Hafta içi günlerden perşembe her zamanki gibi (2 senedir güneşe hasret kaldık) yağmurlu bir Ankara sabahı, kuşları yemliyorum, uçacak kuş varsa uçuruyorum. iki yavru var yeni yeni yeme vurdu balkonun içinde pirelenip duruyorlar, Mustafa’nın kuşlarının yavrusu, bana onlara gözün gibi bak diyor bende balkon demirine zıpladıkça indiriyorum, çünkü oradan yola düştü mü yavru kuşu ne yakalamak, nede bulmak mümkün olmuyor, korktuğum başıma geliyor, işe gideceğim sırada kümese koymaya çalışınca dumanlı yavrunun teki zıplıyor balkon demirine, ıska geçiyor yola doğru düşerken panikliyor daire çizerken ben kümese dalıyorum kafamı kaldırdığımda yavru yok, yağmurda gittikçe hızını artırıyor, bir taraftan işe gideceğim geç kalmayım diye uğraşıyorum, bir taraftan da zaten zar zor aldığımız gözüne baktığımız yavrunun kaybolmasını istemiyorum, çok ufak daha baş kanatları bile tamamlanmadı, kedi köpek yer, çatıya çıkıp sağa sola bakıyorum kuş yok yağmurda şiddetini iyicene artırıyor, çaresiz içeri girip işe gitmeye hazırlanıyorum, birden pencerenin önünden geçtiğini görüyorum, yola koşup bakıyorum komşunun çatısını kapatan tahtalardan tutunmuş ürkek bir şekilde bakıyor, her an kedi kapabilir diye kaldırıyorum. dolaşıyor karşı komşunun çatısının ucuna konuyor, koşarak eve geliyorum, takım elbiseyle kümese dalıp 2-3 yavru çıkartıyorum, tek tek çatıya atıyorum, kuşları görüyor gelmeye çalışıyor, evin önüne gelince ineceğine bir daire çiziyor, çatıda yağmurdan ıslanıp büzüşmüş kuşlara elimdeki sopayı fırlatıyorum ama umursamıyorlar, anlaşılan yağmur sopadan daha çok onları etkiliyor, yoğun yağan yağmur yüzünden yerlerinden kımıldamıyorlar, üstüm başım su içinde, tekrar çatıya çıkıyorum bakıyorum gözükmüyor, deyim yerindeyse sudan çıkmış sıçana dönüyorum. bir umut yağmur azalırsa diye kuşun birini dışarıda bırakıp işe gidiyorum, her on dakikada bir evi arıyorum
-geldi mi?
-yok gelmedi,
bir süre sonra umudumu kaybediyorum, bu seferde bir mahcubiyet alıyor, emanete sahip çıkmamış bir insan yüzü, Mustafaya ne diyeceğim diyorum, bu yavruları çok seviyordu, gerçi benim üzülmemi hiç istemez ama gene de ben de bir üzüntü, keşke başka yavru kaybolsaydı, gözüne baktıkça gözüne çöp batar derler ya, kuşun kaybolduğuna mı, sırıl sıklam ıslanıp servisi kaçırdığıma mı yanayım bilmiyorum. Bu arada Mustafa aradığında müjdeyi nasıl vereceğimi düşünmeye başlıyorum.
- İşyerinde gözüm havada, işten erken çıkacağım ama sanki gök delinmiş, durmadan yağan bir yağmur, mesai bitim evdeyim, boz yavru var onu kaldırıyorum bir iki havada takla aşıyor, ağır ağır tüyde, bir süre sonra kayboluyor, bakıyorum tepede yukarıda evin birinin çatısında duruyor, O sıra eski Milli güreşçilerimizden Suat geliyor. Tepenin üstündeki Toki bloklarında oturuyor, eve giderken ben kaldırırım diyor. biraz sonra kuşun uçtuğunu görüyorum, bu arada karşı komşumuzun 3 yaşındaki oğlu Avni, bundan 30 yıl önce doğmuş olsa Gırgır dergisindeki Avanak Avni tiplemesinin kopyası, ufacık boyu bir o kadar hareketli yapısı ile balkonun altına gelip, Hasan abeii hadi gel top oynayalım diyor, 2 metre aşağıma bakıyorum sanki bir karınca büyüklüğünde, ama akıl olarak maşallah benimle yarışıyor, geçen yolda durmuş bana bakıyor, geçen onların kapısının önüne park ettiğim külüstüre bakıp, hep sen biniyorsun birazda babam sürsün, ben oturacam deyince, birkaç kez benim arabaya binince baktım bizim arabaya ortak çıktı diyecek bir şey bulamadım, geçenlerde annesi rahatsızlanmış gece yarısı acile götürmüştüm, bunu bırakacak kimse olmayınca abisini bizim eve atıp bunu da yanımıza alıp acile gitmiştik, on dakikalık yolda yarım saat ahiret sorularına cevap vermekle geçirdim, hava yağmurlu ve soğuk, benim üstümde mont var, o bir tişörtle , yolda da bazen yalın ayak dolanır, dayanıklıdır. ben bir saniyede zatüre olurum, babasıgili beklerken gece yarısı benim uykum geldi bunun sorularının sonu gelmedi, arabanın arkasındaki küçük yastıkları gösteriyorum, hadi şunları al ben montumu örterim yat koltuğa uyu diyorum sanki onu düşünürcesine, yok hasan abi diyor, ben uyumayacam, babası bana Hasan abi diyo ya, oda öyle alıştı. benimde işime geliyor benden 48 yaş küçük biriyle arkadaş olmak, kendimi küçülmüş hissediyorum. Allahtan bir iki saat sonra babasıgil acilden çıktıda demin on dakikada acil gittiğim yolu beş dakikada dönerek ahiret soruların bir kısmını gündüze bıraktım. bir gün öncesinde yaptığımız maçta 8 yaşındaki abisi ve benim 9 yaşındaki ufaklığa yenilince, baktım bizim oğlanda dahil ikisi bana dönüp “Fincanı taştan oyarlar” diye kibar bir şarkıya başladılar, intikam ateşim tutuştu. tamam dedim yarın görürsünüz, Bu arada Avni bana yoldan durmadan bağırıyor,
-Hasan abeiii hadi gel.
Avni kuş uçuyor,
Uçsun bana ne hadi gel bak seni döğerim yoksa!
korkuyorum Avni dövecek olursa diye zaten kuşta yüksekte 300 metre uzakta tepenin öbür yüzünde Siyami’nin dumanlısı ile birlikte uçuyor, Siyami’nin oraya gidip geliyor, kesin Siyami pırıltı veriyordur diyorum, kuş kızmış birde evde kuş görmeyince biraz da neslinde yalakalık olunca eve uğramıyor, Siyamiyi arayım diyorum sonra vazgeçiyorum, yalaka bir kuşsa ne yapacaksın, bu gün onun oraya yarın başka yere insanın başını derde sokar diye vazgeçiyorum. her uçan ya kaçıyor ya başka yere atıyor, doğru dürüst kuş uçuramayacakmıyım diye söyleniyorum. Kümesin kapısı kapatıp yola çocukların yanına iniyorum, uyanıklar benim kaleyi büyütmüşler kendilerinkini küçültmüşleri, görmüyorum kalenin büyüdüğünü, ben diyorum şu karşı kaleyi alayım, hemen zıplıyorlar yok bu kale bizim diye, çaresiz kabul ediyorum. Avni boyu 50 cm yok, top göğsüne kadar geliyor ama bir koşuşu var gülmekten kırılıyorum, yerde bazen top gibi yuvarlanıyor, acıyı filan hatırlamıyor dayanaklı hemen kalkıp topu kapmak için koşuyor. Yanıma gelip hasan abi topu bana ver demesi yok mu canımı alıyor,
Bana abi deme, amca de diyorum,
Yaa Hasan ağabeyiiii diye bağırıyor,
Anlaşıldı amca dedirtiremiyeceğiz, Avni benden, güya 2 ye 2 maç yapıyoruz, benim oğlan benden olacağına karşı tarafta Batuhanla birlikte, Batuhan ilkokul ikiye gidiyor boyu kısa olmasına rağmen çok iyi top tekniği var, yalnız biraz çalımcı, bende bu yönünü kaptığımdan mahsus kızdırıyorum pas atmaz şimdi çalım atar diye oda pas atayım derken topu kapıyorum, bazen tuttuğum gibi yerden kesip yana koyuyorum, itiraz ediyor penaltı diye, onlar bize penaltıdan gol atıyorlar, bizim Avni sevinçle bağırıyor Gollll diye, lan dürzi diyorum insan yediği gola sevinir mi, onlar bize attı, o yediğimiz golün değil, topu almanın derdinde, topu kaptığı gibi kenarda duran Kamyonun arkasına doğru koşup kamyonun altından topu atıyor, tabi 2 ye bir olunca topu kaptırıyorum, gol yiyoruz oda yetmiyor rakip 2 kişi üstüme doğru gelince Avnide topu kapmak için bana doğru koşuyor topu kapmaya çalışıyor benden, çocuk benim oğlandan yetenekli, bir insan babaya bu kadar çeker, benim oğlan karşı tarafın kalecisi top yanından geçiyor, geçtikten sonra hamle ediyor, refleksi o kadar zayıf, ama çenesi kuvvetli, yenilgiyi kabullenmiyor, onda biter diyorum zaten gol sayıları 9 a gelmiş, bu arada gözümde havada kuşu takip ediyorum, boz dişi yavru bir iki dakikalığına kayboluyor, Siyami indirdi derken, buluttan atarak geliyor, gözü ev dışında her yerde tepenin üstündeki evlere düşmeye çalışıyor, yalaka olmasın diye çocuklara bekleyin kuşu indiriyim diyorum, itiraz ediyorlar ama bir günde iki kuş kaybetmeyi kabullenmiyorum, evin içinden balkona çıkıp kuş gösteriyorum hayvan yukarıdan hamur yığını gibi düşüyor, pilini bitirdiği anlaşılıyor, söyle bir bakıyorum Mahallede benim kuşların dışında başka yere atan yok, ister bir saat uçsunlar , isterse iki dakika milletin kuşu evine iniyor, benimkiler sabah 7.30 dediğinde 3 günlük karışık yemi tüketmiş olduklarından artan yemleri yoldaki kumru ve yabanilere veriyorum, tabi yem terbiyesi olmayan kuş evine iner mi, halen inat edip sabahları yemi basıyorum, elimin hiç ölçüsü yok, bari yavrulu kuşlara ver diyeceksin, acıyorum, dayanamıyorum biri yerken biri bakana , ama onlar bana acımıyor.
Sağa sola bakıyorum dumanlı yavru belki çıkar gelir diye, akşam ezanı okunuyor halen görünmüyor, defteri çıkarıp kayıp olduğu tarihi yazıyorum, uzun süredir beslediğim kuşların seceresini tutarım, eğer kuştan umudum kesmiş isem kesin deftere kaydediyorum, bu güne kadar seceresini tutup ta defterden sildiğim kuş pek ortaya çıkmadı,
bu arada İşyerinde Cavit abi Ankaranın dışındaki bahçesinde tavşan besliyordu, hafta ortasında işyerinden ayrılıp 30 km öteye gidip bahçesindeki tavşanları besliyordu, kaç kez söyledim yabani hayvanlar yer diye, yok sağlam yaptım dedi, geçen baktık işyerinde sessiz sedasız duruyor 55 yaşındaki adam, süphelendik ama bir şey diyemedik, öğlen halka tatlısı aldı geldi, hayırdık dedik, içimden geldi dedi. Biraz sonra bana çözüldü, tavşanları ve 6 yavrusu ile birlikte yabani hayvanlar yemiş dedi,
-yani tatlıyı bunun için mi aldın abi kurtarmaz diyorum,
hadi oradan, asıl sizin bana almanız lazım taziyeye gelen getirir dedi.
-Tamam abi dedim, kabul, yılbaşından bu yana 5-6 kuşum kayboldu, seneye kadar sayısını bilemem artık her kayboldukça gelir tatlımı isterim.
Birkaç gündür tavşanların üzüntüsünü taşıyor, bu arada kızı Samsundan okuldan arıyor, baba tavşanlar nasıl diye (yavruyken o almıştı) Cavit abi telefonla konuşurken bize bakıyor, sonra dönüp iyi kızım ne yapsınlar yiyip içip yatıyorlar, bırak şimdi sen şimdi onları düşünmeyi okuluna bak diyor.
kafamın üstünde yıldızlar çakıyor, bende işi kapıyorum, Teşekkür ediyorum içimden Cavit abiye, yavru için üzülmeyi bırakıp, gülüyorum Kırıkkale’den Mustafa arayıp yavrular ne durumda derse,
“onlar iyi ne yapacan bırak onları düşünmeyi, sen işine gücüne bak” diyeceğim.
Saygılarımla