yunus81' Alıntı:
Merhaba;
Bu mesele aslında çokta kestirilebilecek bir mesele değil bence. Yani sadece tahminlerimiz işin içine dahil olabiliyor. Bu nedenle şununla şunu eşleştirince şu çıkar diye ancak tecrübelerimize dayanarak birşeyler söyleyebiliyoruz. Bu da bence bilimsel değil. Ama ne yapalım ki başka bir yolumuz yok.
Hepimizin sorgulamadan inandığımız bir takım mitler kuşçulukta da var. Bu mitlerin doğrulanması lazım ki bunları mit olmaktan kurtarabilelim.
Genetik biliminin çözemediğimiz çok fazla yönü var, bu nedenle tecrübelerle devam etmek zorundayız maalesef.
Yukarıda yazılan yazılardan birinde
"kuşların kandaki baskınlığı(dominand) yada çekinikliğidir(resesif)"
gibi bir kelime dizisi geçiyor. Ben kuşların kandaki baskınlığı ve ya çekinikliği diye bir şey duymadım. Kromozomlarda baskınlık ve çekiniklik tanımlanmış ama kandaki bu durumu duymamıştım.
Bu da bence bilimsel değil yine tecrübeye dayanan bir ifade gibi geldi bana.
Bu konuda sağlıklı bilgi Prof. Dr. Türker Savaş'ın makalelerinden alınabilir.
Selamlar.
Şenol
merhabalar doktorbey;
Yukarıda yazılan yazılardan birinde
"kuşların kandaki baskınlığı(dominand) yada çekinikliğidir(resesif)"
gibi bir kelime dizisi geçiyor. demişsiniz
Eğer ((((aşşağıdaki YAZI)))) dayazıldığı gibi bahsetseydim eminim benim gibi çoğu arkadaş anlamıyacaktı(çünkü burası tıpçılar değil kuşçular) anlaşılır dilde yazmak istemiştim ve yazımın sonunada
umarım ne demek istediğimi aktarabilmişimdir temennisinde bulunmuştum AMA DEMEKKİ BAZI ARKADAŞLAR FARKLI ANLAYABİLMİŞ.aktarımdaki hata benden kaynaklanıyor sanırım
Bu da bence bilimsel değil yine tecrübeye dayanan bir ifade gibi geldi bana.tespitiniz doğrudur
bilimsel değil tecrübelere dayanarak yapmış olduğumuz ifadeler ve yazılanların çoğuda kendi deneyimlerini analiz ederek aktarmışlar fikirlerini, halböyle oluncada siz kabül etmesenizde bilim gerçekleşmiş oluyor
BİZİM KUŞÇULARIMIZIN LABARATUVARLARIDA KÜMESLERDİR kümeslerden çıkan analizlere görede benim çıkardığım sonuç;
bunu matamatiksel şemaya dökemessin nedeni ise herkezin yapmış olduğu tespitin doğru olmasının ve bu anlatılanların hepsinin doğru olmasının tek sebebi kuşların sabitlenmiş bir standartının olmamasıdır yukarıdaki yazıda da belirttiğim gibi
olması için değişmiyecek(sabit) etkenlerin olması gerekmektedir
örnek;
mendelinkinde olduğu gibi buruşuk ve diri 2çeşit değil
aksine çok çeşit ve olasılıklar var ve sabit değil standartı yok
belki posta kuşunda veya kanaryada yada nesilleri hiç bozulmamış kuşlarda,fasülyede olabilir
bizim beslediğimiz kuşlarda olamaz nedemni çok açık çünkü farklı karakterdeki kuşların birbiriyle harmanlandığı gibi farklı şekillerde yetişmiş ırklarda birbiriyle harmanlanmıştır ve çıkanlarda birbiriyle harmanlanmıştır
BİZİM SÖYLEDİKLERİMİZE İNANMANIN VE BİLİM DEMENİN YOLU HİPOKRAT YEMİNİNDEN GEÇİYOSA ŞAHSEN BEN YEMİN ETMEDİM
UNUTMAKİ BAHSETTİĞİN BİLİMDEN ÖNCE MİT LER VARDI
MİTLER ASLINDA BİLİMİN BAŞLANGICIDIR
((((aşşağıdaki YAZI))))alıntıdır
Washington... | Bilgi
da Johannsen tarafından o zamâna kadar farklı isimlerle ifâde edilen kalıtsal üniteler için kullanılmıştır. Canlıların atalarından aldıkları ve çoğunlukla değişmeden nesillerine aktardıkları özelliklere “kalıtsal karakterler” denir. Bir canlı türündeki benzerlik ve farklılıkların ortaya çıkışında gen denilen kalıtım maddesinin ve çevrenin etkisi büyüktür. Kalıtım maddesi denince, ana-babanın üreme hücrelerindeki “genetik bilgi”nin tamâmı anlaşılır.
Hücre ve genler üzerinde yapılan araştırmalar, genlerin kromozomlar üzerinde bir kolyenin boncukları gibi dizili olduğunu göstermiştir. Son yıllarda bir organizmanın yapı proteinlerinin ve hücre yapısının DNA adlı bir organik molekül aracılığı ile dölden döle aktarıldığı anlaşılmıştır. Genin, çok uzun spiral (sarmal) şekilli DNA molekülünün kalıtımla ilgili bir bölgesi olduğu kabul edilmektedir. Gen, belli uzunluktaki bir DNA parçasıdır. Yapısında yaklaşık olarak 1500 nükleotit bulunur. Hücre bölünmesi sırasında genetik materyal her iki hücrede de bulunabilmek için kendini eşleme özelliğine sâhiptir. Her gen, birçok genetik (irsî) mesaj taşır.
Genler, her canlı ferdin kendisine ve türüne has morfolojik, psikolojik karakterleri ihtivâ eden ve bu karakterleri kalıtsal olarak nesilden nesile değişmeksizin intikal ettiren hârika yapılardır. Her canlı ferdin ve neslinin hayat plânı DNA yapısındaki genlerde kodlanmıştır. DNAlar kendilerinin kopyalarını yaparak, üreme hücreleriyle bu genetik şifrelerini nesilden nesile iletirler.
Her canlının ve neslinin vücut yapısı ve her çeşit karakteri kromozomların genlerinde ilâhî birkudret ile kodlanmıştır.
Her karakter en az iki genle tâyin edilir. Genetikte her gen bir harfle temsil edilir. DOMİNANT (baskın) genler büyük harfle, RESESİF (çekinik) genler aynı harflerin küçükleri ile ifâde edilir. Gen çiftleri homolog kromozomların karşılıklı yerlerinde bulunur. Aynı karakterler üzerine aynı yönde etki eden genlere “identik genler” adı verilir. AA, aa identik genlerdir. Aynı karakterler üzerine zıt yönlü etki eden genlere de “alel genler” adı verilir. B geni bnin alelidir. Pratikte ise, gerek aynı yönde gerekse zıt yönde etki eden gen çiftlerine “alel” denilmektedir. Gen çiftinde (alelde), her iki gen aynı ise, organizmanın genotipi “homozigot”, farklı ise “heterozigot”tur. AA gen çifti homozigot bir genotipi, Aa veya Bb gibi bir alel ise heterozigot bir genotipi gösterir. Alel gendeki her iki genin özellikleri aynı anda organizmada ortaya çıkmaz. Daha çok birinin özelliği canlıda kendini gösterir. Bu gene “baskın” (DOMİNANT) gen denir. Bir başka deyişle, görünüşte kendini gösteren gene DOMİNAND gen, etkisi gizli kalan, fakat diğer döllere özellikleri aktarılmaya devâm eden gene de “çekinik” (RESESİF ) gen denir.
Bir ferdin her hücresinde sâhib olduğu genlerin toplamı onun “genotipi”ni meydana getirir. Organizmanın belli bir andaki görünüşü ve durumu da onun”fenotipi”dir. Her organizma fenotipini, genotipi ile ortam şartlarının (çevrenin) karşılıklı etkileşmesi sonucunda kazanır. Çevre şartlarının farklı olması sebebiyle canlının dış görünüşünde husûle gelen değişiklikler kalıtsal değildirler. Böyle olmakla berâber kalıtım ve çevrenin canlı üzerindeki etkisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Farklı çevre şartlarında bir canlının fenotipinde meydana gelen değişikliklere “modifikasyon” denir. Modifikasyonlar sonradan kazanılan özellikler olduğu için, dölden döle geçemezler. Bir değişikliğin kalıtsal olabilmesi için, üreme hücrelerinin genetik bilgisinde ortaya çıkması gerekir. Çevre şartlarının değişimiyle
fenotipte meydana gelen değişiklikler, genlerin değişmesiyle değil, genlerin işleyişindeki değişmeyle ortaya çıkmaktadır. Modifikasyonlar ısı, ışık, nem ve besin gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle meydana gelmektedir.
Genotipleri birbirinden farklı olan iki ferdin eşleştirilmesi (hayvanlarda) veya tozlaştırılması (bitkilerde) işine “hibridizasyon” veya melezleme denilmektedir. Bu işlem sonucu meydana gelen ferde de “hibrid” (melez) denir.
Genellikle DOMİNANT genlerle geçen özellikler, her kuşakta ortaya çıkar ve birçok ferdin fenotipinde kendilerini gösterirler. Örnek verilecek olursa, insanda gece körlüğü bir dominant gen tarafından kontrol edilir ve bu hastalığa sâhib olanların çocuklarında görülmeleri sıktır. RESESİF karakterler her dölde görülmezler. Çünkü dominant genle berâber bulunan çekinik gen, maskelenir ve fenotipte kendini gösteremez. RESESİF genler ancak bir fertte homozigot hâle geçince (alelde her iki gen de aynı olunca) kendilerini belli ederler. Bundan dolayı resesif bir genle iletilen bir hastalık veya özellik, birçok nesil boyunca gizli olarak taşınır.
Bir kısım genler homozigot hâlde bulundukları zaman, hayatla bağdaşmazlar yâni öldürücüdürler. Bunlara “letal genler” denir. İnsanda heterozigot DOMİNAT hâldeyken kısa parmaklılığa sebeb olan gen homozigot hâle geçince, gelişmenin erken dönemlerinde ölüme sebeb olur. Bâzı genler ise heterozigot oldukları zaman yine öldürücüdürler. Ancak bunlarda şahsın bir müddet yaşaması mümkün olur. Böyle genler de “semi-letal” (yarı öldürücü) genler ismini alır.
alttaki yazıda alıntıdır sayın Doç. Dr. Türker Savaş beye aittir
GÜVERCİNLERDE KALITIM VE ISLAH
Kalıtım bilimi (genetik) basitce, ana ve babanın özelliklerinin yavrulara nasıl aktarıldığını araştıran bilim dalıdır diye tanımlanır. Bu konunun iyi bilinmesi yanıt aradığımız bazı soruların acıklanmasını sağlayacaktır. Kalıtım konusunda bilinenler henüz sınırlıdır. Yinede, özellikle son yüzyılda bu konuda dev adımlar atılmıştır.
Canlılarla uğraşan bütün dallarda olduğu güvercin yetiştiriciliği için de kalıtım ve ıslahı çok önemli bir konudur. Zira istenen özellikte kuşlar elde etmek için kalıtım kurallarını bilmek gerekir. Genellikle kuşcularımız arasında özelliklerin ana ve babadan yavrulara rastgele aktarıldığı fikri yaygındır. Bir yavrunun yedi göbek uzaklıktaki dede veya ninesine benzeyebileceği söylentisi bunun kanıtıdır. Halbuki her bir özelliğin ana ve babadan yavruya geçme yolu farklılık gösterir. Öyleki, biz bu konuları iyi kavrarsak bazı özellikler için yavruların göstereceği karakterleri tahmin edebiliriz. Konuların daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle tüm canlılar için geçerli olan kalıtım kurallarına kısaca göz atılmasında ve bazı terimlerin acıklanmasında yarar vardır.
Bütün canlıların vücutları bilindiği gibi ancak mikroskopla görülebilen hücrelerden meydana gelmiştir. Bu hücrelerin her birinde, çekirdek adı verilen yapıların içerisinde o canlının planı bulunur. Her bir özelliği belirleyen ve kromozom adı verilen iplikcikler üzerinde bulunan bölümlere gen denir. Yani genler bir araya gelip kromozomları oluşturur. Kromozomlar hücre çekirdeğinde çiftler halinde bulunurlar. Bunların biri babadan, diğeri ise anadan gelir. Genlerin kromozom üzerinde bulunduğu yere lokus adı verilir. Her canlı türünün kromozom sayısı farklıdır. Örneğin insanlarda 23 çift, sığırda 30 çift, köpekte 39 çift, arıda 16 çift ve güvercinde 21 çift kromozom bulunur.
DOMİNANT (BASKIN), RESSESİV (ÇEKİNİK)
Avusturyalı bir papaz olan Mendel, geçen yüzyılda bezelyeler üzerinde bazı çalışmalar yapmıştır. Araştırdığı konuların değeri ölümünden sonra anlaşılmış ve klasik genetiğin babası olarak anılmaya başlanmştır.
Mendel, düz ve buruşuk tohum yapılarına sahip iki bezelye varyetesini melezleyerek bunlardan meydana gelen yeni bitkilerin tohumlarının düz olduğunu görmüştür. Halbuki bundan önce bu tür çaprazlamalardan her iki özelliğin karışımı özellikler taşıyan canlılar elde edileceğine inanılıyordu.
Burada görüldüğü gibi aynı özelliğin farklı olarak ortaya çıkmasını sağlayan genlere birbirinin alleli (eşgeni) denir. Mendel'in yaptığı deneyde görüldüğü gibi düz tohumluluk geni buruşuk tohumluluk geninin etkisini göstermesini engellemiştir. Bunun gibi herhangi bir özelliği etkileyen genin, o özelliği farklı yönde etkileyen allelinin etkisini göstermesini engelliyorsa, bu gen alleli üzerine dominanttır (baskındır). Diğer gen ise (bezelyelerde buruşuk tohumluluğa yolaçan gen) resesivdir (çekinik). Buna güvercinlerden örnek vermek gerekirse tepesizlik özelliği tepeliliğe göre dominanttır. Yani bir güvercin anasından tepesizlik genini, babasından ise tepelilik genini alırsa kendisi tepesiz olur.
Bir genin birden fazla alleli olabilir. Aynı gen bu allellerinden bazılarına göre dominantken diğerlerine göre resesiv özellik gösterebilir.
Genler genelde harflerle sembolize edilirler. Ancak bütün özelliklerin yabani formlarda görülen biçimini determine eden genler (+) ile gösterilirler.
Bölgelere göre değişmekle beraber, kışı ayrı geçiren eşler genellikle şubat ayı içerisinde eşe atılırlar. İlk kez eş olacak güvercinlerin, eşe atılma tarihinden 1-2 hafta önce birbirlerine tanıtılmaları, yani yeterli büyüklükte boş bir bölmeye kapatılmaları, eşe atma tarihinde bu kuşların eş olmalarını kolaylaştırmaktadır.
Eşe atma tarihinden çok önce eş olacak kuşların belirlenmesi, eşsiz olanlara eş bulunması tamamlanmalıdır. Mümkünse tüm kuşlar aynı zamanda eşe atılmalıdırlar. Böylece, eşe atma tarihinden 8-12 gün sonra tüm çiftler yumurtlarlar. Yavru alınmayacak çiftlerin altına yumurta sürülmesi gerektiğinde, tüm kuşlar neredeyse aynı zamanda yumurtladıklarından hiç sorun yaratmaz. Yine yavrular yumurtlamadan 17 gün sonra toplu olarak çıkarlar. Anaçların yavru dönemine göre beslenmeleri sorunu da böylece çözülür.
Hazırlayan: Doç. Dr. Türker Savaş
yazımı tamamlarken deyinmek istediğim bir konuda;
illa mendelin veya sayın doç.dr Türker savaş beyinde görüşlerine körü körüne inanacağumız manasına gelmez
örneğin;
GÜVERCİNLERİN EŞE ATIMI konusunda sayın doç.dr Türker savaş beyle hem fikiriz( daha önceden yazmış olduğum ve kenan tengelli kardeşimize cevaben yazdığım eğer tavsiye istersen bu şekilde eşlersin dediğim konuda:http://www.kuscular.org/taklaci-guvercinler-taklaci-oyun-kuslari/yozgatli-halil-abi-damizlik-kumesi-t9582.html#p82057)
ama başkabi konuda çatışıyoruz oda;
DOMİNANT (BASKIN), RESSESİV (ÇEKİNİK)konusundaki ((Diğer gen ise (bezelyelerde buruşuk tohumluluğa yolaçan gen) resesivdir (çekinik). Buna güvercinlerden örnek vermek gerekirse tepesizlik özelliği tepeliliğe göre dominanttır. Yani bir güvercin anasından tepesizlik genini, babasından ise tepelilik genini alırsa kendisi tepesiz olur.))diye bahsettiği konu
bu konuda tepelilik veya tepesizlik genini sabitmiş gibi göstermiş, bence tepelilik veya tepesizlik geni de kuşlarda sabit değildir
kuşların ikiside tepesizken tepeli genlerini fazlasıyla taşıyabilir
ispat olarakta
tepesiz kuşlardan tepeli yavrular alındığı gibi
tepeli kuşlardanda tepesiz kuşların alınması olağandır
bunu sabitlemek mümkün değildir yalnızca ihtimalleri güçlendirmek olasıdır
umarım yazdıklarımın faydası olur
hakkınızı helal edin biraz uzatmak zorunda kaldım