Pazar günü hava güzel, aynı zamanda anneler günü, televizyondan Telekom reklamını seyrediyorum, anneler günü nedeniyle her yönü aramak bedava diyor, aman diyorum reklamı kimse duymadan telefona koşuyorum, amma beleşciymisin diyeceksiniz, eh millet olarak alıştık artık, beleş her şeye koşuyoruz, bu iş genetiğimize de yansımaya başladı. gene de ben teşekkür ediyorum reklama bizi düşündükleri için milletin uyanığı olmak için basıyorum tuşlara, biraz bekliyorum karşıdan ses gelmiyor, yakın gözlüğü takmadığımdan rakamları pek göremiyorum, kuşçu adamın gözlerinde sorun olmasına aklım almıyor, bizim kuşçuların en çok çalışan organı gözdür, yolda giderken, arabanın içinde bile olsa 500 metre ilerde uçan kuşu görür kafası yerde giden kuşçu bulmak zordur, bende uzağı görmede iddialıyım ama yaklaşık günde 10 saat bilgisayarın basında yazı yazarak geçince gözlerde özelliğini kaybediyor, Allahtan halen uzağı görüyorum ama mesafe tahminin pek tutturamıyorum. neyse gözlüğü takıp tekrar arıyorum, gene cevap gelmiyor, daha doğrusu telefondan ses çıkmıyor, bu seferde acaba telefonda bir şey mi var diye merak ediyorum, komşuyu arıyoruz çalıyor ama ne mümkün şehirler arası görüşmek, beleşe konuşmak ya herkes benim gibi beleş konuşacağım diye ya hatlara yüklendi yada reklam bizi yanıltı, bu sayede iyide reklam yaptı diyorum, anamı da sonra ararım, eskiden anneler gününü hatırlıyorum da , cebimizde kuruş bulamazdı ama ne yapar eder bir hediye alırdık, (kolanya, baş örtüsü vs.) o zaman anneler günü ucuzdu şimdi ne alacağız diye düşünüp duruyoruz, ben anamı unutmuşken, benim oğlan sağ olsun anasını benden çok düşündüğünden olacak dersane çıkışı bana dönerek, baba bana para verirmisin anneme hediye alacam diyerek beni çok duygulandırdı, öğlen hediyesi ile eve geldi, elinde balık, akvaryumcuya girmiş bir tane balık almış, anaya hediyeyi unutmuş, parayı balığa yatırmış, iki sene öncede kışın iki küçük Japon balığı getirmişti, on dakika sonra hevesi geçmiş bakması bana kalmıştı, bizim Ahmet’te küçük 30 santimlik bir akvaryum varmış onu aldık birkaç tanede sonra ben çocukluk edip getirdim, 5 tane Japon balığı o küçük akvaryumda 2 senedir ne büyüdü nede öldüler, inadına yaşıyorlar, oğlum diyorum bu balık, Japonlarla yaşamaz ki, baba balıkçı öyle demedi, yaşar dedi, 14 yaşında ama benim gibi saf, (nitekim 2 gün sonra öldü) iyide balıklar çoğalıyor, nereye sığacaklar, baba maaşımı aldığımda kardeşimle büyük akvaryum alırız, iyi diyorum, benden küçük bir maaş alıyor ama almadan önce hep iyi şeyler yapacağını söylüyor, parayı aldığı gibide markete veya internete koşup saniyede bitiriyor, anladık diyorum akvaryum parası da bizden çıkacak, hele dursun okul bitince alırız bu arada cep telefonumu da ver diyorum, sabah çantasına koyup dersaneye götürünce bizde ev telefonuna sarılmış böylece Antalya’da oturan annemi arayamamıştım.
Pazar günü hem tatil hemde uzun süredir ilk defa hava iyi olunca mahallenin her tarafında kuş uçmakta, havada ayrı bir güzellik, benimde bir iki kargam uçuyor, uzun süredir gevşek gevşek takla vuran boz dumanlı yavru, evin üstüne gelip takla vurup gidiyor, seri takla çeviriyor, kanat sallaması uçan diğer boz yavruya göre daha iyi, boz yavruda taklayı yeni çevirdi ama kuşta zıplamaya çalışıyor ses soluk yok, tüyden oluyor diyoruz, halbuki yavruyken kuşun sesi motor gibiydi, birazda kanadı tutuk gibi sabah öylen akşam uçunca kuşun kanadı hamladı hafta içi bir kez, hafta sonu birkaç kez olunca kuşta dayanamıyor, söyle bir havaya bakıyorum benimkilerde dahil, havada kalan, altı sağlam, saati tamamlayan kuş nerdeyse yok, o kadar kuş uçuyor havada kalmayı beceremiyorlar, nefes açamayan, yüksek uçmayan kuş ne kadar dayanıklı olur diyorum.
yola iniyoruz Mehmetle birlikte, 3-4 metre ötede duran kamyonun kasasına sırtımızı dayayıp uçan kuşları seyrediyoruz, Uğurda yukarıda Hakanın bahçede oturuyor, bizim yola indiğimizi görünce yanından ayrılıp yanımıza geliyor, her zamanki gibi güleç yüzü, İzmit’teydi , tayinini yeni Ankaraya aldırdı, bizim tepenin altında teras aldı, orada beyazlar, bozlar uçuruyor, yaşı genç ama mahalledeki ve çevredeki yüz kuşçudan daha bilinçli, kuşu tanımada yorumlamada, daha bizim kiler kuşun taklayı nasıl çevirdiğini, nasıl kanat salladığını bilmezken, o çok ileride, bozdumanlı evin üstüne gelip taklayı seri çevirip gittikçe dayanamayıp soruyor,
abi bu taban taklamı?
Mehmet’le biz taban diyoruz,
yok abi diyor ben buna taban demem!
Bir yanlış anlamayı önleyelim diyoruz, taban insana ve yöreye göre fark ediyor, kimi kuş taklayı döndükten sonra fışkırmaya başları, kimi yerde de hafif çıktıktan sonraki taklayı dönmesidir. bu kuş henüz sefer yapmıyor eğer bu dönüşten sonra fişek yapsaydı taban taklalı oyunuyor diyecektik diyoruz.
Ben sizden farklı düşünüyorum abi diyor.
Mehmet bana dönüp Uğur ayrıca bozdumanlının kafası yere de bakıyor diye söylüyor abi.
-Şimdi yere bakması kuşa dayamadığından geçerken gözü yerde ama yavru kuş yarın bir gün büyük ihtimal değişir diyorum.
Nitekim hafta içi çok güzel bir gün ilk defa hava hem açık hem de kuş uçurmaya çok elverişli, boz dumanlı yavruyu kaldırıyorum, beş altı dakika kadar yükseklerde uçuyor, sonra yerde balkonda kuşların kanat çırpışını görünce hırslanıyor eve dalışa geçiyor, 4-5 mt. kala taklayı döndüğü gibi fışkırıyor hızlı bir tempo ile 5-6 takla 10-12 metre arası kaçıyor, ama öyle seri gidişi göze güzel gözüküyor ki, şaşırıyorum, aha diyorum kuş başladı, hemen balkon demirinden tutup diğer kuşçulara bakıyorum gördüler mi diye, mübarek bir tane ortalıkta kuşçu görünmüyor. başka zaman olsa havayı bir saniye boş bırakmazlar, kuş zıplıyor ya , yarın görmedim olacak diyorum bu arada ispatı olsun diye koşup evin içine fotoğraf makinesini kapıyorum, başlıyorum kuşun uçuşunu videoya çekmeye, kuş nasıl olsa başladı artık gerisini getirir diye düşünüyorum, on dakika sonra yüksek uçumu bırakıp orta mesafede dolanıyor, arada bir havada giderken hırsla takla dönüyor, sıçrayacak gibi yapıyor sonra vazgeçiyor, ben kameraya çektikçe evin üstüne geliyor cırt ediyor sürekli böyle bir takla oyundan kaçıyor, deminki sevincin yerini bir hüsran ve sinir bırakıyor meğersem kuşun bir atımlık barutu varmış, ondan sonra gel cırt, git cırt, sinir oluyorum bu seferde iyi ki; kimse yok bu halini görselerdi benimle dalga geçerlerdi diye seviniyorum.
Biraz ileride yolun karşı komşumuz Mustafa var, kuştan anlamaz, elimde kamera balkonda Semazenler gibi durduğum yerde başım havada daire çizdiğimi görünce yanıma doğru gelip merakla
- öyle ne yapıyorsun diyor ?
kuşu çekiyorum, ama vazgeçeceğim baksana ben çektikçe takla aşmıyor, oynamıyor diyorum.
gülüyor hemen benle dalga geçmeye başlıyor, kuş oynamıyorsa bak ben iyi oynuyorum beni çek diye boşa gitmesin diye başlıyor yolun ortasında Misket oynamaya,
hadi oradan diyerek.
vazgeçiyorum çekmekten,
-cırt, pırt eden kuşu ve 45 inden sonra koca göbeğiyle misket oyandığını sanan Mustafayı.
saygılarımla