Geyik Muhabbeti (Atış Serbest)

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan cengiz_demirci
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
  • Cevaplar Cevaplar 168
  • Görüntüleme Görüntüleme 35K
:))) hahhaaha HASAN ABİ VALA ÇOK EĞLENDİM..
 
hasan abi ağzına sağlık, sen beni güldürdün Allah ta seni güldürsün ,şu dikine giden kuşa gülmekten gözlerimden yaş geldi yemin ederim :))
 
Vakitsiz öten horozun sesini çabuk kısarlar derler ya, bende vakitsiz mi ne sevindim. onca süreden sonra düzüne de olsa seferde yapan bir kuşa sahip olduk diye sevine dururken, kuşun 3 telekte oluşu ve kanat altlarında hiç tüy olmaması da etkili olunca hafta sonuna uçururum eziyet etmeyim diye hayvanı uçurmamaya karar verdim. zaten zaman problemi yüzünden kuşu hafta içi uçurmamda mümkün değil, sabah yedi buçukta çıkıp akşam yedide evde olunca teke düşmüş kuşu uçurmakta zor oluyor. zorunlu olarak hafta sonuda kötü olunca bir kuşun sonucunu görmek bana nasip olmuyor, bari bu gök perçem yavruda acele etmeyeyim diye düşünüyorum nasıl olsa önümüz yaz ve günler uzun ama hafta içi bekle ki; hafta sonu gelsin, nihayet Cuma günü geldi işten erken çıkıyım çıkmayım telaşındayım, işyerinden yüksek noktalara dikili bayrak direklerine bakıyorum rüzgarın yönü doğrultusunda ona göre giderim diyorum, nitekim rüzgar çok sert esiyor, bayrakların dalgalanmasına bakılırsa da bizim mahallede de rüzgar tepeden aşağıya doğru esiyor, beklemeye karar veriyorum, artık Cumartesi uçururum, hem gündüz kuş bir yere düşecek olursa takip etmede kolay olur düşüncesindeyim. Kuşçu adam eve giderde kuş uçurmadan durabilir mi? havadan dolayı kuş uçurmak zor ancak hangi kuşçu hava durumu yıldırabiliyor, evine gidince kanadı olanı uçurmadan durabiliyor. rüzgar ne kadar güçlü eserse essin iki yavru kaldırıyorum, kafayı yeni yeni kaldırma derdindeler, bu arada balkonun hemen dibinde kaldırımın kenarında mahallenin çocukları top oynuyorlar, kalede benim kümesin bulunduğu yüksek duvar, kaleyi yola kurmuyorlar şimdiki gençlik harika, çünkü yola kurdukları zaman benim kümesin on metre ötesinden yol tepeden aşağıya doğru gidiyor, o taraf kalede olanlar için durum zor, her topa vuruştan topu yakalamak için 50 metre koşacaklar, onun için işin kolayına kaçıp, çift kale oynamaktansa tek kale yapıyorlar, bizim kümesin olduğu duvarda kale olunca her top değişinde önceden kuşlar balkonun içinden zıplıyordu artık onlarda alıştı umusamıyorlar. Birkaç aydır durmadan yağan yağmur ve toptan ağır hasar gören gecekondunun duvarı sanki depremden çıkmışa benziyor, bir güneş çıkmıyor ki sıva yapıp badana atayım, her hafta, hafta sonu güneş açsa da etrafı elden geçirsem diye düşünüyorum, bu arada yolda top oynayan çocuklar ilkokul öğrencileri, 8-9 yaşlarında daha büyükleri yok her tarafta yavaş yavaş bina girmeye başlayınca yol ,yeşil alan diye mahalledeki evlerin yarısı yıkıldı, kalan yarısın yarısı da taşınıp gidince, yolda birkaç çocuk gördük mü sevinmeye başladık, onun için genç nesilde yok, halbuki biz çocukken kaç saat sıra beklerdik top oynamaya bize sıra gelsin diye, bu arada sabah işe giden tanıdıklar bana laf vurmaya da devam ediyorlar, yarın bina olunca ne yapacaksın diye ,
ellerimi kaldırıyorum Allah büyük diye. bir iki seneye kalmaz mahallede gecekondu kalmaz kara kara düşünüyoruz yılların bu hastalığında kuş beslemeden durabilirmiyim diye, sanmıyorum ama şimdi onu düşünecek durumda değilim, mahallede top oynuyan çocuklardan biri bizim duvar komşumuzun oğlu, biride eski kuşçularımızdan Metin ağabeynin kiracısının oğlu 8-9 yaşlarında ama insanı suya götürüp susuz getirirler, mahallede açıkta (kapalıda dahil) ne bulurlarsa alıp götürüyorlar, daha sonra hurdacılara satıyorlar, korkumuzdan dışarıda bir şey bırakamıyoruz, özel hobileri arasında arabaları çizmek, tekme vurmak ve alarmını öttürmek te var, bir gün baktım benim kötü külüstüre güzel desenler yapmışlar, daha yeni boyatmıştım, nerdeyse çizilmedik yer kalmamış, çocuklara sordum kim yaptı diye tabi hemen öttüler, Burak yaptı diye eminmisiniz dedim? evet dediler, bizim duvar komşumuzun oğlu, babasını çağırdım,
bak dedim senin oğlun arabaları çiziyor, benim arabayı da çizmiş onunla konuşta yapmasın, daha cümlemi bitirmeden, benim oglim yapmaz dedi?
-yapmış işte bak çocukların hepsi söylüyor, ben sana bir şey demiyorum, arabalara zarar vermesin onu konuş diyorum.
cevap gene aynı benim oglim yapmaz,
kızacam kızamıyorum adan beni dinlemiyor ki;
şanş eseri oğlu da ilerden çıkmaz mı,
bağırıyor hele Burak gel oglim, arabayı sen mi cizdin?
yooo babo ben çizmemişem. oğlundan o cevabı alan bizim komşu
bana dönüp, bak gördün mü çizmemiş deyince.
bende laf bitti. nede olsa oğlu Noter.
geçende kamyonun arkasında kaldığı için bana görünmeden benim arabamın alarmını ötürürken o yetmemiş olacak ki, 2-3 metre ilerde duran başka bir komşunun arabasının tamponun da ve plakasında ayakları ile güç denemesi yapıp, aynasında da boks denemeleri sonucu aynanın kırıldığını duyan araba sahibinin 18 yaşındaki oğlu benim gibi konuşma yerine anladığı dilden cevap vermek için koşup geldiği gibi babasının yanında oğlanı tutuğu gibi yere yatırdı boğazını sıkıyor, bizim komşu koşarak bağırıyor,
ne yapıyosun sen?
görmüyon mu dayı arabayı ne hale koymuşlar?
benim oglim yapmamıştır.
balkondan bağırıyorum ben şahidim senin oğlanla, Metin ağanın kiracası yaptı (oda akrabaları)
dayak atan oğlan ufak bir oğlana sesleniyor kim yaptı Batuhan?
Batuhan, adama dönüp Burak yaptı diye söylüyor,
bu laf üzerine bizim komşu taktiği değiştiriyor, canım yapmışsa dövmek mi lazım bana söyle ben cezasını veririm.
ben biliyorum nasıl ceza verdiğini, oğlana bir kelime etse gam yemeyeceğim.
oğlan ya dayı valla bir değil iki değil bu kaçıncı valla karışmam bir daha deyip gidiyor.
bu arada birkaç gün önce akşam doğru gene kuşlar uçuyor, balkonda oturmuş onlara bakıyorum, bunlardan biri bağırıyor ana benim arap, sesi duyunca zıplıyorum havada bizim karşıda Volkanın arabı uçuyor,
hemen bağırıyorum,
senin arap mı? çatılarda bir kuş yakaladığınızı görürsem, peşinde olduğunuzu duyarsam kulağınızı kopartırım diyorum.
seslerini kesip toplarına devam ediyorlar,
yandık diyorum bunlar büyüyünce başa bela kuşçunun derdi biter mi, hırsızı, atmacası ve kuş peşinde koşanları
neyse konuya döneyim, rüzgar çok sert esiyor, bu arada işyerinde cep telefonun şarjının bitik olduğunu görüyorum, benim oğlanların müzik zevki yüzünden cep telefonun şarjı çabuk bitiyor. zaten kırk yılda bir aranırım. genelde oda yanlış numaradır. bana lazım olduğunda da ya şarjı bitmiştir, yada evde unutmuşumdur, o yüzden evde şarja takıyorum, kuşlar bakarken evden bağırıyorlar, telefon diye daha yeni şarja takmışım. Elektrikten çıkarmadan konuşuyorum. kapatıyorum balkona tekrar çıkıyorum, daha bir dakika geçmeden gene telefon, arayan Siyami, içeri giriyorum, daha nasılsın demeden
Abi rest diyor?
hayırdır gene ne başlattın?
yok abi diyor uçana uçar saka uçuruyorum.
nasıl yani diyorum,
abi saka biraz rahatsızdı, kapsını açtım uçtu gitti, akşam baktım gelmiş kafesin içinde duruyor, birkaç gündür böyle uçup gidiyor sonra geliyor, kafesine giriyor.
senden korkulur diyorum, bu arada benim büyük oğlan balkona doğru çıkarken kuşlardan bir gürültü geliyor, kedimi diye panikliyorum, pencereden bakıyorum kuşun tekinin balkon demirinde görüyorum, bizim oğlandan ürkmüştür diye düşünüp telefona devam ediyorum. sonra uçan kargalara seyretmeye devam ediyorum.
akşam kuşları yerlerine koyacağım bakıyorum uçan, düzüne sefere gelen gök perçem yavru yok , yeri üst kümes (çatı katı yani) çatı katının içine bakıyorum yok, alt kümese eğiliyorum içine bakıyorum yok, panikliyorum Allah Allah nerde bu kuş diye bir daha bakıyorum yok, deminki gürültüde acaba kalktımı diyorum, kalksa bir iki saat uçar hiç gözükmediğine göre uçmadı diye düşünüyorum. çatıya çıkıp kuşu arıyorum, Hakan yukarıdan bağırıyor,
hayırdır abi?
gök yok diyorum,
uçan perçemli yavru mu diyor
evet,
görmedim diyor,
kuş uçsa, 30 metre yukarımdan rahat görür.
demek ki ya kedi aldı, yada yola düştü yoldan geçen birileri kaptı götürdü diye düşünüyorum,
insanın içinde umut bitmiyor, Cumartesi erkenden havayı gözlüyorum eğer rüzgar götürdü ise gelir diye bekliyorum gelmiyor, öğlen oluyor yok, akşama doğru benim küçük oğlanla top oynuyorum, bizim komşunun oğlu Burak’la, Metin ağabeynin kiracının oğlan gene yolda duruyorlar, onlardan süpheleniyorum ama ötmezler biliyorum, şahit te yok.
bu arada o oğlan bana sesleniyor, Hasan amca şu kuş senin mi?
nerede diyorum?
aha direkte diyor.
umutlanıyorum, gök peçem mi geldi diye.
bakıyorum direkte bir karga duruyor, umudum sönüyor. başka yerimi gösterdi diye bir kez daha, hani nerede kuş diyorum?
aha direkte ya, arap kuş diyorlar, kargayı kuş sanıyorlar.
o kuş değil karga diyeceğim demekten vazgeçiyorum. ilk defa kümesten bir kuş düzüne sefer yaptı kargacılıktan kurtulduk diye sevinirken, erken sevinmişiz. Baksana çocuklar bile yıllardır yolda takla aşmayan kuşları seyrede seyre de kargayı bile benim kuşlardan sanıyorlar.
saygılarımla.
 
Saygılarıma üsdat çok büyük bir ilgiyle okudum. Kalemine sağlık Hürmetler

İnşaallah yavrun hayırsız birinin eline geçmez
 
:) inş. cücüün geri gelir..
 
abi şaka değil ben senin bayağı hayranın ve takipcin oldum, kuşçu değil de hikaye yazarı olmalısın bence :D bi insan bi konuyu bu kadar mı tasvire boğar, eline azına sağlık ...
 
19 Mayıs günü Toki ilköğretim okulunun spor salonunda etkinlikler düzenleniyor, bizim Büyük oğlan ile kardeşi bu okulda okuyor. küçük babası gibi yetenekli sadece çenesi işliyor, ama abisi ondan farklı biraz üşengeç ama birkaç konuda beni de geçkin ( yalan uydurmada) her nasılsa etkinliklerde bizimki de yumurta yarışına seçilmiş, hızlı koştuğu için (bu huy benden geçme, çocukken tepenin bir ucuna kuş düştü mü eh, tabanvaylarla beni kolay kolay geçen olmazdı, bu nedenle oğlandan umutluyum ) bizimki yumurta yarışına girecek ama alet edavattan haberi yok, hazırcı yani her şeyi anası düşünecek, sabah okula gidecekken tahta kaşık olmadığını fark ediyoruz, sade bu değil komşunun oğlu da almamış, kaşık bulma işlemi bana düşüyor, şimdiki kırtasiyeler bir ayrı ne ararsan buluyorsun, tahta kaşığın çeşidi bile bulunuyor, halbuki eskiden neyi nerede bulacağımızı bilemezdik, belki de parasızlıktan bu yerleri hatırılamıyorduk, bizimkiler şanşlı onlar için yok kelimesinin anlamı da yok, 19 Mayıs nedeniyle çocukların resmini çekerim diye birkaç gün öncesi bozulduğunu öğrendiğim fotoğraf makinesini sabah erken işyerinden tamirciye götürüp bırakıyorum, öğlene kadar arızası ve miktarını söyleyin ki yarın bana lazım diyorum, bu güzel anı çekeyim istiyorum böylece ilerde onun için bir hatırası olur diye düşünüyorum. öğlen oluyor haber veren yok, saat üçe doğru telefon ediyorum, tamam bir bakalım abi diyorlar, saat dört oluyor arayıp soran yok yanlarına gidiyorum, bırak bakmayı fotoğraf makinesinin nerede olduğu bile belli değil kalabalığın içinde uzun bir aramadan sonra bulunuyor, teşekkür ediyorum fotoğraf makinesini tamir ettirmekten vazgeçip alıp geliyorum. bazı esnafın niye para kazanmak istemediğini de anlamamış oluyorum. böylece oğlanın bu anını çekme imkanımızda olmuyor, yarışmacılar sıraya diziliyor, hepsinin ağzında tahta kaşık kapalı basket sahasında bir tur atıp finiş yerine düşürmeden gelecekler, kaşıkları ağızlarına alıp yumurtaları koyuyorlar, ben türbünden bizim oğlanın nefessiz kaldığını görüyorum, yarış başlama esnasında bizim oğlan kaşık düşmesin diye sıkı sıkıya ağzını kapatmış yumurtanın ağırlığından önce havasızlıktan gidecek gibi görünüyor. yarış başlıyor ilk dönüş noktasında ilk üç arasında iyi gidiyor, duruma bakılırsa önde de bitirecek, hiç babasına çekmemiş baksana bayağı yetenekli diye düşünürken dönüşte yumurtayı düşürüyor, tabi dereceye girme imkanı da kalmıyor, daha sonra moral vermek için eğer yumurta düşmeseydi kesin birinciydin diyorum ya baba diyor bana dokundular birde herkesin kaşığının ortası çukur benimki düzdü, yumurta da herkesinkinden büyüktü, yarıştan önce ölçtük, eh yenilenin bahanesi çok olur,
Bir yandan da oğlan haklı niye bizde hile etmedik ki diye düşünüyorum. aklıma 1960 yılların sonu geldi İstanbul Fikirtepe de Arif paşa İlkokulunda okuyorum. o sıralar tv yok yada ben hatırlamıyorum, her Cuma okulun alt katında Tarzan filmi oynardı. bugünkü diziler gibi hiç kaçırmazdık, onun ipten ipe atlayıp düşmemesini hayranlıkla izlerdik, bizim oğlan onun tırnağı bile olamadı, yumurtayı 20 metrede düşürdü. hemen okulun altındaki bir caddede Pazar kurulurdu, bu pazarın sonlarında bazen sirkte gelirdi. daha doğrusu bir çadır sihirbazlarınki gibi, hiç unutmam bir gün yılan kız yakalanmış diye kapısında bağırıyorlar, söyleniyor, dışarıda temsili resim var ama yılan kız çadırın içindeymiş, merak içinde ölüyorum, çadırın aralarından bakmak istiyoruz ama yaklaştıran yok, görmek içinse para gerekiyor, parayı nerden buldum bilmiyorum ama içeri girdim, çadır boş ortada bir masa, masanın üstünde vucudu boynuna kadar yılan ama kafası bir kıza ait altın sarısında derinin içinde bir yılan duruyor, acaba kızın gövdesini mi sardılar diye ayrıntıyı görmeyi istiyorum. o kadar bakmama rağmen yılanın gövdesimi, yoksa başka bir şey mi birkaç metre uzaktan baktığımızdan çözemiyorum. hem kız insan olsa (saflık işte tabi ki insan) yılanın gövdesinin genişliği 10-15 cm belki, hem o kadar sarmaya hiçbir vucut dayanamaz , insan birkaç dakikada çatlar, kan dolaşımı durur, kımıldar diyorum ama yılan kızda o kadar bakmama rağmen kımıldama, bir rahatsızlık yok, ben bakmaktan utanıyorum o bizlere bakmaktan utanmıyor, (ne utanmaz yılan) boyundan aşağısı bir boa yılanı gibi 3-4 metre uzunluğunda sağına soluna bakıyorum bir masa var ama ayakların altı boş, etrafında kapalı bir yer yok, böylece dünyada ilk kez genetiği bozuk bir hayvanı bizimkilerin yakaladığına inanmıştım. Bizim oğlanda dereceye giremedikten sonra benimde çalışmayan aklım çalıştı , adamlar 40 yıl önce kızı yılan yapmayı akıl ettilerde benim niye aklıma gelmedi dedim kümesteki dişinin birin yavruları takla atmasa da yumurtası iri oluyor, o yumurtalarından birinin içini iğne ile boşaltıp kaşığa yapıştırırdık. yarışta nasıl olsa düşmezdi, bizimkide yarışı tamamlayınca arkasında durup hemen kaşığı alırdık, bizim oğla bahaneleri sayınca kaybetmesinde bizimde payımız olduğunu hissetmenin ezikliğini yaşadım.
Okuldan gelgik, hava çok güzel uzun süren yağmurlardan sonra iki üç gündür hava güneşli ve sıcak bende o günün keyfini çıkarmaya çalıyorum, Yahşihandan Mustafa gelmişti onunla kuşlara bakarken kapı çalınıyor, bakıyorum bizim topçu Mehmet, elinde yem poşeti, dolmuştan inmiş bana uğramış, bir iki ay oldu apartmana gitti balkonda yavru besliyor, ufak et yavruları elindeki mamalıkla doyura doyura vadesi gelmiş hayvanı bile yaşatıyor. nitekim bu yavrularda büyümüş uçuyor diyor, bir tanesi kafayı yukarı kaldırmaya başladı yakında başlar diyor. Apartmanın birinci katındaki balkona nasıl iniyor diyorum, abi bir tane yavru hariç hepsi taklayı çevirdi, sabah çatıya çıkıyorlar akşama doğru balkondan balkona inerek kümeslerine iniyorlar, bizim yönetici çatıda yer yapalım orada besle diyor, ama ben bahçeye bir kümes koyup orada uçurmayı düşünüyorum diyor. Apartman bile bizim Mehmetin azmini bitiremiyor,
Bu arada bir boz yavru var 3 ay götlemeyip sonra takla aştı, çok tüydeydi, yavru iken çok sesi olan kuş tüydenmi nedendir bilinmez kanatlarında fıy fıy sesten başka bir şey duyulmuyor, takla atarken zorlanıyor, yeni yeni havai oyuna girmişti yüksek uçtuğundan Tokinin öbür tarafına gidip gelirken mahallenin üstündeki evlerin birine düştü, daha sonra kaldırdığımda gene yukarıya düşüp kanatlarında kan görünce eyvah dedim kanat açmış, iki tarafta kan, ama baktığımda kuşun kanadının üstündeki ince tüyler kanamış gibi kanat altı dirseklerde kan yok gene de şüphede kaldım, o nesilden ilk uçan yavru, eyvah demeye de başladım acaba ana baba sert mi geldi birbirlerine hele bir dinlendireyim, kanat mı açtı yoksa tüy mü kanadı anlarız derken, Balkonda oturan Mustafa’ya gösterdim, kuş tüyde 4 kanatta kanadını keseyim mi hem tüyden çıkınca hem de kanatları gelince daha iyi verim alırız derken, Mehmet kuşun kanadının kesilmesi taraftarı bakın dedi bir hafta sonra 4 teleği atar, yirmi gün sonrada 3 teleği, bu kuşu haftada bir uçurup ta verimde alamazsınız, bence kanadını kesin hem tüyden çıkıp kanatları geldi mi daha iyi olur, kaybolmazda , baksana zorlanıyor hayvan başka yerlere düşmeye başladı, kaybolur, biriler yakalar dedi, o ne derse kısa sürede muhakkak olur, Mehmeti bilirim çakır gözlü, art niyet olmadığını biliyorum ama dediklerinin, öngördüklerinin yüzde doksan dokuz gerçekleştiğine tanık olanlardanım. Mustafa daha uçar yazık yatmasın diyince bende zaten uçurma heveslisiyim, kuşu havaya fırlattım, kuş bir haftadır uçmamanın ve kanatlarının verdiği acı ile olsa gerek taklaya bindirerek ilerdeki çatının tekine düştü birkaç dakika sonrada oradan kalktı, kendini buluta çekti, uçum sistemi güzel bir yavruydu ama henüz havada debelenip duruyordu, yarım saat sonra bulutta dolaşırken kayboldu, mahalleye de gelmedi, gelmezsen gelme dedim yalakaysan zaten beslenmeye değmezsin, (içim başka söylüyor) oda benim söylenmemi duymuş olacak ki gelme di, elde 3 ay sonra takla atmaya çalışan bir dişide böyle gitti, ertesi gün yalaka malaka ama nede olsa kendi yavrum diye bir umut Siyamiyi aradım ben anlamam dedim. senin kuşlar uçuyordu, ya kuşu bulursun yada senin arabayı çizerim.
Tamam abi dedi bakarım.
Kaç gün geçti Siyamiden ses yok duruma bakılırsa arabası çizilecek, gidenin geldiğini pek görmeyenlerdenim.
saygılarımla..
 
üsdatım kalemine sağlık. sizin orası yerleşim konumu itibariyle sık evler ordan kuş kolay kolay çıkmaz inşaallah gelir yinede

Saygılarımla Hasan abiii
 
Hafta içi günlerden perşembe her zamanki gibi (2 senedir güneşe hasret kaldık) yağmurlu bir Ankara sabahı, kuşları yemliyorum, uçacak kuş varsa uçuruyorum. iki yavru var yeni yeni yeme vurdu balkonun içinde pirelenip duruyorlar, Mustafa’nın kuşlarının yavrusu, bana onlara gözün gibi bak diyor bende balkon demirine zıpladıkça indiriyorum, çünkü oradan yola düştü mü yavru kuşu ne yakalamak, nede bulmak mümkün olmuyor, korktuğum başıma geliyor, işe gideceğim sırada kümese koymaya çalışınca dumanlı yavrunun teki zıplıyor balkon demirine, ıska geçiyor yola doğru düşerken panikliyor daire çizerken ben kümese dalıyorum kafamı kaldırdığımda yavru yok, yağmurda gittikçe hızını artırıyor, bir taraftan işe gideceğim geç kalmayım diye uğraşıyorum, bir taraftan da zaten zar zor aldığımız gözüne baktığımız yavrunun kaybolmasını istemiyorum, çok ufak daha baş kanatları bile tamamlanmadı, kedi köpek yer, çatıya çıkıp sağa sola bakıyorum kuş yok yağmurda şiddetini iyicene artırıyor, çaresiz içeri girip işe gitmeye hazırlanıyorum, birden pencerenin önünden geçtiğini görüyorum, yola koşup bakıyorum komşunun çatısını kapatan tahtalardan tutunmuş ürkek bir şekilde bakıyor, her an kedi kapabilir diye kaldırıyorum. dolaşıyor karşı komşunun çatısının ucuna konuyor, koşarak eve geliyorum, takım elbiseyle kümese dalıp 2-3 yavru çıkartıyorum, tek tek çatıya atıyorum, kuşları görüyor gelmeye çalışıyor, evin önüne gelince ineceğine bir daire çiziyor, çatıda yağmurdan ıslanıp büzüşmüş kuşlara elimdeki sopayı fırlatıyorum ama umursamıyorlar, anlaşılan yağmur sopadan daha çok onları etkiliyor, yoğun yağan yağmur yüzünden yerlerinden kımıldamıyorlar, üstüm başım su içinde, tekrar çatıya çıkıyorum bakıyorum gözükmüyor, deyim yerindeyse sudan çıkmış sıçana dönüyorum. bir umut yağmur azalırsa diye kuşun birini dışarıda bırakıp işe gidiyorum, her on dakikada bir evi arıyorum
-geldi mi?
-yok gelmedi,
bir süre sonra umudumu kaybediyorum, bu seferde bir mahcubiyet alıyor, emanete sahip çıkmamış bir insan yüzü, Mustafaya ne diyeceğim diyorum, bu yavruları çok seviyordu, gerçi benim üzülmemi hiç istemez ama gene de ben de bir üzüntü, keşke başka yavru kaybolsaydı, gözüne baktıkça gözüne çöp batar derler ya, kuşun kaybolduğuna mı, sırıl sıklam ıslanıp servisi kaçırdığıma mı yanayım bilmiyorum. Bu arada Mustafa aradığında müjdeyi nasıl vereceğimi düşünmeye başlıyorum.
- İşyerinde gözüm havada, işten erken çıkacağım ama sanki gök delinmiş, durmadan yağan bir yağmur, mesai bitim evdeyim, boz yavru var onu kaldırıyorum bir iki havada takla aşıyor, ağır ağır tüyde, bir süre sonra kayboluyor, bakıyorum tepede yukarıda evin birinin çatısında duruyor, O sıra eski Milli güreşçilerimizden Suat geliyor. Tepenin üstündeki Toki bloklarında oturuyor, eve giderken ben kaldırırım diyor. biraz sonra kuşun uçtuğunu görüyorum, bu arada karşı komşumuzun 3 yaşındaki oğlu Avni, bundan 30 yıl önce doğmuş olsa Gırgır dergisindeki Avanak Avni tiplemesinin kopyası, ufacık boyu bir o kadar hareketli yapısı ile balkonun altına gelip, Hasan abeii hadi gel top oynayalım diyor, 2 metre aşağıma bakıyorum sanki bir karınca büyüklüğünde, ama akıl olarak maşallah benimle yarışıyor, geçen yolda durmuş bana bakıyor, geçen onların kapısının önüne park ettiğim külüstüre bakıp, hep sen biniyorsun birazda babam sürsün, ben oturacam deyince, birkaç kez benim arabaya binince baktım bizim arabaya ortak çıktı diyecek bir şey bulamadım, geçenlerde annesi rahatsızlanmış gece yarısı acile götürmüştüm, bunu bırakacak kimse olmayınca abisini bizim eve atıp bunu da yanımıza alıp acile gitmiştik, on dakikalık yolda yarım saat ahiret sorularına cevap vermekle geçirdim, hava yağmurlu ve soğuk, benim üstümde mont var, o bir tişörtle , yolda da bazen yalın ayak dolanır, dayanıklıdır. ben bir saniyede zatüre olurum, babasıgili beklerken gece yarısı benim uykum geldi bunun sorularının sonu gelmedi, arabanın arkasındaki küçük yastıkları gösteriyorum, hadi şunları al ben montumu örterim yat koltuğa uyu diyorum sanki onu düşünürcesine, yok hasan abi diyor, ben uyumayacam, babası bana Hasan abi diyo ya, oda öyle alıştı. benimde işime geliyor benden 48 yaş küçük biriyle arkadaş olmak, kendimi küçülmüş hissediyorum. Allahtan bir iki saat sonra babasıgil acilden çıktıda demin on dakikada acil gittiğim yolu beş dakikada dönerek ahiret soruların bir kısmını gündüze bıraktım. bir gün öncesinde yaptığımız maçta 8 yaşındaki abisi ve benim 9 yaşındaki ufaklığa yenilince, baktım bizim oğlanda dahil ikisi bana dönüp “Fincanı taştan oyarlar” diye kibar bir şarkıya başladılar, intikam ateşim tutuştu. tamam dedim yarın görürsünüz, Bu arada Avni bana yoldan durmadan bağırıyor,
-Hasan abeiii hadi gel.
Avni kuş uçuyor,
Uçsun bana ne hadi gel bak seni döğerim yoksa!
korkuyorum Avni dövecek olursa diye zaten kuşta yüksekte 300 metre uzakta tepenin öbür yüzünde Siyami’nin dumanlısı ile birlikte uçuyor, Siyami’nin oraya gidip geliyor, kesin Siyami pırıltı veriyordur diyorum, kuş kızmış birde evde kuş görmeyince biraz da neslinde yalakalık olunca eve uğramıyor, Siyamiyi arayım diyorum sonra vazgeçiyorum, yalaka bir kuşsa ne yapacaksın, bu gün onun oraya yarın başka yere insanın başını derde sokar diye vazgeçiyorum. her uçan ya kaçıyor ya başka yere atıyor, doğru dürüst kuş uçuramayacakmıyım diye söyleniyorum. Kümesin kapısı kapatıp yola çocukların yanına iniyorum, uyanıklar benim kaleyi büyütmüşler kendilerinkini küçültmüşleri, görmüyorum kalenin büyüdüğünü, ben diyorum şu karşı kaleyi alayım, hemen zıplıyorlar yok bu kale bizim diye, çaresiz kabul ediyorum. Avni boyu 50 cm yok, top göğsüne kadar geliyor ama bir koşuşu var gülmekten kırılıyorum, yerde bazen top gibi yuvarlanıyor, acıyı filan hatırlamıyor dayanaklı hemen kalkıp topu kapmak için koşuyor. Yanıma gelip hasan abi topu bana ver demesi yok mu canımı alıyor,
Bana abi deme, amca de diyorum,
Yaa Hasan ağabeyiiii diye bağırıyor,
Anlaşıldı amca dedirtiremiyeceğiz, Avni benden, güya 2 ye 2 maç yapıyoruz, benim oğlan benden olacağına karşı tarafta Batuhanla birlikte, Batuhan ilkokul ikiye gidiyor boyu kısa olmasına rağmen çok iyi top tekniği var, yalnız biraz çalımcı, bende bu yönünü kaptığımdan mahsus kızdırıyorum pas atmaz şimdi çalım atar diye oda pas atayım derken topu kapıyorum, bazen tuttuğum gibi yerden kesip yana koyuyorum, itiraz ediyor penaltı diye, onlar bize penaltıdan gol atıyorlar, bizim Avni sevinçle bağırıyor Gollll diye, lan dürzi diyorum insan yediği gola sevinir mi, onlar bize attı, o yediğimiz golün değil, topu almanın derdinde, topu kaptığı gibi kenarda duran Kamyonun arkasına doğru koşup kamyonun altından topu atıyor, tabi 2 ye bir olunca topu kaptırıyorum, gol yiyoruz oda yetmiyor rakip 2 kişi üstüme doğru gelince Avnide topu kapmak için bana doğru koşuyor topu kapmaya çalışıyor benden, çocuk benim oğlandan yetenekli, bir insan babaya bu kadar çeker, benim oğlan karşı tarafın kalecisi top yanından geçiyor, geçtikten sonra hamle ediyor, refleksi o kadar zayıf, ama çenesi kuvvetli, yenilgiyi kabullenmiyor, onda biter diyorum zaten gol sayıları 9 a gelmiş, bu arada gözümde havada kuşu takip ediyorum, boz dişi yavru bir iki dakikalığına kayboluyor, Siyami indirdi derken, buluttan atarak geliyor, gözü ev dışında her yerde tepenin üstündeki evlere düşmeye çalışıyor, yalaka olmasın diye çocuklara bekleyin kuşu indiriyim diyorum, itiraz ediyorlar ama bir günde iki kuş kaybetmeyi kabullenmiyorum, evin içinden balkona çıkıp kuş gösteriyorum hayvan yukarıdan hamur yığını gibi düşüyor, pilini bitirdiği anlaşılıyor, söyle bir bakıyorum Mahallede benim kuşların dışında başka yere atan yok, ister bir saat uçsunlar , isterse iki dakika milletin kuşu evine iniyor, benimkiler sabah 7.30 dediğinde 3 günlük karışık yemi tüketmiş olduklarından artan yemleri yoldaki kumru ve yabanilere veriyorum, tabi yem terbiyesi olmayan kuş evine iner mi, halen inat edip sabahları yemi basıyorum, elimin hiç ölçüsü yok, bari yavrulu kuşlara ver diyeceksin, acıyorum, dayanamıyorum biri yerken biri bakana , ama onlar bana acımıyor.
Sağa sola bakıyorum dumanlı yavru belki çıkar gelir diye, akşam ezanı okunuyor halen görünmüyor, defteri çıkarıp kayıp olduğu tarihi yazıyorum, uzun süredir beslediğim kuşların seceresini tutarım, eğer kuştan umudum kesmiş isem kesin deftere kaydediyorum, bu güne kadar seceresini tutup ta defterden sildiğim kuş pek ortaya çıkmadı,
bu arada İşyerinde Cavit abi Ankaranın dışındaki bahçesinde tavşan besliyordu, hafta ortasında işyerinden ayrılıp 30 km öteye gidip bahçesindeki tavşanları besliyordu, kaç kez söyledim yabani hayvanlar yer diye, yok sağlam yaptım dedi, geçen baktık işyerinde sessiz sedasız duruyor 55 yaşındaki adam, süphelendik ama bir şey diyemedik, öğlen halka tatlısı aldı geldi, hayırdık dedik, içimden geldi dedi. Biraz sonra bana çözüldü, tavşanları ve 6 yavrusu ile birlikte yabani hayvanlar yemiş dedi,
-yani tatlıyı bunun için mi aldın abi kurtarmaz diyorum,
hadi oradan, asıl sizin bana almanız lazım taziyeye gelen getirir dedi.
-Tamam abi dedim, kabul, yılbaşından bu yana 5-6 kuşum kayboldu, seneye kadar sayısını bilemem artık her kayboldukça gelir tatlımı isterim.
Birkaç gündür tavşanların üzüntüsünü taşıyor, bu arada kızı Samsundan okuldan arıyor, baba tavşanlar nasıl diye (yavruyken o almıştı) Cavit abi telefonla konuşurken bize bakıyor, sonra dönüp iyi kızım ne yapsınlar yiyip içip yatıyorlar, bırak şimdi sen şimdi onları düşünmeyi okuluna bak diyor.
kafamın üstünde yıldızlar çakıyor, bende işi kapıyorum, Teşekkür ediyorum içimden Cavit abiye, yavru için üzülmeyi bırakıp, gülüyorum Kırıkkale’den Mustafa arayıp yavrular ne durumda derse,
“onlar iyi ne yapacan bırak onları düşünmeyi, sen işine gücüne bak” diyeceğim.
Saygılarımla
 
Saygılar
Hasan Abi Kırıkkaleli Mustafa abi siteye Üyeyse ve senin takipçinse bizler gibi biraz zor inanacak sanki :) ama bir de iyi tarafından bak yazıyı okuyunca yavruları sormaz kanımca :))) Haftaya cuma Görüşmek üzere
 
Yağmurdan hep şikayetçiydin işte dileğin gerçek oldu güneş kendini gösterdi şimdi güneşi görünce niye gölgeye kaçıyorsunuz diyebilirsiniz, eh işte insan oğlunun en kolay yaptığı şey eleştiri, hep umduğunu istemesi, umduğunu bulduğunda da bulduğundan kaçması gibi bir şey benimki de,
Havaların ısındığı sıcakların kendini hissettirmeye başladığı bu günlerde bizim gibi çoğu kuşçularında kümeslerimizin küçük dar ve hırsızlara karşı önlem olarak penceresiz yada küçük pencereli oluşu sorunları da gündeme getiriyor, bu sorunların başında da kuşlarda oluşan parazitler, hafta sonu baktım erkeğin teki dişiyi kovalıyor, dişide yuvaya yatmıyor, hayırdır dedim yumurtadaki kuşta mı enseye düşüyor, süphelendim üst yuvadaki yumurtalığa baktım yumurtalar soğumuş üstlerinde ufak kırmızı bit gibi parazitler, kuş ondan yuvadan kalkmış hemen diğer kuşlara baktım küçük yavrularda kanatların altında bir kaçta olsa kuş biti gözüküyor, eh benim gibi eringeç adamın kümesinde olmasında ne olsun tabi olacak, o durumu görünce bunun ihmale gelmediğini bildiğimden hafta sonu dedim gider ilaç alırım, artık teknoloji gelişti, veteriner ilaçları her yerde bulunuyor yada ben öyle biliyorum. kuşların sağını solunu toza boyamadan artık bu dertten kuşlar kurtulabiliyor. eskiler aklıma geldi toz ilaçlar alıp kuşların üstüne dökme, beyaz kuşu kırmızıya boyama gibi yöntemler hayvanları ne hallere koyardık. kuş biti ilacı almaya imkanı olmayan yada olup ta vakti olmayan veya elinin altında (evinde) ilacı olanlar (DTT) için çözüm kolaydı kuşları ilaçladığın gibi birde kümesi ilaçlarsın, kuşlardaki bitlerden kurtulursun, tabi kuşlardan da arada tek tük kurtardığında olmuyor değildi. mahallemizde bir kaç arkadaşımız kuşları DTT’leyip kuşçuluğu bırakmak zorunda olunca benim için tecrübe oldu ve bende böyle bir işe kalkışmadığıma sevindim, aslında benim kuşlarım sevinmesi gerekti cartayı çekmekten kurtulduklarına, gel zaman git zaman internet elimizin altına geçince bizim için önemli olan şeyleri öğrenme imkanımızda oldu, artık internetten veteriner ilaçları ve hastalıkları konusunda bilgiye sahip oluyordum. Bundan 30 yıl kadar önce bu konuda kuşçularda bir bilgi ve belge olmadığından bu eksiği tamamlamak ve boşluğu doldurmak için araştırma yapıp güvercin hastalıkları ve çözümleri ile ilgili çalışmalarım oldu, kimsenin haberi olmaması normal benim ki tamamen amatörce gözleme dayalı, açlıktan ve yokluktan, yersizlikten, tek ayak üstüne tünemekten her gün abbas yolcu emsali giden kuşları görünce bari sade bana değil geleceğimize de bir katkısı olsun diye gözlemlemeye başladım, hangi hastalıktan ölüyorlar, hangi hastalıklar tehlikeli hepsini tespit edip not defterime kaydetmiştim. Allahtan güvercin hastalıkları kaç çeşit diye o zamanlar kimseyle iddiaya girmemişim, baktım benim notlarımda hepsinin hastalığı ya kuruluk, ya sallabaş, ağızda sümükümsü balgam hepsinin ilacıda bir diş sarımsak, ne hastalığı olursa olsun yokluk ve yoksulluktan bulduğumuz bir diş sarımsağı çare diye olduğu gibi hayvana yutturuyorduk. bu ilacı nasıl buldun demeyin benden önce bulmuşlardı benim ki bir geleneğin devamı, pratik zeka ya bir gün iş olsun diye acaba sarımsağı hayvanlara yutturuyoruz da hayvanlar ne hissediyorlar, diye düşünerek kendimi denek yapmaya karar verdim, sonra öğrendim deneklik hiçte iyi bir şey değil, benim hayvanlar o zamanlar buğdayı, şeker ve kurban bayramlarında gördüklerinden hep bulgura ve ekmeğe talim ediyorlardı arada bir çeşit olarak anamın pirinç pilavı yapacağı zaman çıkardığı pirinçleri yürüttüğümde bayram yaptıkları hariç. neyse benim hayvanlar hep aç olduklarından sarımsağın aç ve dok verirsek nasıl faydası olur diye kendimde de denemeye karar verdim, işin gücün mü yok diyeceksiniz o sıralar ne işi gücü insanın oynayan kuşu da olmayınca canı sıkılıyor, kendini icaraata yöneltiyorsun, velhasıl bir gün aç durup kursağımda yiyecek kalmadığını anlayınca (ki sürekli açlık hissi hissederdik, o kadar kardeş bir ele bakınca) bir diş sarımsağı olduğu gibi yuttum. ne hissediyor diye sormayın bu günkü gibi hatırlıyorum. küçük bir alanda tankların savaşını düşünün, o sesler gürültüler, acılar midemin içinde sanki savaş kopuyor, midemin her tarafı yıkılıyor ama ne savaş yerlerde kıvranıyorum, direk mide krampı geçiriyorum, ama kimse farkında değil, böğüreceğim geliyor, o birkaç dakikalık ağrıyı bu gün bile çok iyi hatırlıyorum, aç karnına kuşlara ilaç vermemek gerek, doktorların niye dok karnına dediklerini o gün anladım ve dedim başlarım kuşların ilacına, kuşçulara katkısına, canım çıktı vazgeçtim hastalık üzerine araştırmadan, herkes başının çaresine baksın dedim, iyikinede vazgeçmişim. yıllar sonra bir baktım internette kuşların hastalıkları ve çözün yollarını gösteren onlarca site, bense onca yılda kayıt altına aldığım hastalık kuruluk ve ağız içi iltihabı, bizim kuşlar iki hastalıktan gidiyor sanıyordum meğersem onlarca hastalık varmış, tabi bizim o kadar araştırmalarımız boşa çıktı, birileri benden önce hem de bilimsel olarak yola çıkmış ve hem hastalık türleri hem de ilaçlarını yazmıştı, bende biraz saflık var, önceden doktora gidince neyin var diye sorunca nasıl doktor bu diye bozulurdum, ben hastalığımı söyledikten sonra onun doktorluğa niye ihtiyacı var derdim, meğersem dememek gerek, sen hastalığını söylüyorsun ama dermanı farklı olabiliyor. Allahtan başkentte yaşıyoruz veteriner fakültesi karşısındaki 2-3 eczaneye gittin mi , kedi , köpek ve at ve diğer hayvanlar için aradığın her ilacı buluyorsun ama kuşlar için ilaç bulmak ne mümkün. başka illerdeki tanıdıklara sipariş veriyorsun, yılbaşından buyana bazı kuşların yavrularında 5-6 günlükken bir bakıyorum boğazları sarılaşıyor, eyvah diyorum gene mi, ağızlarını açtığımda boğazında peynirimsi mantar türü, yada küçük nohut tanesi büyüklüğünde iltihap, ne yaparsam yapayım (gammamix haricinde) bu hastalığı tedavi edemiyorum, adını yazdığım ilacıda Ankara da bulmak mümkün değil, yılbaşından buyana yeni doğan birçok yavrum bu şekilde telef oldu. yeni bir yavrunun tekinde de aynı hastalık başlayınca bilgisayarı açtım güvercin hastalıkları ile ilgili ne kadar ilaç ismi aldımsa, işyerinde otobüse atladığım gibi doğru veteriner ilaçları satan yerlere, ilacın adını söyleyemem diye elimde yazdığım kağıdı veriyorum adamlar garip garip bakıyorlar bu nasıl ilaç hangi firmanın, eşdeğeri ne içindekileri ne bulamıyorlar, bakın diyorum güvercin sitelerine oraya girip bakıyorlar, bizde böyle bir ilaç yok diyorlar, başka ilaçlar öneriyorlar bende almıyorum, evde bizim ilaçlardan çok kuşların ilaçları var, kuşların bitleri için toz ilaçların insanın üstünde ve sağlığına zararı olur diye damla ilaç kullanıyorum, geçen baktım onunda süresi geçtiğinden kalmamış ,”Vilmectin” onu da internetten öğrenmiş ve kuşların boynunun arkasına bir damla dökerek her sene rahat etmeye başlamıştım, süresi geçtiği için kullanamayacağını anladım, doğru yola çıktım ilacı almaya, sonra farkına vardım günlerden pazarmış, vazgeçtim, bu arada Vilmectini ilk deneyişim aklıma geldi. 4-5 yıl önce internette ilaç isimlerin bakıp bu damlayı görünce sevindim artık üstüm başım toza bulanmayacaktı, doğru veteriner ilaçları satan eczaneye gittim, aynı zamanda veterinerlik yapan bir yer, dedim hayvanlardaki bitleri temizlemek için damla türü bir ilaç var mı? evet var dedi ama pahalı, ne kadar dedim o zamanın parası ile benim kümesin yarısını satsam ilaca param yetmiyor,(benim kuşların ederi pek olmaz) ama dedi tane tanede veriyoruz. öyle deyince sevindim. bir plastik ampul içindeki ilacı iyi para vererek aldım, bir damla dökeceksin hayvanın boynunun arkasına diye de tarif etti, söyle ilaca bakıyorum ya diyorum kümeste 10-15 hayvan var onlara yeter mi ki; plastik ampul küçük ama damla olduğuna göre 15-20 damla çıkar diye düşünüyorum, eve geldim kümese girdim ilk önüme geleni tuttum, tuttuğum kuşa söyle bir baktım dökeyim mi dökmeyeyim mi kararsız kaldım, çünkü dökülecek kuş değil, yıllardır takla çeviremeyen bir kuş, ama ayrımda yapmak istemiyorum kümeste temizlik yapılacak sa hepsine dökmek gerekir diye düşünüyorum.
Neyse dedim değmezsin ama hadi senden başlayayım. Plastik ampulün ağzını kesip açtım hayvanı ellerimin arasına şıkıştırıp kafasını çevirdim, boynunun arkasına bir damla damlatmak için çabalıyorum, birden fıs dedi bir damla hayvanın ensesine anca döküldü dökülmedi, o kurtuldu, attım bir kenara, başka bir kuşu tuttum ensesini çevirdim, dökmek için uğraşıyorum tıs sesinden başka bir ses yok Allah Allah diyorum nasıl şey, o kadar sıkıyorum dökülmeyi bilmiyor, ampul küçük olduğundan fazla akmasın diye de dikkat ediyorum, acaba kuşun üstüne döktüm de ben mi farkında değilim diye düşünerek başka kuşu tutuyorum gene tısss sesi, yanılıyormuyum acaba diye plastiği kesip içine bir baktım ki damla yok, meğersem olanı bir damlaymış köpeklerin ensesine bir damla döktün mü o ampul yeterli oluyormuş. bizde ala ala o ampulden almışsız, kümesteki kuşlara bakıyorum bir ilacı döktüğüm kuşa bakıyorum, anası babası kendisini satsam ilaç kadar değeri olmaz, kalkıp kuşa girişeceğim, sinir oluyorum. başka zaman olsa kümeste yakalayamam o gün elime ilk gelen o, kuş ise ne olduğunun farkında değil 6 ay parazitlerden kurtuldu ama bizim diğer kuşlara kasınmaya devam ediyor, üstüne üstelik ilacı döktüğüm nankör hayvan bir kaç gün sonrada yaptığım iyiliği bilmeden kaybolup gitmez mi? bendeki şu talihe bir bakın, bula bula kümesteki en kötü kuşu ilaçladığıma mı yanayım, ilaçlayamadığım onca kuşlarıma mı yanayım bilemedim.
ondan bu yana bir şey değişti mi derseniz? yok, şimdi gene bir ilaç aldığımda en kötü kuşumda deniyorum, ama bu sefer bilinçli bir şey olursa önce ona olsun diye.
saygılarımla
 
:) yine her zamanki gibi büyük bir keyifle okudum..
 
ELLERİNE SAĞLIK HASAN ABİ,BÜYÜK KEYİFLE OKUDUM.O NANKÖR KUŞ KISMINDA ÇOK GÜLDÜM ABİ.....

SAYGILAR ABİ....
 
YETİŞTİRİCİ OLDUĞUMUZDAN EN BÜYÜK SORUN BİZİM İÇİN YAVRUNUN İLK KALKIŞIDIR.YERİMİZ UYGUN DA OLSA,BAZEN YAVRULAR BİZE SORUN ÇIKARA BİLİYOR.YENİ ÇALIŞMA KIŞ YAVRULARIMIZI RAHAT KALDIRMIŞTIK,LAKİN KIŞ SONU EŞLEDİĞİMİZ TUTMUŞ KUŞLARIN YAVRULARI BİRAZ FAZLA OLDUĞUNDAN,BİZE ÇOK ZOR ANLAR YAŞATIYOR.

ÜÇ GÜN ÖNCE YİNE UFAK YAVRULARI ÇIKARDIM ETRAFI BİRAZ TANISINLAR DİYE HAFİF HAFİF KALDIRMAYA ÇALIŞIYORUM,BİR BOZ YAVRU BİRAZ FIRLAYIP KALKTI VE KALKIŞ O KALKIŞ.BİRAZ TURLADI ALTTAN KUŞ GÖSTERSEMDE HİÇ ORALI DEĞİL,BİRAZDA PANİKLEYİNCE EYVAH DEDİM İŞİMİZ ZOR BU KUŞLA.ÜÇ BEŞ DAKİKA GEZDİKTEN SONRA 50 METRE İLERİDE BİR ÇATIYA ATTI.HAVADA KARGALAR,MARTILAR,KIRLANGIÇLAR...
ORADAN KALKINCA BİRAZ YÜKSELDİ VE BİNALARI AŞIP KAYBOLDU.TABİ HEMEN UFAKLARI İÇERİ ALIP UÇAN YAVRULARI KALDIRDIM.BİR ARA KUŞLARIN İÇİNDEN TRANSİT BİR GEÇİŞ YAPARAK GELDİĞİ YERE GİTTİ.ARA ARA BİNALARIN ÜZERİNDEN ÇIKIP,BANA NİSPET YAPARCASINA GÖTLEYİP GERİ DÖNÜYORDU.SONRA BU GELİŞLERİN SÜRESİ UZAMAYA BAŞLAYINCA BENİDE BITKINLIK SARDI.BİRDE YAĞMUR BASTIRDI PEŞİNE İYİCE DURUM VAHİMLEŞTİ.SONRA AKŞAMA DOĞRU BİR KERE KENDİNİ GÖSTERİP KAYBOLDU.

ASLINDA KUŞUN GİTMESİ BENİM İÇİN SORUN DEĞİLDE,BENİM İKİ YAŞ BÜYÜK ABİM HER AKŞAM İŞ DÖNÜŞÜ ÇATIYA UĞRAR,UÇAN KUŞ VARSA YOLDA OTURUR SEYREDER.YENİ YAVRULAR ÇIKTIĞINDA HEP BİR KAÇINA BU BENİM KUŞUM DER.BU GİDENDE MAALESEF ONUN YENİ GÖZDESİYDİ.BENİM DERDİMDE ONA NASIL KUŞUN GİTTİ DİYECEĞİM.ÇATIYA YAVRULARI BIRAKIP İNDİM YAĞMUR DURUNCA,AKŞAM TEKRAR ÇIKTIM.YENİ BAŞLAYANLARDAN BİRİNİ ATTIM OTURDUM SEYREDİYORUM.YAVRU BİR AN ÇIKTI BİR ŞAKŞAKLADI VE DÜMDÜZ GÖZDEN KAYBOLANA KADAR DOSDOĞRU GİTTİ.GÜLİM Mİ AĞLIYAYIM MI BENDE AFALLADIM KALDIM.SONRA YUSUF BEYİN GELİŞ SAATİ GELDİ,PORTAKAL YAVRU UÇUYOR İYİDE OYNUYOR.BAKTIM HERZAMAN Kİ YERİNDE KUŞU SEYREDİYOR.AHA DEDİM NANEYİ YEDİK BİRAZ SONRA ÇATIYA GELİR RAPOR İSTER.ASLINDA ABİMLE ARKADAŞ GİBİ BÜYÜDÜK,KUŞTAN BENİM KADAR ANLAMASADA,SEYİSLİĞİ ÇOK İYİDİR.KUŞLAR HER NE KADAR BENİM OLSADA GELİP KIZMASINA SES ÇIKARMAM PEK.O KIZDIKÇA BEN GÜLERİM EN SONUNDA BAKAR UMURSAMIYORUM ELİNDE Kİ EKELERE GÜVENİYORSUN,O YÜZDEN KAÇANI UMURSAMIYORSUN DER KIZAR GİDER.OYSA ODA BİLİR Kİ BENİM KUŞLARA VERDİĞİM EMEĞİ KİMSE VERMEZ.

NEYSE,GELDİ ÇATIYA YÜZÜ GÜLÜYOR,ÇÜNKÜ BU YIL GERÇEKTEN BİZİM İÇİN ÇOK İYİ GEÇİYOR KUŞ AÇISINDAN.PAT DİYE SÖYLEDİM;BOZ GİTTİ.HANGİ BOZ DEDİ,SENİN Kİ DEDİM.TABİ YİNE BAŞLADI....BEN GELİR O MERAK ETME DESEMDE ASLINDA KENDİM DE İNANMIYORUM,O YİNE AÇTI AĞZINI YUMDU GÖZÜNÜ...
ÇOK ÖNCELERDE KUŞÇULUĞA ARA VERİP TEKRAR BAŞLADIĞIMIZDA,BİR ÇİFT DUMANLI GETİRMİŞTİM ONUN TERASINA.BİZİM MALZEMECİ SİVASTAN GETİRMİŞTİ,ONDAN ALMIŞTIM.KUŞLARI GETİRELİ DAHA 15 GÜN OLMAMIŞTI Kİ,DÜKKANDA İKİDE BİR DURUR DURUR BEN GİDİYORUM DUMANLIYI UÇURACAM DERDİ.YAPMA ETME DER VAZ GEÇİRİRDİM,İŞLERDE ÇOK YOĞUN OLDUĞUNDA VAZGEÇERDİ.BEN KUŞU SEYRETTİM BIRAK BİRAZ ALIŞSIN İNDİREMEZSİN DERDİM.BİR GÜN YİNE GAZA GELDİ BEN GİDİYORUM UÇURACAM DEDİ.BENDE ARTIK BIKTIM GİT UÇUR KAYBET O ZAMAN DEDİM.KUŞU O GÜN UÇURDU VE TABİİ Kİ BASTIRAMADI.O GÜN AKŞAM BİR BÜYÜK RAKI İÇMİŞ VE DUMANLI DUMANLI OY BİZİM ELLER TÜRKÜSÜNÜ SÖYLEYE SÖYLEYE SIZMIŞTI.GERÇİ KUŞ SABAH GELMİŞTİ AMA O GÜNÜ HİÇ UNUTMADIM.BOZ YAVRUDA KAYBOLUNCA DEDİM BU BUGÜN YİNE OTURUR İÇER HERHALDE.ASLINDA KÜMESTE ÇOK KUŞ VAR,AMA YETİŞTİRİCİ OLDUĞUMUZDAN EMEĞİMİZİN BOŞA GİTMESİ BİRAZ DOKUNUYOR.

SONRAKİ GÜN KUŞ SABAH YİNE GÖRÜNDÜ.TESLİM OLMAMIŞ HİÇ BİR YERE.BENİ DEFALARCA ARADI ABİM.BENDE HEVESLENMESİN DİYE YOK ORTADA DEDİM.AKŞAMA YİNE BİR TRANSİT GEÇİŞ YAPTI.SONRAKİ GÜNDE GÖRÜNÜNCE BU KUŞ KİMSEYE TESLİM OLMAYACAK DEDİM KENDİ KENDİME.O GÜN AKŞAM BEN GÖRMEDİM AMA ARKADAŞLAR GEZDİĞİNİ SÖYLEDİ.

BU GÜN ÜÇÜNCÜ GÜNDÜ VE KUŞ SABAH YİNE BİR KAÇ KERE GÖRÜNDÜ.YAĞMURDA YAĞINCA DIŞARIDA KUŞ BIRAKAMADIM.BİR ARKADAŞIM KÜMESİNE HASTALIK GİRMİŞ ONUN KUŞLARI İLE UĞRAŞTIK BUGÜN.EVE GELDİM VE ÇATIYA ÇIKTIĞIMDA KUŞU KÜMESİN ÖNÜNDE BULDUM.ÜÇ GÜNDÜR MORALİ BOZUK GEZEN,ÇATIYA YANIMA GELMEYEN AĞABEYİ ARAYIP MÜJDEYİ VERDİM HEMEN ÇÜNKÜ BİLİYORUM Kİ BAZEN UFAK MUTLULUKLAR YAŞAMDAKİ BÜYÜK SORUNLARIN ÖNÜNE GEÇİP İNSANA HAZ VEREBİLİYOR.YANİ NE KUŞA NE KENDİME ABİMİZİN YÜZÜNÜN GÜLMESİNE SEVİNDİM.


SAYGILAR.....
 
Sayın Hasan Kaplan üsdatım kalemine sağlık keşke imkan olsa yazıları bir kitapta toplasak

Saygılarımla Yasin18
 
merhaba Yasin

daha önce Anadolu Güvercin ve Kültür dDrneği (AGKD) sitesinde geyik muhabbeti kısmında yazarken arkadaşlarda aynı düşünceyi paylaşmışlardı. ancak bir gün bir çıktı aldım baktım, yazılar yaklaşık 3-4 klasör tutuyor, evde bile insan koyacak yer bulamıyor. kitap yapmak bayağı pahalıya mal olur, allah izin ederse ilerde bende her iki yerde yazdıklarımdan çıktı alıp cilt yapmayı düşünüyorum.
önerin için teşekkür ederim.
kendine iyi bak..


Sevgili Hüseyin kalemine sağlık
aynı yavru olayı bu gün benimde başıma geldi, inşallah bende haftaya onu yazarım.
sağlıcakla kalın..
 
Elinize sağlık Hüseyin Bey. Kuşun gelmesine sevindim. Allah emeklerinizi boşa çıkarmasın.
 
Yaklaşık 3 aylık birkaç yavru var, uçurmaya kıyamıyorum. daha doğrusu yavru kuş uçurmaya korkanlardanım, çünkü başka yere gittimi peşine gidemiyorum, yada ilk uçtuklarında tepeden aşağı gidip, nereye gittikleri görülmediğinden bir daha gelmeme durumları var. biraz ondan birazda mahalledeki bütün kuşçular aynı anda iş güç nedeniyle kuş kaldırınca yavru kuşlarda şaşırıp panikliyor eve gelmiyorlar, kaç senedir ilk defa ebe dişiden anasına benzer bir yavru aldım, bozkirliperçem akkuyruk, gözüne bakıyorum bizim Mehmet istedi bunu çok seviyorum dedim, ilk defa ömrümde ona yok deyince bozuldu, diğer yavrular gözümde değil varsa yoksa bu, bu arada bir aydır kovaladığım iki yavru var, 3 aylıkken uçurdum nerdeyse ekeleşecekler kızmışlar bile takla çevirmiyorlar, sinir ifrit oluyorum, takla çevirme bir şey değil evin üstündeki t ellerin üstüne bile çıkmıyorlar, hep alçakta yerden kaldırınca hemen evin 15 metre kadar önünde başlayan uçurumdan alta doğru gidip orada uçup yeme gelmiş yabani yavruları gibi alçaktanda çatıya atıyorlar, milletin yavruları bulutta dolanıyor benimkiler mahallenin altlarında sanki mahallenin haritasını çıkarıyorlar, Yahşihandan Mustafa gelince yaram depreşti, onun benden sonra uçurduğu yavru Mehmetgil seyretmiş teke düşmüş, 2 saat uçuyormuş, Mehmet çok beğendiğini söyledi, onunla aynı anda kovalamaya başladığım benim kargalar ki biri bizim güreşçi Suatın dumanlı kirli yavrusu, kanat şaklata şaklata nasıl uçuyor şaşıyorum taklayı çevirmedi ama erkekliği öğrenmiş, kümeste nasıl kabararak kuşlar gidiyor, bozperçem yavrum ise sanki yabani, ömründe başka kuş görmemiş tek başına atmacadan hızlı uçuyor iki yavrunun uçum sistemi çok farklı biri sakin sakin kanat saklata şaklata uçarken, diğer yağmurdan kaçan insan misali arada birde atmaca kovalıyormuş gibi pikeleri saymazsak kuş yetişemiyor, ikisi ayrı telden uçuyor elimde başka yavruda olmayınca bu ikisini zorunlu kaldırmıştım ama ikisi de tam bir aydır takla aşmıyor, Suatınki arada bir derin götlüyor benimki ise bir ayda belki iki kere götlediğini gördüm takla aşma gibi sorunu yok, zaten iki dakikada uçmuyor elimde çubuk başında poşet çareyi sallamakta buluyorum, en nefret ettiğim kuş uçurma sistemi, benim sevdiğim yavru hareketli yerinde duramayan, kalktımı da uçmayı seven yavrudur, şansımıza ikisi de de yükseklik korkusu var. daha tellerin üstüne çıkmadılar, bu arada beş on gündür çatıya indirip kaldırdığım üç yavrunun içinde çok sevdiğim bozperçemli akkuyruk yavruda rahat durmuyor çatılara çıkıyor iniyor, amacım onu damızlık yapmaktı, onca yıldan ve onlarca kuştan sonra ilk defa kuşların ebesine benzer bir yavru almıştım ama onun hareketli yapısı ve milletin uçmamış kuşu damızlık mı yaptın eleştiriside belki ilerde etkisi olur diye, kuş ebeye benzerde bakayım huyuda çekmiş mi diye uçurmaya karar verdim, pazartesi günü sabahı çatıda duran bu yavrulara poşeti saladığım gibi bütün hepsi uçtu, dağıldılar , kuşlara pırıltı vereceğim, yerde pırıltılık kuş yok, hemsi damızlık, bozkirli yavrunun babası önüme geldi kanatları ciba da, sopayı dürtüm ki balkondan çatıya çıksında yavrular insin her zaman çatıya giden kuşun inadına uçacağı tuttu kanatları kesik kesin füze gibi uçuyor, yavrudan onu damızlık ayırmış, uçurmamıştım, hangi kuşa pırıltı vereceğimi bilemiyorum, her zaman iki dakika inen yavrular kuş gösteriyorum da inmek bilmiyor onlar inmeyince zaten ilk defa kalkan yavrularda onların peşinde sağa sola dağıldılar, baba kirliperçem kanatları kesik keşik mahallenin bir uçundaki çatıya gitti düştü, bozkirli yavru ise mahallenin en üstündeki çatıda diğer iki yavru evin sağında solunda, bir aydır takla aşmayan iki kuşta çatıda, bu arada iş saati de yaklaşıyor, bari diyorum çatıdaki yavruları indiriyim çubukla çatıya çıkınca sanki ömürlerinde ilk defa çubuk görmüşler gibi yavrular korkup uçuyorlar, çatıda sinir içinde ölüyorum, mahallenin her bir çatısında bir kuş, ağızlarına kadar doklar biliyorum, bozkirli yavru arada bir uçup geliyor evin üstünde yaylıma giden yabaniler gibi bakmadan başka yerlere gidiyor, indirmek için kuşları perişan ediyorum, tek hepsi kaybolsunda sen bari indiye, o ise inatta diğerleri evin yakındaki çatıda bu mahallenin bir uçundaki yerlere konuyor bazen gözden kaybolup gidiyor, böyle durumlarda servisi kaçırmamak için her zaman kuşları bırakıp giderdim, nitekim bıraktığım kuşlardan geleni nadir oluyor, ama onca yıldan sonra kuşların ebesine benzeyen bu yavruyu kaybetmek istemiyorum, iş saati geçiyor, servis çoktan gitti, mahalleden geçenler hayırdır yıllık izindemisin diye soruyorlar? yok diyorum kuşlar dağıldı yarım saat kadar uğraştıktan sonra dağılan yavrular gelip iniyorlar, birkaç dakika sonrada bozkirli yavru geliyor iniyor, rahatlıyorum, babası 100 metre ötede çatıda yatıyor, karnı tok, sırtı pek çatıya bir serilmiş yatışı var ki keyfinine doyum olmadığını ben bile fark ediyorum, kümeste ufak yavrusu aç kalmış kalmamış umurunda değil, kuşları kümese koyduğum gibi koşarak işe gidiyorum, öğlene doğru baba da gelmiş bizimkiler kümese koymuşlar, Mustafaya sitemde bulunuyorum bunlar takla aşmıyor diye, seyisliğimi dile getiriyor, yavruyu ezecek, aç bırakacaksın yoksa uğraşırsın diyor, seninkiler sabah bir dakika, akşam bir dakika uçup boyları kadar karışık yem yedikçe zor takla aşar demişti, o sinirle karar veriyorum bunlar yem vermeyeceğim, nitekim sabah damızlıkları doyuyorum bunları yeme muhtaç ediyorum,sabah kümesi açtığımda uçuracağımı anladıklarından yarım saat dışarı çıkmayan yavrular en önde atlıyorlar, açlığın ikinci günü bir bakıyorum ikisi de takla çevirmiş, hah diyorum bak nasıl imana geldiniz, demek ki; açlık hayvanı terbiye ediyor, bu arada yavruları çatıya indirip kaldırmaya devam ediyorum iyicene evi pekiştirsinler diye, üç gün yavruların kursaklarına birkaç tane girdikten sonra açıyorum gene akşam iyicene doyuruyorum nasıl olsa takla aştılar ya, hak ediyorlar diyorum, sabah artık diğer üç yavruyuda yavaş yavaş kaldırayımda alışınlar diye çatıda kovalıyorum, iki yavru uçup iniyor gene bozkirli akkuyruk yavru evi terk ediyor, yabancı kuş gibi mahallenin bir uçundan ucuna dolanıyor, kuş gösteriyorum hiç bakmıyor ama yüz metre yukarıda giden yabani yerdeki kuşları görüp pike edip iniyor, görmese bunlar görmez diyorum demek ki, inmek istemiyor, on dakikada bir kalkıp uçup kayboluyor, bir bakıyorum mahallenin bu ucundaki çatıda bir bakıyorum tepedeki evin çatısında evi tanımıyor ama mahalleyi biliyor sanki o kadar açılıp gidiyor eve inmiyor ben kuş gösterdikçe o eve yaklaşmıyor, bu arada 50 metre aşağımda Yusuf yola çıkıyor onunda kuşlar uçuyor bana bağırıyor abi boza pırıltı verme, önce ne diyor diye anlamıyorum, sonra bakıyorum onun da teke düşmeye yüz tutmuş boz kuş kaldırmış eve indiremiyor, benim ona pırıltı verdiğim sanıyor, benim yavruyu işret ediyorum eve inmiyor ona gösteriyorum diyorum, sonra yanlış anlamasın diye benim kuşa da pırıltı vermeyi kesiyorum, yavru kayboluyor, Yusuf bahçesine gidip kuşu indirmeye çalışıyor, bir ara yavru gelip evin üstünden gidiyor, kuş kaldıramıyorum, Yusuf yanlış anlar diye, bekliyorum biraz sonra Yusuf arabası ile işe giderken abi boz nereye indi diyor, eve inmedi mi? diye soruyorum? Yok diyor? görmedim benim yavrunun derdindeydim diyorum. sonra yavru bir gözüküyor yukarıdaki çatıya atıyor sonra başlıyor tünemeye karnı tok akşamdan yediği kadarını yedi bir haftalık stok yaptı nede olsa üç gün aç kalmıştı, akşamleyin acıyıp tekrar karnını doyurmuştum, kalkmaya hiç niyeti yok , gidip kaldırırsam ne olacak eve bakmıyor ki gidip başka yere inecek. on dakika geçiyor gelmiyor, on beş dakika geçiyor halen yatıyor hiç kalkmaya niyeti yok bu arada servisin gelmesine beş dakika var yok, benimde tepeden inip yetişmem için bir an önce 700-800 metre koşup gitmem gerekiyor, gene geç kalıp bekleyim mi yoksa bırakayım mı diye düşünüyorum, geçen servisi kaçırınca hepsi yorumu zaten yapmış kesin kuşu kaçtı onunla uğraşıyor diye, bir taraftan sinir içinde bırakıyım gideyim diyorum, bir taraftan göz ağrım olmaz diyor, sonra düşünüyorum diyorum ki, diğer yavrularda kuş, onlarda uçtu geldi indi bu kuşun ikinci yalakalığı daha uçmadan çatılarda dolaşıp eve gelmiyor yarin uçup oynasa ne olacak zorlandığında gene başka çatılarda olacak, bu düşüncem ağır basıyor, eve inmesine az bir umudum olsa işe geç gideceğim ama bu kuşun ne kadar insanı uğraştıracağını bilmiyorum, vazgeçiyorum beklemekten, tepeden aşağıya bir atlet misali koşarak giderken kendi kendime de kızıyorum. akşam niye yem verdiydin diye. Servisi gene kaçırdık.
İşyerindekilerde nerdeyse seni arayacaktık, gene kuş kaçırdın değimli diye soruyorlar?
başka türlü geciktiğimi hiç görmediler çünkü,
Yavrunun teki dışarıda kaldı diyorum. Kafam evde kalıyor, arayamıyorum da, çünkü bugün okulun son günü çocuklar karne alacak, çocukları sormuyorsun da kuşu soruyorsun diye fırça yiyeceğiz evden, öğlene doğru dayanamayıp arıyorum, daha ağzımı açmadan evden anladık anladık kuşu soracan değimli, gelmedi diyorlar? kem küm ediyorum yok çocuklar karneyi aldımı diyorum? daha almadı senin kuşta mahallede dolanıp duruyor diye söyleniyorlar. biraz olsun umutlanıyorum, demek ki, henüz kimse yakalamamış. birazda hafta içi olduğu için umudum artıyor, genelde kuşlar hafta sonu kayboldu mu pek çıkmıyor, hafta içi insanlar işte güçte olduklarında dönüp dolaşıp evi buluyorlar, öğlen tekrar çocukların karnesi sorup, laf arasında kuş geldimi diye soruyorum? olumsuz bir cevap alıyorum. gittikçe umudumu yitiriyorum. öğlen oluyor artık duramıyorum, çocukların okulunu bahane edip saat 3 ‘e doğru yola çıkıyorum, eve yaklaşırken 4 aydır durmadan devam eden yağmura tutuluyorum, hah diyorum bir taraftan giden kuş bir taraftan yağmur ıslanalım bakalım, eve varıyorum, benim ufaklık, ilerde iyi kuşçu olacak ama benim gibi kuştan anladığından dolayı değil, nesil takibinden dolayı, babadan oğula geçen nesil, baba diyor kuş geldi kümese koydum.
İçimde bir rahatlık duygusu, artık bir yere gitmez diye düşünüyorum, gene aç bırakıyorum, nitekim yanılmıyorum, sabah erkenden kovalıyorum dersini almış olacak ki evin on metre ötesine gitmiyor..
saygılarımla…
 
Elinize sağlık Hasan Bey, artık alışkanlık yaptı , okumadan edemiyorum cuma günkü yazıları.. Yine çok akıcı ve sürükleyici bir yazı olmuş, ayrıca boz akkuyruk yavrunun gitmemesine sevindim , inşallah ileride istediğiniz kıvamda bir kuş olur. saygılar :)
 
Elinize sağlık, keyifle okudum. Allah emeklerinizi boşa çıkarmasın. Saygılar....
 
herkeze selam.aslında bu videoyu video bölümüne koymam gerek ama performans videosu değil bence daha çok geyik bir video :) sonuna kadar izlerseniz yerde dolaşan sabuniyi anormalliği görebilirsiniz.

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=5jN3Sk0PFAw[/youtube]
 
serte girmiş, hatta serti bırak bu direk kitlenmiş :)
 
Bir geyik video da benden :)

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=oVTwTUPKvCw[/youtube]
 
aslında benim sıkıntımda burda başlıyor bu kuşu makaslama sebebim bastıramadığım içindir su an kanat versem hiç sorunsuz uçuyor hatta oynuyorda.bu model bir kuşu gecen yaz urfada gördüm korkudan yürüyemiyor 2 adım atsa yerde perdah yapıyor bendekinden beterdi yani :)
 
Arkadaşlar soruyorlar, bu kuş beslemeden ne anlıyorsunuz, havada pır pır dönüyor sizde koca koca adamlar onlara bakıyorsunuz, stres atıyormusunuz bari?
-Ne demezsiniz diyorum acayip stres attırır bu meslek.
nasıl diyorlar?
Bakın dinleyin diyorum?
Bizim Mahallede Toki’de oturan Suatın kuşları Hikmetin oradaydı, Hikmetin kuşlar çalınınca bir köşede unutulan bir iki kargasını besleyecek yeri olmadığından benim oraya getirdi. bundan bir iki hafta sonrada dumanlı kirli bir yavru getirdi Hikmetin erkeği ile onun dişiden çıkmaymış, bu yavru da elektrikçi Erdoğanın orada büyüyen bir yavru, kuşlar çalınınca Suat oradan alıp getirmiş, bende uçurmaya kıyamıyorum, hayvan erken kaldırır kaybolursa mahçup olurum diye düşünüyorum, o nedenle kuşu biraz geç kovalamaya başladım, yanına bozperçem yavrum var onuda katıyorumdum, benim yavrudan çok umutluyum, minyon bir yavru, yalnız çok hızlı uçuyor, uçumda bir birlerine hiç uyum sağlayamıyorlar ama başka çaremde yok çünkü elimde bu yavrulardan başka uçacak yavru yok, bir aya yakın uçuruyorum ama ikisinin bir arada uçtuğu zaman bir dakika olmamıştır, tam tezat uçan iki kuş Suatın yavru ağır kanat sallarken bizimkine yaylıma giden yabaniler bile yetişemiyor, benim yapımdır bilirim uçan kuşlarım 2 ay takla aşmazlar aştıktan birkaç gün sonrada eve düşmeyip kaybolurlar, bu sendromu hep yaşarım, bakalım bunlarda da ne zaman yaşayacağım diye merak ediyorumdum.
Her sabah işe giderken, her akşam iş dönüşü kovalıyorum, kuşlar tepenin altında uçuyorlar, uçma saatleri 2-3 dakikayı geçmiyor, arada bir evin üstündeki telleri geçtikleri de oluyor ama yay çizerken gene tepenin altına düşüp orada uçuyorlar, evin 30 metre ötesine geçmiyorlar, durmadan daire çizen kuşlar, elimde sopa sallayarak havada kalmalarını sağlamaya çalışıyorum.
Yaklaşık bir ay kadar sonra taklayı çevirdiler, birkaç gün sonrada dumanlı kirli yavru teke düşme sinyalleri verdi, bir akşam üstü kaldırdığımda birkaç dakika içinde kendini buluta çekti, uçuşu dolanışı değişti, farklı bir kuş oldu, fışkırışları havada ağır ağır birkaç takla ama yavru kuş her uçtuğunda değişir biliyorum biraz umutlanıyorum iyi bir yavru olacak diye düşünüyorum, tepenin üstünden eve atışları filan bir ayrı güzel, o sıra Suatta tepenin aşağısından geliyor, yavrusunun uçtuğunu görüyor, abi sabah erken geleyimde seyredeyim diyor, sabahleyin o gelmeden birkaç dakika önce kaldırıyorum kuşu, zamandan kazanmak için, kuş balkondan fırlayıp taklaya bir başlaması ile kafasını kaldırmadan tepeden aşağıya doğru gitmeye başladı, bizde böylece yaşadığımız akşam sevinci sabah kursağımızda kalıyor, birkaç dakika geçiyor kuş gözükmüyor, o sıra Suat geldi, bozperçem yavrunun tek uçtuğunu görünce daha ağzını açmadan önün sıra kuş aşağıya gitti diyorum, bana dönüp ben bakarım abi oradan da işe giderim diye tepeden aşağıya doğru gidiyor. zaman geçiyor kuş gelmiyor iyicene mahcup oluyorum, keşke geldikten sonra kaldırsaydım, kuşun gittiğini görürdü diyorum. Suat ertesi akşama doğru tepenin aşağısından doğru geliyor, abi diyor bende perdahını merak ettiydim kuşun, sabah göreyim dedim kısmet değilmiş, ama boz daha güzel olur diye söylüyor, boz yavru bir küçük yuva uçuşu güzel yeni yeni 3 yavru kaldırıyorum.
-Aradan birkaç gün geçiyor gelmiyor, anlaşıldı diyorum kesin yakalandı, Volkan akşam işten gelirken balkonda kuşları uçurduğumu görünce soruyor abi dumanlı geldi mi,?
yok diyorum, sistemkar bir halle, hangi giden geliyor ki, sağ olsun aşağıda dostlarımız var, tepenin altına 4 kuşçu var teraslarda kuş besleyen, (çocukluk arkadaşlarım) görürsen belki, yoksa kuşu hayatta görmezler, o kadar aşağıya giden kuşlarımın nadiren geldiği olmuştur, genelde sormam çok canım yanmadıkça, ama rivayete göre arkadaşlardan biri bizim Mehmete Hasanın kuşlardan oynuyanı görmedik demiş. Mehmet uyanık senin uçurduklarını değil de abi diyor büyük ihtimal yakalayıp gönderdikleri yerlerde kuşlar oynamıyor ki öyle söylediler diyor, sevineyim mi üzüleyim mi bilmiyorum. bir laf vardır secaatını arz ederken sirkatini söylüyor diye, kuşlarımı yakaladıklarını itiraf ediyorlar öğrendim diye sevineyim mi, kaybettiğim kuşlardan adam gibi kuş alamadıklarına mı üzüleyim bilemiyorum! iyi kuş olsalar zaten evlerine inerler diyorum.
Dumanlı kirli tepenin altına gidip gelmeyince onunla aynı gün uçan ve bir ayda zar zor takla aşan boz perçemli yavruda serte giriyor, ama öyle sık takla değil, 20-25 metre gidip kafayı kaldırıp 2-3 takla sert sert vuruyor, taklayı vurdukça havada kuşun dağıldığı belli bir beş dakika uçup tepedeki evin tekine konuyor, hah diyorum şimdi yandık, daha bir taklada eve inmeyen kuş yarın takla aşacak olursa ne yapacak eve uğramaz, akşama doğru gelip iniyor sabah erkenden kaldırıyorum bir beş dakika dolanıp kafayı kaldırmaya çalışıp sert sert birkaç takla vuruyor ama gözünün evde değilde yukarıdaki evlerde olduğu belli nitekim tepenin üstündeki çatının tekine konuyor, yarım saat kadar yatıyor, 3 yeni yavruyu uçururken aralarına katıldığını görüyorum, onlarla inmeye çalışıyor, yavrular iniyor alçalıyor bir türlü hızlı hızlı giderken takla attığından düşemiyor, hırslanıp kendini yukarı çekiyor, bulutta 10 dakika kadar dolanıyor. sonra tepenin üstündeki Toki bloklarına saldırmaya başlıyor, inen yavruları tekrar kaldırıyorum, aşağıda uçan kuşlara bakmıyor, kendi rotasını çizmiş ben kuşlara bakarken kayboluyor, kesin Tokiye attı diyorum. onu öylecene bırakıp tepenin aşağısında Saimekadın köprüsünün altında işe gitmek için arkadaşlarla servisi bekliyoruz. 300-400 metre ileri tepenin üstündeki bizim eve doğru bakarken kuşun uçtuğunu görüyorum, evin üstüne gelince bir iki takla vuruyor, 15-20 metrede bir zıplayıp birkaç takla vurduğu belli, arkadaşlara gösteriyorum. benim karga uçuyor diye. hangisi geçen dışarıda kalan mı diyorlar? yok diyorum o gitti bu da onun yanında uçan sıra bunda, inmez mi diyorlar? o sıra kuş 300-350 mt ötede tepenin arkasına Siyamigilin oraya doğru gidiyor, Mamak boğazına doğru aştıktan sonra bulunduğumuz yerden gözükmüyor, yanımdaki arkadaşım anaaa kuş gitti diyor.
gitti biliyorum diyorum.
gene soruyor Gelmez mi?
kimse yakalamazsa gelir ama bunun düşmanı çok olur, o yüzden bunu listeden sildim diyorum.
çok geçmiyor Mehmet arıyor,
abi araba lazım bizimkileri 50 yıl parkına gezmeye götüreceğim, kendisi izinli, iyi al diyorum yalnız boz perçem yavru dışarıda kaldı ona da bir bak, boş ver abi diyor evini bilmeyen kuşu arama bir taraftan da hak veriyorum. ama benim kuşlardan henüz evini bilen olmadığından on dakika uçan bir kuş kaybolsunda istemiyorum, yarım saat sonra arıyor, abi ben aşağıdan tepeye çıkarken senin yavru tepenin altında Sedatgilin oraya düştü, tamam diyorum, ev hariç anlaşılan kuş her yere düşüyor, devam ediyor Orçinle arabayı alıp oraya gittik, çocuklar yakalamaya çalışmışlar o sırada…. lafını tamamlamadan telefon kesiliyor, tamda kesilecek zamanı buldu zaten ne zaman işime yarasa ya kontör olmaz, ya şarjı biter, ya evde unutmuşumdur, bakıyorum telefonun şarjı var, büyük ihtimal Mehmetin telefonda sorun var tekrar arıyorum, Mehmet selam vermeden devam ediyor abi çocuklar yakalamaya uğraşırken kedinin biri kuşu yakaladığı gibi götürmüş.
bir garip oluyorum.
ne diyeceğimi bilemiyorum.
sağlık olsun diyorum ama içimde bir boşluk bir ayı geçkindir emek verdiğim 2 yavru peş peşe gidiyor, elimde fazla yavruda yoktu birkaç gündür kaldırdığım yeni 3 yavru dışında
eve düşmeyip giden kuşlara mı, ömrümden geçen zamana mı, yaz bitiyor daha bir tane kuşun sonucunu göremedik ona mı, şimdi uçmaya başlayan yavrular bir ay sonra takla aşar gene teker teker kaybolurlar onuda bilemiyorum diyorum.
deminki soruyu soranlar bana dönerek
eeee diyorlar bu nasıl stres atma…?
omuz silkiyorum.
herkesin stres atması farklıdır. Biz kuşçularda böyle stres atarız diyorum..!
yaramı içime basarak.
saygılarımla
 
Geri
Üst