii

hoşgeldin abii güzel yazılarınızı her zaman takip etmeye çalışıyoruz.

"Madde karanlığı, akıl nûru ile; cehâlet karanlığı, ilim nûru ile; nefis
karanlığı marifet nûru ile;
gönül karanlığı da aşk nûru ile aydınlanır.


Saygılarımla Yasin18
 
Yusuf dumanlı uçuruyor, kuş her eve yöneldiğinde oynayıp gidiyor kısa oyunlar yapıyor akşam karanlığına yarım saat var yok, kuş böyle gelip gittikçe ve tıp tıp takla vurdukça Mustafa, Yusufa bakarak gülümsüyor, belli bir şeyler diyecek bakalım konuya nerden girecek diye bekliyoruz. Başlıyor askerlik anısını ile, köylüsü aynı gün gitmişler askere ve acemi birliğinde aynı bölükte yer almışlar, ikisinin aynı yerde olması onlar için moral kaynağıymış böylece hem daha rahat hareket ederken hem de birbirlerine destek oluyorlarmış, günün birinde bir akşam ders saati, koğuşta ders veriliyor, bir zaman sonra anlattıklarını anlamışlar mı diye çavuşun biri rast gele birini işaret ediyor, sen gel diye, kaldırdığı ere bir şeyler soruyor, er saf , zaten derste de gözü yok belli çavuş anlatırken Allah bilir o an kendi nerde, memleketinde mi, deniz kenarında mı, evinde mi , ya da ders bitse de bir an önce yatsak diye mi düşünüyor. Bilinmez , ama şans ona gülmüştü, ayağa kalkarken panik ve şaşkınlık içinde ne diyeceğini bilemeden bir şeyler söyleme ihtiyacı söylemek zorunda olduğundan eveleyip gevelemeye başlıyor, bir şeyler mırıldanıyor ama konuyla yakından uzaktan ilgi alakası yok, ne dediğini kendi bile anlamıyor, onun bu gelişi güzel atışı karşısında koğuştakiler gülüyor, gülenlerin içinde İsmail de var, o tam çavuşun karşısında, onun gülüşü çavuşun dikkati çekiyor, ona doğru dönerek gel bakalım sen diyor, İsmail kalkıp onların yanına geliyor korka korka, Çavuş demin cevap veren oğlana dönerek bu sana gülüyordu gülecek bir şey mi var, buna öyle bir çak ki bende beğeneyim oda beğensin eğer öyle iyi çakmazsan ben sana vururum ona göre demiş, İsmail esas duruşta duruyor, oğlan kızgın çavuşu daha da kızdırmamak için İsmail’in suratına öylesine bir tokat atar, sanki rüzgar vurmuş gibi, çavuş zaten insanların gülmesine sinirlenmiştir. Düzgün at der, oğlan bir daha deminkinden biraz hızlı vurur ama vurma ile vurmama arası bir şeydir bu, çavuş bu yaklaşır oğlanın suratına öyle bir vurur ki, oğlan yanağı saniyesinde kıpkırmızı olur, işte böyle vuracan der, koğuşta sessiz birazsa korkuya dayalı bir bekleyiş başlar şimdi ne olacak diye, canı yanan oğlan daha kötüsünü yememek için can havli ile İsmail’e öyle bir Osmanlı tokatı atar ki; nerdeyse bizim İsmailin ayakları yerden kesilecek gibi olur, tokatın sesi koğuşta yankılanır, erdeyse alayın öbür tarafından duyulur, İsmail yerine geçer bizim Mustafa, İsmail’e döner kusura bakma köylüm elimden bir şey gelmez di, bende senin gibi bu bölüğün askeriyim demiş, oğlan lan kardaşım demiş Mustafa’ya o ne tokattı ya, ben ömrümde böyle tokat yemedim. 40 yıl geçse artık unutmam,
Mustafa lafı nereye getireceğini biliyor bir cümle tamamlıyor ya Yusuf diyor senin bu dumanlıda takunyayı * görseydi
Aynı o tokatı yemiş gibi olacaktı diyor.


* “Takunya” mahallemizde uçmuş dumanlı erkek, fişekteki tokat gibi taklaları ve sesi ile Mustafanın kuşa taktığı lakap
 
selamunaleykum
ben de gecen yilki izinden bir seyler yazayim istedim izin oncesi herzaman oldugu gibi sagi solu ariyorum kimler ne ucuruyor kimde ne var belki bir iki kus izlerim diye ve ilk sabah icin bir arkadasda varmis ucunlar onu izlerim dedim ve sabah 7 ye sozlestik telofonla yanliz kusu ben kaldigim evin balkonundan izliyecegim ama yeri size soyle anlatayim kusun ucacagi yere tam hakim biraz mesafe var ama kusu usten izlemek sansi veriyor loco konforun da erkenden uyandim balkona ciktigimda arkadasim beni bahcesinde bekliyormus gozu balkonda beni gorunce selam vermek maksadi ile aya kalkti mesafe biraz oldugu icin biraz abartmak zorunda selami ki gore bileyim uzerinde bir tisort altinda kirmizi bir sort iki eli acip kapatarak bahcede hopliyan zipliyan bir kuscu ya yoruldu yada gordugumden emin olunca hoplayip ziplamayi birakti kumese yoneldi 5 6 yavru cikti disari hepside karanlik renkli kuslar yavrular kalkdi bende ayri bir duygu var turkiyedeyim sabahin huzuru elinde cay havada kus bir kuscu icin bunlar cok guzel seyler yavrular yukseldi yavru simarikligiyla bir biri zipliyor bir digeri tabi bu arada bizim kirmizi sort lu arkadasimiz bahcenin icinde geziyor arada bir bana ellerini acarak zipliyor birseyler anlatmiya calisiyor ama cok komik hareketlerle ben bir kacgun burdan kus izlersem kesin bizim kuscuda taklayi cevirir diye aklima geldi bir zaman sonra yavrular indi hicde fena deyillerdi istahli hareketli hayvanlardi onlari iceri aldi pesi pesine 3 kus daha izledim tabi bu rada bir kac saat gecti ankaranin sicagi baya hissediliyor kuslar ii ama onunda benimde sicakta bekledigimize uykusuz kaldigimiza deyecek kadar deyil hava isininca kirmizi sort lu arkadasin bana birseyler anlatma istegi biraz daha dustu eller daha az kalkiyor hareketleri biraz daha yavas
ben biraz uzun kalinca balkonda gordum ki sabah ki izledigim fazla hosuma gitmeyen kuslar sadace bizim kirmizi sortlu arkadasin hatasi 4 5 saatlik bir surede kuslar ilk ucumdan ayri kac kere indi kalkti inanin sayamadim o kadar inen kalkan kus halen birseyler yapmiya kalkiyor azda olsa birseyler yapiyorsa bos kus deyildir diye dusundum
saygilarla ferhat
 
Kırıkkaleden geliyoruz, Mustafa boş durur mu illa birimize bir dokundurma yapacak, şanş Mehmete güldü,
Aranızda birisinin kuşçuluğunun gelişiminden umutluydum, ama öyle bir laf etti ki eski kuşçuluğuna tekrar geriye döndü deyince
Mehmet lafın nereye geldiğini anlayıp,
Mustafa abi ben öyle demedim, benim damızlığım 20 dakikada uçsa oynasa altından iyi oynuyan yavrular alıyorsam beslerim dediysem 20 dakika uçan kuşları damızlık ederim demedim.
Araya girip Mustafaya, sen insanı kızdırıyorsun, kızınca da ağzından çıkan yanlış kelimeyi kullanıyorsun olmaz diye Mehmeti savuna duralım,
Mehmet “Abi sende iki seferlik kuşları damızlık ediyorsun demez mi ! “
Haydaaa, Mustafaya söylendi ama lafını dediği kuş benim kümesin kuşu ister istemez laf bize de dokundu
Hep böyle oluyor Mustafa, Mehmeti kızdırıyor, Mehmet bir laf söylüyor oda bana dokunuyor, biraz sonra bir bakıyoruz, olayın içinde üçüncü kişi bende varım, bende savunmanın içindeyim,
Mehmet dumanlıyı damızlık yaparım diyorsun ama hem altı o kadar sağlam değil, 2-3 kez taklasız indi diyor,
Bende safım iyide Mehmet seninde gök perçem erkekte o zaman altı sağlam değil diye sazan gibi atlıyorum.
Kaç kez taklasız indi abi diyor,
Beş kez indi diyorum, benimkinden 2 fazla, şaka vari
Tartışa tartışa nasıl yolu bitirdik anlayamıyoruz , bir baktım, biz Mehmetle iddiaya girmişiz,
Mehmet ne uçuracan? diyor,
Boz kirli takkalı dişiyi,
tamam diyor bende kaldıracağım,
onun uçurduğu gök perçemlerine iddiaya girmiştim ama bir bakıyorum bende arap akkuyruk erkeği kaldırırım diyor, gerçi baş kanadı makaslı, ikincisi de yarım ama gene de onu kaldıracağım, itiraz ediyoruz, olur mu ? biz gök perçem için giriyorsun sanmıştık,
olsun abi ben kümesimde kuş uçuracağım demedim mi, senin bir kilo tatlına ben iki kilo tatlı alacam.
Uyanık , cin gibi akıl etmem lazımdı bir kurnazlık yapacağına.
Lise yıllarında Felsefeci sıfırcı Leyla hocamızın felsefe dersinde işlediği bir konu aklıma geldi.
Yunanlı ünlü avukat Protogras, verdiği özel dersin ücreti ile ilgili olarak öğrencisiyle bir anlaşma yapar. Bu anlaşmaya göre öğrencisi aldığı ilk davayı kazanırsa bu ücreti avukata ödeyecek, kazanamazsa ödemeyecektir.
Dersin bitiminden hemen sonra herhangi bir dava almayan öğrenciden ses seda çıkmaz. Sabrını yitiren avukat, bir dava açarak bu ücreti öğrencisinden talep eder. Yeni avukat olan öğrenci bu ilk davasında kendini savunmayı üstlenir.
Bu davayı öğrenci kazanırsa ilk davasını kazanmış olacağı için davayı kaybeden hocasına parayı ödemek zorunda kalacaktır.
Tersine davayı kaybederse bu kez de davayı kaybettiği için hocasına yine ödeme yapmak zorunda kalacaktır.

Mehmet’te onun öğrencisi mi yada Protogrası tanıyor mu ne,
Arap akkuyruk benim kümesten gitme,
kaybetse benim kuşum olduğu için abi zaten senin kuşun du sen kaybettin diyecek, tatlıyı bana aldıracak, yense bak gördün mü seni senin kuşunla yendim diyecek gene tatlıyı bana aldıracak,
bu paradoksa aklım ermedi dur bakalım ne yapacağız ?
Sabah erkenden yavruları kovalıyorum, saat dokuza doğru Mehmet gülerek yola geliyor,
hadi at ? diyor,
paçayı kurtarmak için “ hakemde gelmedi” diyorum.
Saygılarımla..
 
.......yıl 1983,üç senelik istanbul macerasından sonra ankaraya mahallemize geri döndük.geleli sadece bir kaç hafta olmuştu daha ama abilerimin arkadaşları birer ikişer çift kuş getirdiler kümese,üç yıllık aradan sonra o kadar hevesliyim ki kuşlara tatil boyunca sabahtan akşama kadar başından ayrılmıyorum kuşların.
.......bir sabah kuşları yemlerken bir karagökün uçtuğunu gördüm yüksekte.kuşları kapatıp nerede uçuyorsa seyredeyim diye yerini bulmaya çalışıyordum.kuşu fahri abi uçuruyordu.benden yaşça biraz büyük olduğundan belki tanımaz,tersler diye yanına yanaşmadım yüz metre kadar geriye oturup çaktırmadan seyretmeye başladım.aslında fahri abi,mahallenin eskilerinden bizimde iyi tanıdığımız biriydi.
.........kuş yüksekte geniş bir şekilde geziyor ve 15 dakikayı geçti ben geleli,artık sıkılmaya başlamıştım ama o kadar durdum madem bir oyununu göreyimde öyle gideyim dedim.
.........ve benim seyretmemden yaklaşık 20 dakika sonra kuş 200 metre yükseklik ve hedefe 300 meter kadar mesafeden kapandı.tam üzerimden akarak fahri abinin kümesine doğru aktı.engebeli bir zemindi kuşu indi herhalde diye düşündüğüm sırada,öyle bir oyuna başladı ki,ben uynu bittiğinde herhalde bir 5 dakika kendime gelemedim.o dönemde herkeste iyi kuş uçuyordu,muharrem dayı semtin ekolü idi ama bu kuş bambaşka bir şeydi.2 metre bir takla ile yaklaşık 3,4 direk yürüdü,daha sonra takla mesafesini 5 metre civarına çıkararak öyle bir yürüyordu ki kuş oyunu bırakıp düzlediğinde sinekteydi.çökmüş kalmıştım.yuh dedim kendi kendime bu nasıl bir kuştur.yaklaşık 4 saat o kuşu seyrettim orada 20 sefer civarında yaptı.inişinde bir dönümlük kadar yeri en 15 civarında ine çıka döve döve kümesin önüne iniş yaptı.ben şoktaydım.bu kuştan çok seferli kuşlar seyretmiştim ama böyle uzun ,taklalı,kusursuz bir kuşu ilk defa seyretmiştim.o artık benim ekol kuşum olmuştu bir anda.daha sonraları anlattığım arkadaşlarım bana inanmadılar ama defalarca seyredince söylenecek sözü olmadı kimsenin.
.......neyse kuş indikten sonra dayanamadım gittim fahri abinin yanına.selam verdim,beni tanıdı.siz istanbula gitmemişmiydiniz dedi.abi geri geldik dedim .oda iyi mahallede kuşçu çoğalsın da zevkli olsun bu iş dedi.bir yandanda inen kuşu arıyordu gözlerim yerde.yaklaşık 20 kuş vardı ve inen kuş karagök yan perçemdi.hemen mevzuya girdim,abi bu nasıl bir kuş dedim ya böyle bir kuş nasıl oynaya bilir.muharrem dayı bile böyle kuş uçurmadı şimdiye kadar dedim.oda bana güldü yuva kardeşini kaldırim onuda seyret dedi.o düz bir göktü.daha bol seferli ama öbürü kadar uzun oynamıyordu ama mükemmeldi yine....ve peşine birkuş daha kaldırdı.....
........ve sonunda bana dedi ki sakın muharrem dayıya söyleme,iki yıl önce kuşlarımı çalmışlardı.yaşar(muharrem dayının oğlu) cengizlerin en iyilerinin bir çift yumurtasını getirdi ve bu kuşlar dayının kuşları dedi.fahri abi taksicilik yapıyordu o dönem.aldığı bütün yavruları bana veriyor ben seyisliğini yapıyordum.bazen gelir seyreder lazımsa bir dişi yada erkek alırdı o kuşlardan.o dönem bizde bir dumanlı perçem dişi oynadı bol seferli mükemmel bir dişi,fahri abinin gök perçeminin boşta olduğunu biliyordum.abime ben o kuşu alır bunma vururum dedim ,abim vermez dedi.fahri abinin bana olan güveninin cesareti ile o kuşu istemeye gittik.kuşların yanındaydı,ve yanında ünal(mahallenin vukaatlarından)vardı.erkek kirli uçuyordu havada onu seyrediyorlardı.ben fahri abiye eveleyip gevelemeden abi gökperçemi ver dumanlıya vuralım dedim.o da bizim kuşu seyrettiğini herkesin çok beğendiğini söyleyip al götür dedi.ünal abi ortalığı yıktı sen bebebeliğe o kuşu nasıl verirsin,ben istedim vermedin ben senin en yakın arkadaşınım.......abim ünalı hiç sevmezdi hadi yürü gidelim dedi,fahri abi beni kenara çekip sonra gel al şu .... gidince dedi ama abim çok kızmıştı kuşu aldırmadı bana.
.........bir hafta kadar sonraydı sabah fahri abi kuş uçururken bize geldi.baktım ağlamıştı.akşam kümesini patlatmışlar,taksi ile tam eve girerken araba ile kaçtıklarını görmüş.etliğe kadar peşlerinden gitmiş arabayı yakalasam çarpacam diyordu ama malesef kümeste kuş bırakmamışlar....bende yavruları var abi dedim onunda kardeşininde götürelim kümesine bu kuşların hepsi senin dedim.yok dedi ben biraz beslemeyecem kendime gelmem lazım dedi...niye gelip almadın dedi gök perçemi....ve hala bunun acısını çekerim.ama alsamda farketmeyecekti çünkü eser tepedeki harfiyetçı atilla denen .......ve onun hırsız tayfası bizim çevremizde bir tane bile kümes bırakmadı ,tabiiii benimkini de aldı şerefsizler.....




....arada sırada bende birşeyler yazacağım bu sayfaya umarım sıkmam sizleri arkadaşlar.







................................SAYGILAR.....................
 
Estafurullah ne sıkılması, ben şahsım adına zevkle okuyorum forumun bu bölümünü. AGKD de Hasan Kaplan beyin maceralarını da roman okur gibi okurdum, şimdi buraya gelmesine çok sevindim. Herkesten bekliyoruz, özellikle tecrübeli abilerimizden...
 
Hasan Bey ve ve hüseyin bey buraya yazmamamızın sebebini sakın takip etmiyorlar olarak algılamayın kirlilik olmasın diyerekten bu güzel anıları sadece merakla okuyoruz.
Sizlee çok teşekkür ederiz merakla yazılarınızı bekliyoruz.
 
......SELAM ARKADAŞLAR...


...Sitede muhabbetin kapatılmasından dolayı duyduğum üzüntüyü tekrar dile getirerek bir anıma daha paylaşmak istiyorum sizlerle.


.....Lise yıllarımdı.okul çıkışı ustanın yanında soluğu aldığım dönemlerden bir gündü.ustanın kuşları her gün her saat açık olur,havada da her zaman kuşu olurdu.çok sıcak günlerin dışında tabii.eke kümesini açmış,havada da bir kuşu uçuyordu..yanına gittim,günlük rutin muhabbetten sonra ,çok keyifli olduğunu gördüm.bir kaç dakika sonrada sebebini anlatmaya başladı zaten.usta kümesine kimseyi sokmazdı.kuşla yada kümesle ilgili bir şeyler konuşursak örneğin yumarta yada yavru ile ilgili o zaman kümese girerdim.ama bu konuda ki duyarlılığını bildiğimden hiç bir zaman tek başıma girmedim kümesine.


.....evet o gün çok neşeliydi ve sebebini öğrenince bende şaşırdım doğrusu.bana cengizlerinin bir yavrusunun akkuyruk çıktığını söyledi ve hemde bol akkuyruk var dedi.kuşlarını iyi tanıdığımdan bende şaşırdım çünkü cengizler sivasın kızıllarından gelme kuşlardı ve genelde düz gök çıkardı bunlardan ve kolay kolay kızıl göz yavru varmezlerdi.takkalı ve perçemliler olurdu ara sıra ama akkuyruk kolay kolay çıkmazdı.sonra kümese yöneldi gel dedi banada.dişiyi yavrunun üzerinden aldığında üzerine titrediği kuşlardan biri olduğunu gördüm.yavruları eline aldı ve o anda şaşkınlığım belki on kat arttı.çünkü yavrular iki günlük et yavrulardı.ikiside avcunun içindeydi ve bana bu düz bununda bol akkuyruğu var dedi.büyük ihtimallede dişi dedi.içimden sallama diyesim geldi ama muharrem dayının kuş bilgidini bildiğimde vede saygımdan sustum.o hala havasında ben bu kuşu uçurmam,bu sezonun en iyi yavrusu olacak diyordu.yaklaşık 50 çift ekesi vardı ve her biri diğerinden değerliydi.o gün mahallede ki diğer ustalara gittim ve bu olayı anlattım tamam gagadaki renk şeridinden rengi az çok biliyordu herkes ama kuştaki akkuyruk durumu herkesin acayipine gitmişti.ama ustayı tanıyanlar fazlada karşı yorum yapamıyorlardı tabi.

......o dönem her gün ustanın yanın da idim kuşçuluk bilgimi en yoğun geliştirdiğim dönemdi.ustadan o dönemde bakıcılık ,yetiştiricilik ve seyislik konusunda alabileceğim her şeyi almaya çalışıyordum.benim o iştahım belkide onun da hoşuna gidiyordu.her gün o akkuyruk olayını nasıl tahmin ettiğini sordum oda bana tahmin olmadığını ve kuşun akkuyruk çıkacağını söyledi.yaklaşık iki hafta sonra da kuşun 6 tane akkuyruğu olan bir gök olduğunu kardeşinin düz gök olduğunu görünce ustaya saygım daha da katlandı.bunun tiyosunu öğrenmek için uzun süre uğraşmıştım ve tabi ki tüyoyu kapmıştım.

......bu olayı arkadaşlarımla paylaşırım bazen ama tüyosunu vermezdim.bir kaç ay önce taner kardeşimin yoğun ısrarını kıramadım ve ona kuşçuluğun bu ufak ama bence güzel sırrını onunla paylaştım.geçen sohbetimizde arkadaşlarından birinden yemek kazandığını anlattı.çıkan yavrulardan birinde akkuyruk olduğunu söylemiş işaret koymuşlar ,yavruda akkuyruk çıkınca iddaayı kazanmış.sakın dedim bak bu ince bir nüans,bize özel kalsın.çünkü muharrem usta da bunu benden başka kimse ile paylaşmamıştı.....

....SAYGILAR ARKADAŞLAR.....

...ha unutmadan,usta o kuşu dayanamadı uçurdu.ilk uçuruşunda kaybetti.serdar abi kuşu indirmiş,aracı oldum muharrem dayı üç çift kuş teklif etti kuşu vermediler.kuş yavruluğunda makaslandı.hiç uçmadı ve daha sonra çalındı.....
 
Kırıkkale’de İlhan akşam kuşçuların yanına uğruyor, bakıyor herkes toplanmış eskilerden dem vuruyor, zamanında uçan oynuyan kuşlarını anlata anlata bitiremiyorlar, biraz dinliyor, hiç biri yeni uçurduğu, hali hazırda oynayan kuştan bahsetmiyor, o sırada kendinde de güzel bir kuş başlamıştır. dayanamıyor ortalığa konuşuyor, “bırakın şu eskiyi anlatma işini yeniye bakın, eskiye bereket olsaydı bit pazarına nur yağardı”.
Halil hoca böyle söylediğine göre başlattığın kuş var galiba diyor?
evet var diye söyleniyor İlhan,
iyi öyleyse gelip seyredelim diye söylüyor.
tamam diyor İlhan,
kuşun hangi saatte uçacağı konusunda konuşmaya başlıyorlar,
Halil hoca ben ancak şu saatte gelebilirim,
İlhanda abi ben sabah erken uçuruyorum diye konuşa dururken anlaşıyorlar,
O gece İlhanı uyku tutmuyor, sabahı zor ediyor, bekle baba bekle Halil hoca gelsin, kuşun uçuş saati gelip geçiyor, Halil hoca ortalıkta yok,
en son dayanamayıp telefon ediyor. Abi geliyormusun ?
Bir saate kadar geliyoruz diyor
saat ona doğru Halil bey yanında İbrahim komutanla çıka geliyorlar,
hadi diyorlar uçur da seyredelim şu yeniyi !
İlhan kendinden emin oynuyan kuşu dışarı çıkarıp biraz nefeslendirdikten sonra kaldırıyor, kuş bir iki tur atıyor, kümesin önüne gelip taklaya bindirip düşüyor, uçmuyor, ortalıkta bir sessizlik,
iki ,üç saat uçan kuşun inişi karşısında İlhan bir şaşkınlık yaşıyor.
bir daha kaldır diyorlar,
gene kaldırıyor
kuş birkaç dakika uçuyor uçmuyor gene vura vura iniyor, velhasıl kuş uçmuyor. Uçmak istemiyor.
Halil hoca gülüyor “ilhan bu uçmadı,”
He ya uçmadı diyor İlhan, bize dönüp ne deyim doğru diyor kuş uçmadı.
Halil Hoca cin gibi lafın zamanını iyi biliyor,
iyi öyleyse İlhan diye gülüyor
“biz gel gene eskiyi konuşmaya devam edelim.”
Saygılarımla…
 
Hepsi birbirinden güzel. Devamlarını bekliyoruz .Büyük ilgi ile okuyorum
SAYGILAR..
 
SELAM ARKADAŞLAR....


1985 baharında bir öğleden sonra;ustanın yanında kuş seyrediyorum.usta eke kümesini açmış kuşlar geniş bir alanda geziniyorlar.usta hiç bir kuşuna makas yada kanat çekme gibi bir fiilde bulunmazdı.yaklaşık 100 kuş dışarıda geziniyor.bizim muhabbete daldığımız bir sırada kuşlara kedi daldı.ikimiz birden fırladık yerimizden,kedi kuşları yakalayamamıştı ama yaklaşık 30 tane kuş grup halinde uçmaya başladı.kuşların tamamı eke olduğu için ustada büyük bir paniğin olduğunu gördüm.şapkasını duvarlara vurup küfürler ediyordu.

kuşlar bir müddet sonra yavaş yavaş iinşe geçmeye başladılar.ustanın kümesinde her zaman hazır ekeler olduğundan toplu uçması büyük sorun doğurmuştu.bir kaç saat sonra kuşlar bir kaç guruba ayrılmış bir şekilde uçmaya başladı en üsttekilerin büyük sorun olacağı ustanın heyecanından belli oluyordu.

3 saat sonra havada 5 tane kuş kalmıştı.üçü kara gök ikisi açık gök.artık hava puslanmaya başlamış,ustanın kızgınlığıda artmaya başlamıştı.kuşlar alçalıyordu ama usta bunlar inmez geceye kalırlar diye yakınıyordu sürekli.bazen gruptan ayrılıp kendini aşşağıya atan oluyordu ama nafile hepsi hazır eke ve birbirinden müthiş oyunlu kuşlardı.havanın kararmasına bir yarım saat kala çok saldırdılar ama inemediler.kümeslerini ışığını yaktı ama artık hava kararmıştı ve kuşlar yükseliyordu.

çok kızgındı ve ben soru sormaya dahi korkuyordum.kuşlar yükseldi ve artık pek seçilmiyorlardı.sordum ne olacak usta dedim bana verdiği cevabı dün söylemiş gibi hatırlıyorum.BUNLAR YÜKSELİR ŞEHRİN IŞIĞINDAN KAÇARLAR VE ŞEHİR DIŞINA ÇIKARLAR dedi.ben ufak ufak evin yolunu tuttum öbürgün c.tesiydi ve okul yoktu.sabah erkenden gelirim diyerek ayrılmıştım ustanın yanından.

sabah erkenden uyandım ve evimin kapısının önünde ustanın yavru kuşları kaldırmasını bekledim.15 dakika kadar sonra yaklaşık 30 yavru havalandı kümesinden ve bende yanına gittim.gözünün havada olduğunu ve dolayısıyle kuşların gelmediğini düşündüm.birer çay içtik ve ben sordum.nerededir şimdi bunlar dedim.usta BENİM KUŞLAR BAŞKA KÜMESE İNMEZ,EĞER ATMACA FALAN ALMAZSA BULURLAR BURAYI dedi.gerçekten öyle kuşları vardı ki eke kuşu eşiyle almayanlar kümesinde eş tutturamadı.erkekler ötmezdi bile başka kümeste.o yüzden genelde eke alan eş alırdı ustadan.hatta dalga geçerlerdi, mahalledeki kuşçular kanadını kessen yürüyerek gider ustanın kümesine diye.

o gün kuşlar gelmedi,sonraki günde gelmedi.hafta içide hergün yanına uğrayıp soruyordum geldilermi diye ama onun umudunun hiç tükenmediğini görüyordum.

3 hafta sonra pazar günüydü ve öğleye doğru yanına gittim.morali hala bozuktu ama hala konuşurken gelirler diyordu.şahsen benim hiç umudum yoktu.ara ara gök yüzünü süzdüğünü görüyordumve bir anada yerinden fırladı ve şapkasını kuşlara doğru fırlattı GELDİLER diye bağararak bir kuşların arasına girdi.70 yaşındaki adam çocuklar kadar heyecanlı idi.gherçekten kafamı kaldırıp baktığımda 5 tane gökün kısmış alçalmaya çalıştıklarını gördüm.2 saat içinde hepsi indi kuşlar bayağı halsiz kalmışlardı ama yinede o performansları seyredilmeye değerdi.en az onun kadar mutlu olmuştum ama çok şaşkındım.bunlar üç haftadır nerede yattı,kalktı yem su içtiler dedim.bana BUNLAR ANKARANIN DIŞINA ÇIKMIŞLARDIR,GÜNDÜZLERİ KALKIP GEZMİŞLERDİR KÜMESİ ARAMIŞLARDIR,BOŞ ARAZİLERDE YEMLENİP,SULNMIŞLARDIR dedi.kuşları bilmesem ;yok usta bunlar bir kümese inmişlerdir ,şimdide kaçmışlardır diyeceğim ama daha önceleride bana kayseriye verdiği ekelerin geri geldiğini anlatmıştı.

o gün kuşçuluk hayatım boyunca belki en imkansızlardan birini yaşadım.bunu arkadaş ortamlarında paylaştığımda herkes hayretler içine düşer ve olamaz derler.gerçekten bende böyle bir şeyi yaşamamış olsam ve anlatsalar masalsı bir hikaye olarak kabul ederdim herhalde.ama bunu yaşamış olmak benim için geçmişin unutulmazları adına büyük bir anım olmuştur.....



...SAYGILAR ARKADAŞLAR....
 
Aynı olay benim de başıma gelmişti. Zamanında çocukken çok güzel oyunlu miskilerim vardı birgün akşam üstü onlardan eke bir erkek uçuruyorum. Normalde 3-4 saat uçuyordu onun için hava kararmasından 4 saat önce kaldırıyordum kuşu. O gün hava kararmasına 1 saat kala terasta gezinen kuşlar bir sesten ürktüler içlerinden yeni sefere başlayan beyaz yavru kızmalarından ikisi havada kaldı diğer oyunsuzlar indi. Miskiyle beraber bunların üçü yükseğe çıktılar beraber olunca sefere de gelmiyorlar tabi. Aşağıdan onca pırıltı vermeme rağmen indiremedim kuşları tam hava kararmasına yakın kuşlar da telaşlandı birbirlerinden ayrılıp inmeyi denediler ama nafile. Derken karanlık iyice çöktü kuşlar tekrar kendini yükseğe çekti. Terasın ışığını yaktım gece gece hala pırıltı veriyorum ama gelen giden yok. Kuşlar gecenin karanlığında kayboldu arada ilerlerde bir yerlerden oyun sesleri geliyor ama kuşlar gözükmüyor. Ben gece 1 e kadar kuşları bekledim terasta sonra babamdan azarı işitince mecbur kuşları soktum içeriye indim aşağıya. Endişeden sabaha kadar uyuyamadım sabah erkenden çıktım terasa hemen kuşlardan kaldırdım ama gelen giden yok. Öğleye doğru beyazlardan önce birisi sonra diğeri noktadan sıkıp geldiler oynaya oynaya indiler. Kuşları inceledim tüylerinde pıtıraklar falan vardı. Hüseyin beyin dediği gibi kuşlar şehir dışına çıkıp kendilerini dağlara atmışlar sanırım. Ama o güzelim miskim gelmedi arkasında kirpi tüyünde yavrular bırakarak kayboldu gitti....
 
merhabalar,
tüm islam aleminin ramazan bayramını kutlar, dünyada barış kardeşlik, ve hayırlara vesile olmasını dilerim.

Kuşçunun işi umut hep iyiden iyi çıkartmaya çalışırız, bu işin mektebini hayat pratiğinde yetişerek öğrensekte, ne kadar bilinçli kuşçu olarsak olsakta, elimizde ne kadar secereli kuşlar bulunsada onlardan aldığımız yavrular kuşlar karşısında hep arayış içinde olacağız, kuşçularda ben kuşu buldum tamam diyene rastlayamazsınız, diyen varsada hata yapıyordur, iyiyi arayış hiçbir zaman bitmiyor, bulduğun iyiden daha iyisini bulmaya çalışıyorsun, ne kadar bilerek bilelim eslemeyi bilinçli yaparsak yapalım, esnek kuşu, sert kuşla eşleyelim, iki esneği birbiriyle eşlememeye , iki serti birbirine vurmamaya gayret gösterirsek gösterelim , ejdarhalardan çıkmış kuşları birbirine vuralım bir tülü istediğimiz kuşları alamayız, öyle kuşlar yavrular alırızki yerde harika uçtuğunda bir hayal kırıklığı, Her dönem her bahar farklı farklı özellikli kuşları bir birine vururuz, kimiimz bilerek, kimimiz bilmeyeek bazen istediğimize yakın kuş elde ederiz ama bu seferde o kuşlar elimizde yoktur. herzaman daha iyisini ararız, aradılkçada ararız, bir bakarız ömür geçmiş biz hala arayış içindeyiz.
Bendenizde bu şansızlardan biriyim, hep beklerim şundan daha iyi yavru alacağım diye ama tam tersi eskiyi aratan kuşlarla karşılaşırım,
yaklaşık beş altı yıl önce sanırım ahmetle dertleşirken gene bu yılda boşa gitti ama şunlardan umutluyum şunu buna vuracağım göreceksin bu sefer iyi olacak deyince ahmet paladı yeter ya abi sana bir olay anlatacağım yaşanmış bir olay diyor başlıyor anlatmaya
Akdere’de kuş seyrediyoruz, tarla gibi bir yer , kuş uçumu için elverişli, uçan kuşta allah aiçin güzel gelişi gidişi oyunu kuş buluttan atıyor, kendini alçaltıyor ama alanın yanındaki ağaçlar varağaçların üstünden alıyor güzel gidiyor,
Kuş böyle yaptıkça biri söyleniyor, ah namuszuz birde alçaltsa gör bak nasıl olur diye
O sesi duyan başladı anlatmaya,
bir adam varmşış ölüm döşeğinde öldü ölecek
Aile efradı yanında baş uçunda bekliyor, son nefesinde belki bir şeyler söyler bir sesini işitiriz diye, Son kez bir şeyler duymayı kaçırmamak için beklerken , baba bir ara gözünü açıyor, hepsi sevinçli , sağına soluna bakınıyor, kuşçu ortancı oğlana kaş gözle işaret ediyor yanıma gel diye , konuşmaya dermanı yoktur, oğlan yaklaşır, kulağını eğer babasının söyleyeceği sözü kaçırmamak için baba son bir gayretle fısıltılrı bir şekilde seslenir,
“oğlum der ,Arap erkeği birde dumanlı dişiye vursaymıydık ?…”
Oğlan ya baba sen ne diyorsun der biz ne dertteyiz sen ne dertte
Bizimkide öyle
Yaşımız başımız almış gidiyor halen bir kuş bulma umuduyla onu ona, onu buna vuruyor, bunu buna bir türlü umudumuzu kaybetmiyoruz,
Bu nasıl bir hastalıktır, hiçbir şeyi akla getirtmiyor.
Saygılarımla…..
 
Cengiz, kuscular.org Ankara pikniğinde hazır mahalleli bir araya gelmişiz bizde hiçbir zaman oyunuyan kuş bulunmadığını biliyor ya, kuşlardan sohbet başlayınca başlıyor konuşmaya sohbeti çok tatlı rekabeti de, imkanı yok kimsenin kuşları onun kuşları gibi uzun ve iyi oyun yapamaz, Türkiye’de yok diye tevazzuyu da elden bırakmıyor, uçurduğu kuşların oyununu ben görmedim aynı mahalledeyiz ama yan komşusu Siyami var o daha rahat görür, o da anlamış olacak ki; bize dönüp yanımızda oturan Siyamiyi göstererek, isterseniz Siyamiye sorun diyor?
Sonra Siyamiye , Siyami, bozkirli dişi ne kadar gidiyor diye soruyor ?
Siyami bizim tepenin üstünde, bizim evlerin yaklaşık 50 metre yukarısında bulunan 10 katlı Toki bloklarını hatırlatarak “ abi onun gibi 3 gidiyor du” diyor,
Bizde 5 metre giden kuş yok, bulsak başımızın üstünde taşıyacağız o kadar giden kuş olunca ister istemez şöyle bir düşünüyorum 10 katlı bina birde çatı katı var 5 metre kadar, her kat 2,5 metre olsa en az 30 metre, 3 katı eder 90 metre, nerdeyse bizim tepenin yüksekliği, matematiğim oldukça zayıftır, illa yeri gözümün önüne getirip elle toplama çarpma yapmazsam mesafe tahmini yapamam, o nedendir askerde de çok zorluk çektim, asker arkadaşımın biri vardı Zonguldaklı, biraz saf pek okur yazarlığı da yoktu, inanamazdım askere gidene kadar memlekette yirmi yaşında olup ta okur yazar olmayan insan olacağına gözümle görünce inandım, bir de bunu o zamanlar şoför yapmışlar ki, sağ ve solu bilemezdi sağa dön dediğinde sola sola dön dediğinde sağa dönerek gittiğinden, ancak tatbikatların sonuna yetişirdik, bunla eğitimde bazen yan yana olduğumuzda tantana yapardım, eğitimde bazen parmak ile mesafe tahmini yapardık ama ben parmakla mesafeyi pek tahmin edemezdim, bununda anladığını sanmıyordum ama görüntüyü kurtarmak için parmağını gözünün önüne getirip bizimle birlikte tahmin etmeyi unutmazdı. Nitekim parmakla mesafe tahmini yapmayı öğrenmiş olacak ki!, karşıda düşman erinin yerini söylerken parmağını ileri uzatır sonra söylerdi yüz metre ileride düşman hedefi, bende onun yanına bazen elimi ileri götürür ne kadar doğru tahmin etmiş öğreneyim diye parmağımdan düşmanı görür gibi yapıp bağırırdım, “Mehmet iki yüz metre ileride ki; ağacın iki yüz metre berisinde düşman eri ateşinle beni koru”
oda parmağını gözünün önüne tutup ileriye bakarak mesafeyi tahmin ettikten sonra düşman erini görüp bağırırdı gördüm seni ateşimle koruyorum ilerle,
O lafı duyunca ben kopardım,
Neyi gördün?
Düşman erini
Hani nerde?
işte ilerde ya,
Oğlum ne dedim ben
“İkiyüz metre ilerinin ikiyüz metre berisinde, o benim, sen ateşinle beni vurdun” gülerdik hep birlikte onun mesafe tahminine
Acaba diyecem Siyamide benim o asker arkadaşım mı! değil, okuma yazması da var biliyorum. mesafe tahmini yapabilir demek ki kuş o kadar gidebiliyor ne mutlu öyle kuşa sahip olana,
Yaklaşık 90 metre ama Cengiz gene de tevazzuyu elden bırakmıyor, 70 metre gidiyor diyor, güzel sohbetiyle rest çekip iddia ettikçe ediyor,
iyi artık şu kuşu seyrederiz diyorum.
nasıl olsa ev uzak değil, yaklaşık 200 metre, bende oynayan kuş hastasıyım görmeyi çok isterim,
abi diyor kuşu atmaca aldı, anlaşıldı seyredemeyeceğiz, ama diğer kuşlarının da verdiği yerlerde aynı şekilde uzun oynadığını belirtmeyi hatta telefonla verdiği kişiyi arayıp yanımızda sorup bizim istiyorsak götürüp seyrettireceğini üstüne basa basa söylemeyi de ihmal etmiyor.
Tamam inandık diyoruz, kimse şimdi piknikten kalkıpta gidecek durumda değil.
inadım var artık kolay kolay iddiaya girmiyorum, benim kargalara güvenim sıfır, daha geçen sene Mehmetle iddiaya giripte güvendiğim yanardöner yavru büyüyüpte bırakın uzun oynamayı iki , üç ayda bir zar zor götleyip takla çevirip 2 senedir kanat şaklatıp bel kırıp beni el aleme rezil rüsva edince benim kuşlara güvenmemeyi kendime ilke edindim, ama tabi milletin kuşları benim kargalar gibi değil kuşuna güvenen güveniyor. Oynatıyor ki konuşuyor
Siyamide uzun oynadığını söylüyor, inanmak düşüyor insana ,
Ama gene de bir his rahatsız ediyor beni uzun oyun yanında diğer özellikleri nasıl diye merak işte?
Siyamiye soruyorum çaktırmadan
Mesafe iyide diğer hareketleri ?
Gülüyor abi gerçekten uzun oynuyor, Cengiz ne kadar gittiğini sordu diye cevaplıyor, sanki diğer özelliklerini sormadı sorsaydı belki söylerdim demeye getiriyor.
Cengiz kuşu anlatıkça bizde piknik boyunca zamanın nasıl geçtiğini bilmeden onu kıskanarak vakit geçiriyoruz.
Aklıma bir sohbette dinlediklerim geliyor
Arkadaşlardan birinin kuşu oynuyormuş, hem de bayağı uzun ama iki seferlik kuş, ancak kuşun altı zayıf, gelip iniyormuş,
Bir gün kuşu seyreden arkadaşlar kendi aralarında sohbet ederlerken, kuşun nasıl fişek yaptığı seriliği ve ne kadar uzun gittiği konusunda bir birleriyle fikir alışverişinde bulunuyorlar, her konuşan kuşun fişeğini ve nasıl uzun gittiğini anlatıyor, kuşun oyunu övüle övüle bitirilemiyor, seyredenler böyle konuşurken, kuşu seyredenlerden Hüseyin dayanamıyor oda kuşu seyretmiş, eksiğini noksanını iyi biliyor, lafa karışıyor iyide siz hep kuşun nasıl uzun oynadığını anlatıyorsunuz da, kuşun konduğunu niye hiç söylemiyorsunuz?
Ortalıkta bir an sessizlik
Kuşun fişeğini öven arkadaşlardan biri hemen Hüseyine çıkışıyor,
Ne diyorsun sen? sus, biz şimdi kuşun konmasını mı konuşuyoruz, kuşun güzel oyununu konuşuyoruz?
O misal kuşun mesafesi konuşuluyorsa mesafeyi dinleyeceksin…
Bizimkide densizlik işte kuşun eksiğini sormanın yerimi …
Saygılarımla…
 
s.a hasan abi yazılarını iştahla okumaya devam etmekteyim gene döktürmüşsün abi sen. yalnız burda konuya bi açıklama getirsen çok ii olacak. cengiz dediğin zaman sitede beni sanırlar abi cengizin kim olduğunu üztüne basarak dersen çok ii olur cengiz kardeşim kuşu ne zaman seyredecez. inşallah izlemek nasip olacak kendinize ii bakın selamlar
 
Sayın hasan abicim yazılarını büyük bir keyifle okuyoruz teşekkür ederiz

Saygılarımla Yasin18
 
Bayram arifesi yarin bayram, her zaman olduğu gibi işi son güne bırakıyoruz, traş işini tabi, bayramda biraz olsun elimiz ayağımız düzgün görünsün istiyoruz. Ama hesaba katmadığımız milletinde bizim gibi son güne işlerini bırakmaları, Mehmet berber Ömerin orayat raşa gitmiş ama çok sıra olduğundan geri dönmek zorunda kalmıştı. gece 11 doğru geri gitti, Ömerde kuşçu babası Mehmet abi Kartaltepe’de yıllardır kuş besleyen biri gördüğüm kadarıyla fazla kuş besleyen biri değil ve kümesinde bir tüy bile bulamazınız kuşlara öyle temiz bakar, birkaç kez yanına gittiğimden biliyorum. Oğlu Ömerde kuşçu olunca, çoğu kuşçu hem sohbet hem tanışıklığın verdiği lüzum üzerine Saimekadında bulunan berber dükkanına gidip kuş sohbetlerini yapmayı ve yeni gelişmeleri öğrenmeyide ihmal etmiyorlar tabi, berberlik önemli meslek, insan ancak saçı sakalı bir birine karışınca anlıyor, çocukken ne çektiğimi ben bilirim daha sonrada benim yüzümden sokaktaki komşunun traş makinesinden çekmediği kalmayan büyük oğlum tabi, küçükken Esentepe ilkokulunun alt kanaliför , dairesinde bizim komşu Asiri dayı hizmetli olarak çalışırdı, bir tane nuhtan kalma saç kesme makinesi vardı, yatıp kalkar dua ederdik saçımız uzamasın diye, o makine o kadar çekerdi ki; anamın attığı dayağa razıydım, çaresiz katlanırdık, itiraz da edemezdik korkardık ömründe onun hiç güldüğünü görmedim asık suratlıydı, mahallede bile korkardım, ondan başkasına da traş olma lüksümüz yoktu , yoksulluk hat boyu, traş parasını bile veresiye yaptırıyoruz, yada müdürden artık iyicene fırça o zamanın parası zar zor bulup gidip traş oluyorduk, birde mahalleye arada sırada gelip giden seyyar berberler olurdu, onları kaçırmak istemezdik, onlar Asiri dayıya göre daha insancıl ve dikkatli hem de makileri daha bakımlıydı, onları kaçırırsak zorunlu Asiri dayı, ne zaman okulun kazan dairesinin kapısını korkuyla çalsak onun çıkmaması, orda olmaması için dua ile geçirirdik ama o her zaman orda bulunurdu, kapıyı açar bir hoş geldin demez yüzü her zamanki gibi asık, hemen eline makineyi alır kötü bir sandalyeye oturtturur, kesmeye başlardı, mübarek bir hatır sor bari nasılsın oğlum de, moralimiz düzelsin yok sanki ömründe görmediği çocuk, zorla çalıştırılıyormuş, para kazanmıyormuş gibi saçımızı çeke çeke bir traş ederdi ki gözümüzden yaş gelir ama korkumuzdan sesimizi çıkarmazdık, şimdi bizim çocuklar elektrikli traş makinesinde büyükler gibi traş olurken biz kaderimize razı olurduk, sanki o bölgede başka berber yoktu, muhakkak vardı ortaokula gidene kadar Saimekadında başka berber olduğunu bilmiyorduk insan küçük dünyadan biraz daha büyük dünyaya çıkınca, o anda bazı şeyleri daha iyi anlıyor, biz büyüdük paçayı yırtık ama bu seferde 2002 dünya kupası geldi çattı, benim oğlan saçı uzun, henüz 3-4 yaşında bizimkilerde dünya kupasında istim üstündeler, heyecanla maçları seyrediyoruz, işyerinde yemekhanede perde kurulmuş onlarca personel sinemasyonda heyecanla maçı seyrediyoruz, bizim futbolculardan biri apaçi, kızıldereli gibi saçını kestirmiş, bizde çocukken az Teksas, Tomikis okumadık hani, ondan olacak hoşumuza gidip bizim oğlanın saçını da kızıldereli gibi kestirmeye kalktım, daha doğrusu bir Pazar günü baktım mahallenin ortasında komşulardan biri, elinde saç kesme makinesi yaşlıları traş ediyor, tamam dedim hazır miletin saçını kesiyor, berbere gitmeye gerek kalmadı, bizim kapı komşu bizimkinin de saçını kızıldereli gibi kestireyim, makine çekiyor mu, çekmiyor mu? diye hiç sormadım, aklıma da gelmedi insan demek ki zaman geçince geçmişte çektiklerini çabuk unutuyor? bizim ufaklık mahallenin ortasında kurulu sandalyede idam mahkumları gibi sırasını beklerken, traş olmamak için direniyor, bende ise inat, Milli takım hastalığı, modaya uygun maçın atmasförü ile saçını kestirmek istiyorum zor bela oturttuk ama daha bizimki sandalyede makine kafasına değdikçe debelenip duruyor, daha saçından bir tutam kestirdik kestirmedik, bizimki feryada başladı öyle bir feryat ediyor ki, karşı mahallelerden duyulur ben de inat numara yapıyor saçını kestirmek istemiyor diye düşünüyorum, bir kere kesilemeye başladı durulmazda üstelik günlerden Pazar berberlerde açık değil , makine saçına değdikçe bizim oğlan öyle bir bağırıyor ki gören sanki saçın telini tek tek yoluyor sanırsınız, millet abi yapma bırak dese de ben ya bu numara yapıyor berbere kestirmedik ya ondan bağırıyor diye söyleye durayım oğlanın feryadı sınırları aşınca kafam dank etti yaa dedim bu makine çekmiyordu değimli, bir sessizlik şunu bir deneyin bende abi o ne makine tuttuğu gibi toptan yoluyor kesme diye bir şey yok meğersem bizim oğlanın feryadı haklıymış, oğlanın saçını yarım bıraktırdık, kafasının her yanında bir tutam saç , bazı yerler kesilmiş bazı yerlerin yarısı duruyor, yünü kırkılmış koyun gibi, belki bir ay benimle konuşup yanıma gelmedi, bana kızdığında olacak kuşçuluğa da merak sarmadı, bizde çırak olarak onun ufağını yetiştirmek zorunda kaldık
Şimdi teknoloji gelişti. saçınızı kestirirken hiç hissetmiyorsunuz, berberler parmaklarını yormuyorlar gene de çocuklar genetik olacak ufakken berbere traş olmayı sevmezler, zar zor saçını kestirirsiz, biraz büyüdülermi onlarda ağladıkları günleri unutup seve seve berbere gelmeye başlarlar.
Mehmet traş için sıra beklerken Ömer başka bir kuşçu ile sohbet etmektedir. Oğlan kuşlarını söyle başladılar, böyle oynuyorlar, şu kadar takla atıyor, söyle gidiyorlar diye kendinden geçmiş kuşlarını övüp durmaktadır. Zaman yetse sabaha kadar kuşların oyunun anlatacak,
Oğlan konuşuyor, Mehmet oturduğu sandalyeden, gece kuşçunun kuş uçurmasını dinliyor.
Ömer uyanık oğlan beklide ondan olacak, konuşmanın bir boşluğunda Mehmete dönerek,
Sende oyunuyan var mı ?
Mehmet Ömerin bu sorusu karşısında bir durur sonra oda soruyla karşılık verir
“kuşçunun oyunuyan kuşu olsa yüzünden belli olmaz mı?”
Ömer bir an ne diyeceğini şaşırır, düşünür doğru diyecektir, kuşu oyunuyanın yüzü güler, sesi soluğu çıkar, o öyle düşüne dursun Mehmet devam eder,
Kuşu oynuyan adamın yüz kara olur,
Ömer önce anlamaz niye kara olur diye
Mehmet
Bir benimkine bak bakalım der?
Ömer söyle bir bakar, bir değişiklik yoktur her zaman tanıdığı gördüğü Mehmet,
Tek fark yazın sıcağında esmerleşen yüzüdür.
Daha ne olduğunu anlamadan Mehmet lafı kondurur,
Kuşu oynamayan adamın yüzü beyaz olur, nedendir güneş görmez de ondan, kuşunu uçurur bir iki dakika sonra bir iki takla atan kuş iner oda kümesi kapatır gider,
Ya kuşu oyunuyan,
o sıcakta,açıkta güneşin altında saatlerce kalınca,
Traş olan ve kuşlarını öven, yüzü güneş görmemiş oğlanı kasteder gibi
İşte benim gibi zenci olur der.

Not: yanlış anlaşılmasın her rengi değişenin kuşu oynuyor sanılmasın, bizimde rengimiz siyahlaşıyor ama Mehmet yüzünden, o kuşu uçuruyor bizde onun bahçede açıkta saatlerce güneşin altında, kuş inene kadar bir yere kaçamadığımızdan yanıyoruz, Mehmet kuş uçarken oynasın oynamasın kaçana kızdığından rengimiz ondan daha koyu oluyor. İnat ediyor bir şemsiye bile koymuyor, ben açıkta yanıyorum sizde yanın diye.

Saygılarımla…
 
Mustafanın çalıştığı eski yerde güvenlik görevlilerinden birkaç gençte kuşçu çıkmış, oda onların bu merakını görünce bir iki tane uçurmaları için kuş vermişti. Arada bir işyerinde karşılaştıkça oğlanlar samimiyeti geliştirince, Mustafayla birlikte bizim mahalleye gelip Mehmetin orada kuşlara bakıp uçanları seyredip gitmişler, giderken de çok iyi bir kuş başlattıklarını seyretmelerini istemişler. Bizim Mustafa ve Mehmet her zaman davete icap ederler, yalnız Mehmet davet edildiği gün değilde kendince uygun gördüğü gün gider, her neyse oğlanlarla hafta sonu buluşmak üzere anlaşırlar, Pazar günü mahallede bir kuş uçuran benim, Mehmetin kuşlar uçmuyor, süpheleniyorum nerede diye, bizim evin arkasındaki evde kuş uçurduğundan evin penceresinden bakarım Mehmet evde mi bahçede mi diye, ona göre onun bahçeye giderim. Bizimkiler sabah erkenden oğlanların oraya gitmişler haberim yok, geldiklerinde öğreniyorum,
Nerdeydiniz Mehmet?
Abi kuş seyretmeye gittik, Mustafanın çalıştığı yerde kuşçu oğlanlar var geçen davet ettilerdi ona gittik,
Nasıl kuş güzelmiydi bari?
Abi çok idialı konuştular, acayip oynuyor, 3-4 saatte uçuyor diye hatta gelinde kuş nasıl olurmuş görün der gibi konuştulardı ama ne anlattıkları kuş o kuş, nede kuşun yaptıkları onların anlattıkları, kuş zaten havada kalmadı 16-17 dakika uçtu bir kez oyuna geldi biraz yüksekten 3-4 metre anca fışkırdı fışkırmadı, daha sonrada geldi bir şey yapmadan indi, sıradan bir kuş hiçbir özelliği olmayan bizde bir şey var sandık gittik diyor.
bakıyorum Mehmet sabah erken kuşları uçurmadan dünya kadar yola gittiğine mi, yoksa mahallede onun gibi her gün onlarca kuş seyrettiğine mi yansın karar veremezken,
adet yerini bulsun diye güle güle besleyin dediklerinde,
Kuşçu oğlanlar “ abi bu daha ne, bizde daha neler var neler ama uçurmuyoruz demezler mi !”
işte o an Mustafa’yla gittiğimiz bir yerde sohbetde anlattığı bir olay aklıma geliyor.
Kırıkkale’de bir kadın varmış, Ankara oyun havalarını o kadın kadar o bölgede güzel oynuyan biri yokmuş, herkes onu öyle bilirmiş ama gel gör ki; kadında öyle bir yetenek yokmuş, gel zaman git zaman kadınında içinde bulunduğu bir düğünde, Ankara oyun havası çalınmaya başlamış, müziği duyan millet hemen kadına bakmışlar, ondan iyi oynayacak biri olmadığını duydukları için kadının o meşhur Ankara oyun havasını nasıl oynadığını görmek istemişler ama kadında tık yok, hiç oynama heveslisi gözükmüyor, naz ediyor sanmışlar, kadın oynamamak için dirense de kolundan tuttukları gibi sahneye çıkartmışlar, oyundan anlamayan kadın çaresiz kolunu kaldırıp ayağını bir oyana bir buyana müzik eşliğinde indirip durmuş. Kadın karga gibi sekerken müziği de oyunu da batırmış, onu seyreden millette bir şaşkınlık bir hayal kırıklığı, kadın olayın farkında değil müzik bitmiş, gelip yerine otururken, orada bulunan kalabalık
“o nasıl oynamaydı” diye kızgınca söylenince,
kadın gerçeğin farkında olmayıp, oyununu çok beğendiklerini sanarak millete dönmüş,
“ daha o da bir şey mi bende daha neler var neler…… diye söylemiş”
şöyle bir düşündümde bende dahil kuşçu milletinde neler var neler...
Saygılarımla.
 
...ACEMİ KUŞÇULARA BİR KAÇ NASİHAT.....



Oyun kuşu meraklısı arkadaşların çoğalması,bu işe gönül vermiş biri olarak beni çok mutlu ediyor.Eminim benim gibi bu işe gönül vermiş bütün kuşçular bu hobinin gelişmesi,devamı için gerekli olan bu durumu mutlulukla karşılıyorlardır.bu işe yeni meraklanan yada yıllarca kendini geliştiremeyen arkadaşlara bir kaç önerim olacak haddim olmayarak.aslında bir çok iyi kuşçu olduğunu söyleyen arkadaşlarda aynı hatalı yolda yürümeye devam ediyorlar.

Kuşçuluğun, daha doğrusu oyun kuşunun gelişimindeki en büyük engel olan kuş tüccarlarının bu camia için ne kadar zararlı olduğunu anlatmaya çalışacağım bu yazımda.özellikle kuşçuluğa yeni başlayan arkadaşların bu konuyu biraz daha fazla ciddiye almasını umuyorum.bazı eski kuşçular iflah olmaz durumda çünkü en azından yenileri kurtaralım diye düşünüyorum.

Kuş işi ticarete bindiği zamandan beri oyun kuşu kaliteside aynı paralelde gerilemeye başladı.özellikle şahirler arası ticaretin çoğalması,hem aracıların hemde hırsızların ekmeğine yağ sürdü.bir dönem şehirden şehire kaliteli çalıntı kuş akımları oldu.oyun kuşu için en karanlık dönem 1985-95 yılları arasında olan bu dönemde tüccarlar kaliteli çalıntı kuşları piyasaya bayağı yaydılar.ama bilinçsiz tüketici bizim hobimizde de bulunduğundan bu dönemin kuşları hava değişimi,seyislik problemi,yada acemilik gibi sorunlardan heba oldu gitti.tüccarlar kazandıkları paranın keyfini sürerken kuşları çalınan deneyimli ustaların çoğu yıllarının emeğinden oldular.emekler bir gecede yok olup gitti bir dönemde.

O dönemde kuştan kazanılan paralar bir çok kişiyi iştaha getirdi.öyle ki her şehirde onlarca kuş pazarlamacısı ve satıcısı türüyi verdi.tabi kuşların çoğu,bu işte iyi bir pazar olan istanbula geliyordu.meraklısı günden güne çoğalan istanbul oyun kuşu besleyicileri,kuşa hem iyi para veriyorlardı hemde hoyratça aldıkları kuşları telef ediyorlardı.o dönemde memlekette iyi kuş bırakmayan bu gözü aç tüccarlar oyun kuşu gelişimine en büyük darbeyi vuran insanlardı.evet malesef sayelerinde bir kaç ustanın kuşlarının çalınmasından bir kaç gün sonra öldüğüne dahi şahit oldum.işte kuşçuluğu bu hale getiren bu zihniyet hala iş başında buna ancak bizler dur diyebiliriz.


NASIL MI?

İŞTE CEVAP.......

Ben istanbulda yaşıyorum,üç,beş tane pazar olduğunu biliyorum.bunun yanında anadolu yakasında bildiğim 15e yakın kuşçular derneği tabelası altında mezat var.

Evet 20 yıl öncesi o kalite kuş akını malesef piyasada doğru dürüst kuş bırakmadı arkadaşlar.bu saatten sonra tüccarlardan alacağınız kuşların tamamı kandırmaca kuşlar olacaktır.mezatların çoğunda elinde özel yapılmış kafeslerle gelen bu tüccar arkadaşlar,o mezattan aldığı kuşları,bu mezatta,burdan aldıkları kuşu o mezatta satar oldular.sizler yani kuş alıp deneyen arkadaşlar bu kuşların artık defalarca denenmiş kuşlar olduğunu bilmeniz gerikiyor.pazarlardan başka mezatlardan 10 lira ucuza alınan kuşları size satmak için çırpınan bu tüccar arkadaşlar sizin hobinize ne katkıda buluna bilir bir düşünün.yıllarca kendini geliştiremeyen arkadaşlar,sebebinin bu olduğunu hala anlayabilmiş değiller.yeni başlayan arkadaşlar,yol yakınken yönünüzü değiştirin;.......NEREYE Mİ?

ÇEVREMDE, YENİ KUŞÇULUĞA BAŞLAYAN YADA ELİNDE İYİ KUŞ OLMAYAN ARKADAŞLARA HEP ŞU TAVSİYEYİ YAPIYORUM.HER HAFTA PAZARDAN YADA MEZATLARDAN KUŞ ALIP YILLARCA ARAYIŞ İÇİNDE OLACAĞINIZA GİDİN BİR YETİŞTİRİCİYE BEN ADAMGİBİ KUŞ BESLEMEK İSTİYORUM DİYİN...EMİN OLUN SİZİ HEM KUŞÇU HEMDE KUŞ SAHİBİ YAPACAKTIR O GERÇEK KUŞÇU.YETERKİ ARADAN ŞU TÜCCARLARI ÇIKARIN VE EMEĞE GEREKEN SAYGIYI VE DEĞERİ GÖSTERİN....

KUŞÇULUK CAMİASI ANCAK BU ŞEKİLDE DÖNECEKTİR ESKİ MÜKEMMEL GÜNLERİNE.



...........SAYGILAR ARKADAŞLAR........
 
*************
Yahşihanda rahmetli Feramuz abi tanıdık birinden bir kümes kuş alır, hem de taksitle, taksit taksitte aldığı kuşların parasını öderken, bu kuşlardan kuş çıkartıp iyi paralara satmayı düşünmektedir. Ama umduğu gibi olmaz, aldığı yavruların bazıları oynamaz, ya serte girer yerden kalkamaz ya da takla aşan bir daha eve düşemez, velhasıl feramuz abi aldığı kuşlardan memnun değildir ama bunlardan verim alamasa da bir şeyler çıkartacağım diye inat etmekte umudunu yitirmemektedir. o ilerde iyi paralara satacağını düşüne dursun kuşların gelişimine bakılırsa taksitlerini bile karşılamayacak cinsten ama o hala bu kuşlara hizmet etmekten de geri kalmıyor.
Feramuz ağabeynin biraz üstünde tepedeki evde de Muhsin oturmakta ikisinin arası çok iyidir.
Feramuz abi o kadar olmasa da daha çok Muhsin onun yanına gelmektedir.
Muhsin, Feramuz ağabeynin uçurduğu kuşları yukardan evlerinden daha rahat görebilmektedir.
Feramuz abi satın aldığı bu kuşları uçurup, kuşlarda oraya buraya düştükçe aşağıdan Muhsine bağırır “Muhsin yetiş kuş şuraya düştü, Muhsin koş kuş buraya gitti,”
Muhsin her allahın günü oraya buraya düşen kuşları tutup getirmekten helak olmakta ama feramuz abi hem büyüğü hem de arkadaşı olduğundan sesini çıkarmamaktadır.
Gene böyle günün birinde toptan aldığı kuşlardan biri uçup, kuşta evi, diyarı terkedip mahallenin taaa uzağına atınca, feramuz abi kuşu kapmasınlar diye olanca gücüyle gene bağırır “ koş Muhsin koş”
Muhsin artık boğazına kadar gelmiştir.
Aylardır peşinden koştuğu kuşlar koşmaya değmiş olsa bir şey demiyecekte, takladan öte gitmeyen, bayağı (kut) kuştan farkı olmayan, yerine de bir türlü hakim olmayan bu kuşların peşine gidip toplayıp getirmek canına tak etmiştir.
Fermuz abi, Muhsinin kımıldamadığını görünce şaşırır,
Bir an duymamış olacağını düşünüp tekrar bağırır,
Çabuk koş, kuşu kapmasınlar?
Muhsin bu sefer Feramuz ağabeynin beklemediği bir cevap verir.
“Yeter ya abi, gözünü seveyim oraya koş buraya koş, bu kuşların peşinden koşmaktan ömrüm tükendi, bunlar peşinden koşulacak kuşmu ben gitmiyorum.”
bende yıllardır böyle kuşlar beslerim,hem bir şey yapmazlar hem de oraya buraya düşüp, benim canımı çıkartırlar. Üstüne üstelikte inat ederim böyle kötü kuşlardan bir şeyler çıkartacağım diye.
Saygılarımla
 
BU HOŞ SOHBETLERİNDEN DOLAYI HASAN KAPLAN VE HÜSEYİN TURAN ÜSTATLARA AYRI AYRI TEŞEKKÜR EDERİZ.
 
İYİ ÇIRAK,İYİ KALFA,İYİ USTA


Bazı meslekler o kadar zordur ki;başarılı olabilmek için ,insanın bilgisinin yanında,becerisinin ve tecrübesininde olması gerekir.Tabi yaşamın şaşmaz kuralı olan şans faktörününde insanı biraz sevmesi gerekir.Usta çırak ilişkileri ile öğrenilen mesleklerin zorluğunu hepimiz çok iyi biliriz.örneğin bir berberlik,yada araba tamirciliği,yada tornacılık yada.....Bir mesleği öğreten usta ne kadar başarılı,bilgili ve deneyimli olursa olsun,çırağın bilgi edinme yada mesleği öğrenme başarısı tamamen kendi becerisi ve hamaratlığı paralelinde olacaktır.kendini işine verip ciddiye alırsa, azimli olursa,yetenekleri ve bilgisi dahilinde geleceğin ustası olarak mesleğine devam edecektir.

Oyun kuşu,bakıcılığı,yetiştiriciliği ve seyisliği gerçekten zor bir iş.tabi bu işe bir meslek diyemeyiz ama bu hobinin gelişimi ve devamlılığı usta çırak ilişkilerine bağlı.deneyimli,tecrübeli ve bilgili ustaların ancak iyi çıraklardan çıkacağını düşünürsek bu konunun ciddiyetini daha iyi anlarız.çünkü çevremizde o kadar yaşı kemale ermiş kuşçu varki,icraatına baktığınızda 15 yaşında kuşçuluğa yeni başlamış bir kuşçudan bir arpa boyu yol alamamış.sebebi tabi ki iyi bir çıraklık yaşamamışlığından kaynaklanıyor.Parayı bastırıp iyi bir kaç çift kuş almakla kuşçu sadece iyi kuşlar besleyen bir kuşçu olabilir.iyi bir kuşçu olmak oyun kuşunda çok uzun yıllar sürüyor.çünkü bu işte öğrenim ve arayış hiçbir zaman bitmiyor.diploman uçurduğun kendi nesil kuşların oluyor.eğer kendi soyunu yapmış ve başarıya ulaşmışsan ve devamlılığın varsa bu işte kalfalık o oluyor.

İyi bir çırak kötü kuşla kendini geliştiremez.eğer beslediği kuş kötü ise ona sadece kötü tecrübeler verebilir.kötü tecrübeler insana ders verebilir ama tecrübeler iyiye dönüştüğü zaman gelişim başlar.şu anda mevcut kuşçuların çoğu bırakın iyi bir kuş uçurmayı,iyi bir kuş seyretmemiş durumdalar.işte bu durum da gelişimlerini o kadar engelliyor ki ellerinde sıkı sıkıya sarıldıkları yetersiz kuşlarla bir şeyler çıkarmaya çalışıyorlar.

Yıllardır kuş besleyen bir arkadaşım bana sürekli bir kuş uçurayım şu benle dalga geçenlerin sesini keseyim,ondan sonra kuşçuluğu dahi bıraksam zoruma gitmez demişti.evet bu arkadaş yıllarca elindeki bir işe yaramaz,iyi kuşçuların tutmamış kuşlarıyla uğraştı durdu.bu arkadaşa bu kuşları verenler,arkasından birde dalga geçerlermiş.geçen yıl kümesinde bir revizyon gerçekleştirdi.iyi bir çıraktır oda bizim gibi,laf dinler.bu yıl meyvesini fazlasıyla aldı.öyle ki, geceleri beni arayıp saatlerce kuşların nasıl oynadığını,onunla dalga geçenlerin arabalarla köşelerden kuşları nasıl seyrettiklerini anlattı durdu.hiç hatrını sormayanların günde beşkere aradığını duyunca bende çok güldüm doğrusu.arkadaşta bu yeni kuşlarından dolayı kendini bayağı geliştirdi.belkide ileride iyi bir kalfa sonrada usta olur,bizede bir şeyler öğretir.

Yani işin özeti arkadaşlar,çırak,kalfa yada usta;başarılı olabilmek için önce mazemenin olması gerekiyor bu işte.Elindeki malzemen kötü ise bir arpa boyu yol alamazsın.iyi bir malzeme ile işe başlarsan iyide bir ustan varsa başkalarının 20 yılda aldığı yolu bir yılda katedersin.

SAYGILARLA........
 
Her kuşçunun kendi kümesinde üstüne titrediği kuş vardır, besleyicilikte daha çok o kuşa ağırlık verir onun altından yavru alıp uçurmaya çalışır, Pek bilinmez bu kuşlardan ne kadar verim alıp hoşnut olunduğu ama sürekli beslenir elden çıkarılmaz, çıkarılmaya kıyılmaz, işte benimde üzerine titrediğim ve yavru alıp uçurmaya çalıştığım, uçtukça kaybolan yada bir şey yapmayan kuşların anasından, her defasında değişik kuşlara vurarak arayış içinde olmam ve inat edercesine yıllarca yavru alıp uçurup verim alamamam karşısında artık dayanamayan arkadaşlar dişinin miadının dolduğuna karar vermiş olacaklar ki, arada bir lafı bana dokundurarak hissettirmeye çalıştılar bende duymamazlıktan geldim. ama öyle bir zaman geldi ki, bendeki bu sabra şaşıp uçan, kaybolan, takladan öte bir şey yapmayan yavruları gördükçe artık hissettirme yerine direk yüzüme de söylemeye de başladılar, bense can çıkar huy çıkmaz misali sanki onca süredir derde derman, yaraya merhem olmamış bu kuşun halen ilaç olacağı umudu ile savunma yapmaya yok ya o kuş düşündüğünüz gibi değil, ben seviyorum yavruları fena değil ondan iyisini mi bulacağım diye söylenip duruyorum.
Bir Pazar sabahı erkenden, Ertan, ben, Mustafa ve Mehmet arkadaşları ziyaret için Kırıkkale yolundayız, her yola çıktığımızda muhakkak bir kuş konusunda tartışma çıkar, öyle bir tartışma olur ki; dışarıdan görenler araba içinde kavga ediyorlar sanırlar, böyle tartışa tartışa anlamayız nasıl yolun bittiğini, nitekim bu yolculukta da konu bu sefer benim dişi ve yavrularından açıldı, bir gün öncesinden bu dişinin yavrusunu belki iner diye uçurmuştum, kuş yavruluğunda uçtuktan sonra bizim evin 60-70 metre ilerisindeki gecekonduların içinde yeni yeni yükselmeye başlayan apartmanlardan en yükseğini kendine yuva belirlemiş her uçtuğunda oraya düşüp, arada bir kalkıp gelip gittikten sonra üçüncü gün aç susuz eve geldiğinden bir süre sonra kanatları 3 fege gelince dinlendirmeye başlamıştım. düşüncem bu zaman içinde kuşun kanatları gelene kadar orayı unutacaktı, benim düşüncem böyleydi ama kuşun ki hiç öyle değilmiş, daha kanadını yeni tamamlayıp kurutmuştu ki, bir hafta sonu Mehmet abi şunu bir kaldıralım dedi, bende zaten onu uçurmak için mana arıyorum o öyle deyince tamam dedim balkondan kuşu kaldırdım çatıya kondu, sinirlendim oyun açmış kuşun yabani gibi çatıya kalkmasına, uçmamasına, sopayı salladığım gibi atmaca gibi çatıdan fırlayıp gittiğini gördüm, kafamı doğrultup sağa sola baktım kuş yok, çok hızlı uçan bir kuştu, kiminin heyecanlı dediği ondanda hızlı, Mehmet gülüyor, hayırdır niye gülüyorsun diyorum, karşıda yol direğinin üstündeki kuşu gösteriyor, bende gülüyorum kuşu görünce, sanki kut kuş takla atmayı bilmiyor,koca çatıya düşemiyor ama ufacık demire tutunmayı biliyor, kaldır uçsun diyorum, Mehmet direkte ki, kuşu kovalıyor, kuş kalktığı gibi sanki füze rotasında dümdüz gidiyor Mehmet gülmeye devam ediyor taa gözlerinin içi gülüyor, ben bu arada kuş kalkarken başka yere baktığımdan kuşun rotasını değiştirip değiştirmediğini göremedim, Mehmete dönerek kuş nerede diyorum? Mehmet gülerek binayı gösteriyor, kuş daha kaldırır kaldırmaz yönünü binaya çevirdiği gibi direk orada, ne tez vardın mübarek, nasıl hatırladın bir iki saniyede binaya varıp attın şaşırmamak elde değil, gene başladı eski huyu, arada bir kalkıp ev hariç her yere indikten tabi üç günü doldurduktan sonra gelip inmeye başladı. Bir hafta böyle, iki hafta böyle 60-70 metre ilerdeki apartmanın çatısından bizim çatıdaki kuşları da görüyor da kalkıp gelmiyor, benim bildiğim yabancı kuş bir yere düştümü akşam ezanı okundumu durmaz kalkar yerine gider, bizimkiler tembel muhakkak akşam gittikleri yerde ikamet edecekler, misafirliği seviyorlar, bu arada kuş orada bekledikçe benimde gelecek diye arada bir bakmaktan boynum tutuluyor, bazen kalkıp uçuyor ama evin üstünde yabancı bir kuş gibi geçip gidiyor, o gelişlerinde kuşları çatıya kaldırdığıma kızıyorum, yazık hayvanları örseliyorum diyorum bir taraftanda vazgeçemiyorum kaybetmeye ama onun eve baktığı bile yok, her uçtuğunda böyle üç gün sonra aç susuz gelip inmesini karşısında yorulan bizim evdekilerde kuşu kümese koymaktan gına gelmiş olacaklar ki, bizim karizmayı bir tarafa atıp kızıyorlar, böyle kuşu niye besliyorsun diye. (kuştan anlamayan evdekiler bile kuşu anladı da bir ben anlayamadım) bende de bu binaya yer etmiş kuşun binayı unutup eve ineceğini düşünmeye devam, kuşun kanat kuyruklarını çabuk gelsin diye yolmuştum, yolmanın kuşun normal gelişimini engellediği ve düzenini bozduğunu bilsem de, elimde uçan başka kuş olmaması ve bir an önce uçurma isteği bene bu yönde karar almaya itmişti. Kuşun tüyden çıkınca bir de yumurta görünce düşeceğine inanmıştım ama her hafta cumartesileri kaldırıp pazartesileri gelince anladık ki huylu huyundan vazgeçmiyor.
Mehmetse bu kuş her uçtuğunda gülmeye devam ediyor
Abi bu nasıl kuş ya senin ev hariç mahalledeki bütün çatılara sallıyor, senin evi bulmaya çalışıyor herhalde diye dalga geçiyor,
taktiği değiştirdim bu seferde yavru yumurta görürse gelip eve iner diye söyleniyorum.
Arabada Mustafa sordu abi kuş geldimi ?
Evet Mustafa sabah erken baktığımda çatıda duruyordu, nasıl olduysa bu sefer bir gece dışarıda kaldı.
Mehmet lafa karışıyor abi hala inat ediyorsun o kuşları beslemeye, bu dişinden hiç eve düşen oldu mu?
Gerçektende bu binaya düşen kuşun anasından aldığım, uçup takla aşan hiçbir yavru, aşmayanlarda dahil eve düşmedi, çoğu kayboldu bizde tabi hiçbirinde neticeyi göremeyince kuşu başka başka kuşlara vurarak yola devam etmek zorunda kaldık, elde kaybolmayan tek bu kuş kaldı, oda yüksek binaya yer ettiğinden kimse çıkıp yakalayamıyor.
Mehmet, abi o dişiyi kaç kuşa vurdun diyor? kuşların eve düşmemesinin nedenini benim dişide görüyordu.
Söyle bir düşüneyim bakayım dedim.
Silik arap erkek,
Ondan uçanlar eve düştümü abi ?
Yok.
Dumanlı erkek takunya ?
Bir yavrusunu uçurduk netice alamadık oda kayboldu.
Gökperçem erkek ?
Ondan iki yavru aldık aynı gün atmaca birini aldı birini yaraladı oda sık takladan eve gelmeyip kaybolanlardan.
Sakat arap erkek ?
Ondan aldığım bütün yavrular daha takla çevirmeden gitti. Ama yüksek uçtuklarından atmaca almıştır diye saf saf savunmayı da ihmal etmedim,
Beyaz erkek, arap yavruları kayboldu, elimde uçan tek bu dişi yavru kaldı oda ekeleşti sayılır, ama yavruyu yumurtayı görürse unutur diye umuyorum.
Mehmet devam ediyor abi gördünmü ? kuşların evine bağlılığı nerden geliyor, bu dişinin hiçbir yavrusu eve düşmedi , daha kaç erkeğe vurmayı düşünüyorsun?
Mehmetin o sözlerini duyan Mustafa arabanın arka koltuğundan lafa karışıyor,
Kadının birinin kocası ölmüş, zaman geçince yalnızlık canına tak etmiş .evlenmeyi düşünmeye başlamış ama bunu oğullarına nasıl anlatacak, kabullendirecek bir türlü yolunu yordamını bulamıyormuş, o böyle kara kara düşüne dursun onun bu düşünceli üzgün halini gören oğullarından biri babasının acısını unutamadığını sandığı anasına moral vermek için olacak dayanamamış ana tamam biliyorsun babam öldü, artık geri gelmez yeter artık kocan için üzüldüğün deyince
Ana bir iç çekmiş, ah ah nasıl üzülmeyeyim ki ; “Recep, Şaban, Ramazan birde rahmetli baban ondan evvel üçü de saymazsak anan kocamı gördü oğul demiş…”
Mustafa da , arabada bulunanların duyacağı sekilde gülmeye devam ederek,
Hasan ağabeynin o dişide kocamı gördü ki diyor.
Saygılarımla…
 
Mehmet, bana dönerek Hakan, mahallede benim sarı gibi oynayan kuş yok abi diyor
Hakan öyle söyleyince sen ne yaptın?
Onu mahalledekiler için söyle, bana söyleme hangisini uçuracaksan bana uçur dedim, silik arap kırkanat var onu uçuracak , ama bakın sizin sesiniz hiç çıkmıyor? Size de resti çekti .
Oynayan kuş yok ki neye sesim çıksın, benimkiler yem hastası, yer, içer, yatarlar,üstelik ben kuş için iddiaya girmem, tecrübelerim onu gösteriyor daha sana kaybettiğim güveci bile ısmarlamayadım,
Mustafa lafa karışıyor, kuş yok mu diyorsun, tamam Mehmet sana uçuracağız.
Hangisini abi ?
Ne yapacan Mehmet, biz sana uçuracağız, (kümeste Mustafanın bozdumanlı bir yavrusu var yeni taklaya başladı, (oynayan olmayınca yavruya umut bağlıyoruz vay halımıza)
Bozdumanlı yavruyu mu diyor Mehmet?
Ne yapacan sen bir ay süre, sende hangi kuşu uçurursan uçur?
Tamam abi diyor Mehmet,
Mustafaya yapma iddiaya girme diyorum, benim derdim başka Mehmet benim evin arkasındaki bahçede kuş uçuruyor, Ben her sabah işe gitmeden erkenden yavruları uçuruyorum, Mehmet beni bekliyor kuşlar indikten sonra kendi kuşlarını kaldırıyor, iş iddiaya girerse bendende erken kalkar uçurur, yada aynı zamana dek gelir kuşlar birbirine karışır verim alamayız o kısa sürede olan bana olur, onun bu azmini hep takdir etmişimdir. (yalnız birazda gözü değer, çakır gözlüdür onun yaşamaz dediği kuş yaşamaz, kaybolur dediği % 200 kesin kaybolur, oynamaz dediği oynamaz, 40 yıldır Mehmeti tanıma tecrübemden biliyorum.)
Aman Mustafa diyorum bırak iddiayı biz Mehmete karşı kuş uçuramayız bizde kısmet mi var,
Yok Hasan abi diyor, en geç Kasımın 20 si kaldıracağız,
Mehmet tamam abi diyor,
Bozdumanlı yavru havada çok pratik takla çeviriyor, her an kafayı kaldıracak durumda, ses soluk çok kalite şimdiye kadar aldığımız yavruların içinde kanadını bu kadar pratik kullanan ve kendini havada taşıyan oyun kuşu fiziği taşıyan bir yavru almamıştık, daha bebekken deyim yerindeyse …okundan ne olacağı belli oluyor dedirtiyordu (öyle ne dediklerimiz boş çıktı o ayrı bir konu)
Mehmet gerçi kazansam ne olacak daha önce kaybettiklerinizi yerine getirmediniz ki diyor,
Hemen itiraz ediyoruz
Hangisinde getirmedik?
abi sen güveci kaybettin, Mustafa da gökperçem den
Doğru, ben güveci kaybettim ama iddiaya girdiğimizde güveç değil yerine başka bir şey alayım dediydim. Siz halen inat ediyorsunuz güveç diye.
Mustafa atılıyor ben neyi kaybetmişim?
Abi gök perçem yavru eve düşer diyordun ama kuş eve düşmedi kayboldu
Hemen itiraz ediyoruz Mustafayla ikimiz, nasıl düşmedi mi kuş?
Bu arada yağmur olanca hızıyla yağıyor , Ertanın arabanın içinde bizim evin duvarının dibinde konuşmaya devam ediyoruz.
Mehmete evin bitişiğindeki komşunun çatısını göstererek kuş bu çatıdan kaybolmadı mı diyorum?
Olsun abi diyor Mehmet, bu sizin çatımı ?
Olur mu Mehmet diyoruz, eve düşmez derken, sen eve düşüremezsiniz başını alır gider demeye getiriyordun?
Abi kuş başka yere atmadı mı ?
Attıda nasıl attı, kuş vura vura inerken taklada tersleyince zorunlu o çatıya düştü, gece orda kaldı, çıkıp almadığım içinde kayboldu .
Abi beni ilgilendirmez o çatı sizin mi?
Olur mu Mehmet diyoruz, iki ev arasındaki armut ağacını göstererek, kuşun suçu ne inerken tersleyince yönü bu çatı olduysa, kuş evin uzağına atmıyor ya, üç metre öteye düşüyor.
Mehmeti ikna ne mümkün kuş evine düşmedi de düşmedi,
Sabah işi sıkıya alıyorum bozdumanlı yavruyu kaldırıyorum, Mustafa kuşta sinyalleri fark etmiş olacaktı ki, ondan Mehmetle iddiaya girmişti, kuş bir gün önce düz takla aşan yavru inerken çatıya 3 taklayla inince Mehmetin bahçede bana dönerek Hasan abi bazıların ekeleri bile inerken o kadar takla atmıyor diye Mehmeti kızdırmayı ihmal etmemişti. Nitekim kuş kalkınca havada 3-4 takla bir iki adam boyu sıçramaya kafayı kaldırmaya başladı, sıçraması ve taklayı seri çevirmesi benimde yüreğime su serpmeye başladı, sonunda makus talihimi yenecek oynayan bir kuşum olacak, Mehmetin yıllardır çektiği reste cevap verebilecektim öyle düşünüyordum.
Kuş havada yanına gelen kardeşinden ayrı uçuyor (kardeşi bir aydır daha taklayı çevirmedi, bizim umut bağladığımız kuşa bak) sık sık havada çalışıyordu, bizim evin biraz yukarısında Hakangilin evin üstünde yaklaşık 25-30 metre yüksekte taklaları vururken birden kuşun havada kanadının kilitlendiğini gördüm, kuş havada kanat çırpmaya, kurtulmaya çalışıyor ama nafile döne döne yere düşüyor, düştüğü yer bizim evin 30-40 metre ilerisinde yukarı yolun geçtiği ağaçların olduğu bir yer, bizim evin ilerisinden ara yoldan üstteki yola bağlanıyor kuş düşmeye devam ederken bende kümesin olduğu yerden çaresiz gözlerle seyrediyorum, kuşun yere düşmesine bir iki metre kala artık kurtulamayacağını anlayınca kedi, köpek vs yemesin diye evden fırladığım gibi var gücümle koşuyorum, unutmuşum uzun süredir koşmayı, o mesafeyi birkaç saniyede alıyorum ama bana saatler gibi geliyor, nefesimde kalmadı çatlıyorum, bu arada kuşun düştüğü yeri tespit etmeye çalışıyorum, yola mı düştü, yolun birkaç metre altındaki bahçelere mi düştü bilemiyorum, o sıra Hakan benim koştuğumu görmemiş olacak ki; kuşun düştüğü yerin on metre üstündeki bahçe duvarından (onların evin 3-4 ev altındaki bizim eve doğru) ıslık çalıyor, Bense koşarken içimden bin bir türlü düşünce geçiyor, senaryolar kuruyorum, o düşmeyle sağ kalmasının mücize olacağını düşünüyorum.
Hakan benim ara yoldan çıkıp yolun yukarısına onların evin oraya doğru koştuğumu görüyor o anda bakıyorum benimle birlikte duvarın altından kedilerde koşuyor, sanki yarışa girmişiz hedefe kim önce varacak der gibi, önümde koşan kara kediye kış derken, deparı daha da yükseltiyorum, onlardan önce kuşa varayım diye, Hakan bağırıyor abi boşa koşma, kedi ağacın orada kuşu aldı götürüyor, içim cız ediyor, telaşın yerini panik alıyor, umutsuzca koşuyorum belki kuşu kurtarabilirim diye ama Hakanın bahsettiği yer yolun 3-4 metre altında 15-20 metre ilerdeki bahçe, oraya ineyim diyene kadar kedinin bahçenin altındaki gecekonduların çatısının içine girip kaybolması işten bile değil, gene de kendimi kediye karşı bağırmamak için zor tutuyorum, kedinin kuşu götürdüğü bahçenin duvarına geldiğimde birden kuşun fırlayıp gittiğini görüyorum, oh diyorum demek ki kedi yakalamamış, ama bakınca tek şaşıranın ben olmadığını görüyorum, kedinin ağzında bizim kuşun dünya kadar tüyleri duruyor, yemek yerken ağzının sağı soluna yemek bulaşmış çocuklar gibi, kedi şaşkın şaşkın ağzında tüyler olduğu yerden bakıyor, dona kalmış kuşu nasıl kaçırdım dercesine aklı almıyor, kuşun nasıl kurtulduğunu bilemiyorum, benim için tam bir mucize ilk defa bir kedinin kuşu ağzından kaçırdığını görüyorum, içim rahatlıyor, (bu arada kuş akşama doğru geliyor, göğsünün altında kocaman bir yara, deriyle birlikte etin bir kısmıda gitmiş, ayak topallıyor vucudunun her yerinde çırpınmanın sonucu oluşan tırnak izleri, sabah kanatları tutuk perişan halde yem yemiyor yiyecek durumu yok yaşar mı bilinmez)
Mehmet, evlerinin bahçesinden yukarı yolun oradan geldiğimi görmüş olacak ki; onların bahçeye gittiğimde merak etmiş soruyor
Hayırdır abi, yukardan nerden geliyordun?
Bozdumanlıyı kedi kaptı.
Gözleri gülüyor, ben tatlımı isterim diye devam ediyor.
Biliyorum ona karşı hiç şansımız tutmuyor, gene bu şanssızlığımız nüksetti, elime telefonu alıyorum, Mustafaya haber vereyim diyorum,
Neredesin Mustafa?
Abi Yahsihandayım, kuşlara bakıyoruz?
Sen şu iddiandan vazgeç diyorum?
Hayırdır abi ?
Valla geçsen iyi olur,
Kuşa bir şey mi oldu abi?
Kedi götürdü.
Sağlık olsun abi diyor ne yapalım.
Bu arada Mustafanın anlattığı hikaye geliyor.
Adamın biri rüyasında köyündeki herkesin çeşmesinden bolluk içinde suyun akmakta olduğunu görmekte ama nedense kendisininki ise ince ince damlamaktadır. Herkesin çeşmesinin bol akması kendisinin böyle ince ince suyun akmasına anlam veremez, çeşmenin içi tıkalımı diye eline geçirdiği bir dal parçası ile karıştırmaya başlar, bu arada karıştırırken dal parçası çeşmenin içinde kırılır, zaten dar olan deliği iyicene tıkar, akan o suda akmaz olur, adam suyu akıtmak için uğraşıp dururken ak sakallı bir ihtiyar pehdah olur, adamın yanına yaklaşır kulağına eğilir, “dıkandı efendi dıkandı der…”
Köylü o aksakallı ihtiyarın dediğini pek anlamaz, o musluğun tıkadığını söylüyor sanarak açmak için uğraşır durur bilmez ki Tıkanan çeşme değil kısmetidir.
Bizimkide öyle, Mehmete karşı kısmetimiz tıkanmış, bizse daha karıştırıp duruyoruz.
Saygılarımla..
 
selamunaleykum hasan abi
sizin kismetiniz mehmet in goz renginden tikanmis olmasin :evet:
aksakalli dede gibi konustum cok beyaz olmasada baya var beyaz
 
bende yaşadığım bir durumu sizlere aktarmak istiyorum arkadaşlar
1967 senesinde birinci ligdeki bir takımın genç takımında futbol oynuyordum, mevsim kış 19 mayıs stadının dış sahasında maçımız var maçın ortasında hoca yanımdaki arkadaşa ısınmasını söyledi oyuncuyu değiştirecek.
arkadaş kalktı başladı ısınma hareketlerine bi müddet sonra baktık arkadaş yok saga bak sola bak adam uçmuş piyasada yok.
derken maç bitti mağlubüz soyunma odasına geldik baktık arkadaş soyunma odasında sobanın başında ısınıyor
hoca fırça atıyor oğlum nerdesin sen
arkadaş hocaya demezmi hocam ısın dediniz bende geldim ısınıyorum.
şimdi buna benzer bir olayda kuşcu bir arkadaşa gittik yanımdaa eski bir kuşçu arkadaş var adam bize işte bunu uçuracam yalnız üçbuçuk saatten aşağı inmez inşallah geceye kalmaz falan diye anlatarak kuşu kaldırdı bizler oturduk sandalyeye arkadaş sandalya almaya gitti az ileri kuş 2 turdan sonra geldi lap kondu yere
bu sandalyeye oturdu başladı işte 20 sefer yapıyor basmıyor nasıl yapcaz inmesi için falan muhabbete o ara kuş girdi kümese.
tabi bikaç dakikada geçti bu ara bakıyor havaya kuş yok nerde kuş sen bilirsin diyoruz işte şurdan gelecek diyor daha ısınmadı. ısındığı dakka ordan atar atmaca gibi diyor ballandıra ballandıra
ısınmadan oynamazmı dedik abi ısınmadan kuşmu oynar dedi bende dedimki hava soğuk kümesinde soba varmı bir bak belki ısınıyordur dedim yok abi lamba yakıyorum dedi
neyse biz kaçalım senin lambalar iyi ısıtmamış kuşları hava demek çok soğuk dedik adam bize olurmu abi şimdi atar atmaca gibi
bende dedimki kümese gir bir lamba daha yak ertesi gün davet et bizi
 
Geri
Üst